Geçtiğimiz Ocak ayında Suudi Arabistan’ın El Ula kentinde gerçekleşen Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) zirve toplantısına 2017’den bu yana Suudi Arabistan önderliğinde diğer körfez ve Arap ülkelerinin ambargo ve yaptırımlarına maruz kalan Katar’ın da davet edilmesi ve ardından uzlaşı mutabakatına varıldığının açıklanması, gerek bölge gerekse Türkiye açısından yeni dengelerin, değişimlerin işaretlerini vermeye başladı.
2017 yılının Haziran ayında Katar Emiri Temim bin Muhammed el Sani, Katar ordusunun askeri mezuniyet töreninde yaptığı açıklamalarda, İran’la anlaşmazlıkların tırmandırılmasına itiraz ederek İran’a karşı bir tavrın gerek Körfez Emirlikleri’nin güvenliğine gerekse bölge barışına hizmet etmeyeceğini dile getirerek, “İran ile bu düşmanlık akıllıca olmaz” demişti.
Katar emiri ayrıca bazı bölge ve Arap ülkelerinin ‘terör örgütü’ kabul ettiği İran’a yakın Hizbullah ile Hamas ve Müslüman Kardeşler’i de (İhvan) hak savunucusu-direniş hareketleri olarak nitelendirince hareketlilik başladı.
Başta Mısır olmak üzere Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn İhvan’ı terör örgütü sayarken, yine Mısır, İsrail başta olmak üzere bölgedeki çoğu ülke Hamas’ı da terör örgütü olarak nitelendiriyor. Aynı şekilde Şii Hizbullah’a da İran’ın bölgedeki yayılma politikalarının ana unsurlarından birisi olarak bakılıyor.
Türkiye ve Katar’ın buluştuğu ortak nokta ise özellikle İhvan ve Hamas’la iyi ilişkiler, finansal, siyasi destek üzerine odaklanıyordu. Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesiyle İhvan’a desteğini resmen ilan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sisi’ye tepkisi ve sert açıklamaları sonrası Türkiye ile Mısır arasında 2013’ten bu yana diplomatik ilişkiler askıda.
Aynı şekilde Hamas’ın ofis açmasına, lider kadrolarının ikametine izin verilmesi nedeniyle de başta İsrail olmak üzere çoğu bölge ülkesiyle Türkiye’nin ilişkileri sorunlu. İsrail ile de diplomatik ilişkiler kesik vaziyette.
Şeyh el Sani’nin 2017 haziranındaki bu konuşmasının başta El Cezite olmak üzere Arap TV kanallarında yayınlanmasının akabinde Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır, Katar büyükelçilerini geri çağırdı. Ayrıca açıklamaya tepki olarak, Katar merkezli el Cezire televizyonunun yayınları, bu ülkelerde engellendi. Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve BAE Katar’la diplomatik ilişkilerini kesti.
Ardından, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır tarafından Katar’a 13 maddeden oluşan bir ültimatom ile koşullar listesi liste tebliğ edilerek bu şartları yerine getirmemesi durumunda, yaptırım, ambargo ve tecrit sürecinin başlayacağı bildirildi. Koşullar listesinde, İran’la diplomatik ilişkilerin kesilmesi, Katar’daki Türkiye üssünün kapatılması, Müslüman Kardeşler (İhvan), IŞİD, el Kaide ve Lübnan Hizbullahıyla ilişkilerin bitirilmesi, el Cezire kanalının kapatılması talepleri yer aldı.
Bu talepler Katar tarafından reddedildi ve yaptırım süreci başladı. Katar ile olan kara sınırları, hava sahası kapatıldı. Bu ülkelerdeki Katarlılar sınır dışı edildi. Bu aşamada Türkiye ve İran devreye girerek Katar’a destek verdiler. Kurulan hava ve deniz köprüsü ile Türkiye’den Katar’a gıda maddeleri, ilaç, insani ihtiyaçlar başta olmak üzere her türlü destek sağlandı. Ardından Katar’daki Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) birliğinin mevcudu Tugay seviyesine yükseltilerek, meclisten Katar’a asker gönderme tezkeresi çıkartıldı.
Tabii bu destek karşılıksız kalmadı. Katar Emiri ve ailesi Erdoğan ile bağlarını daha da sıkılaştırarak, yakınlaştı. Neredeyse ortalama üç ayda bir karşılıklı ziyaretlere hız verildi. Rahip Brunson krizinde ABD yaptırımlarına maruz kalan Türkiye’nin imdadına Katar Emiri yetişti ve 15 Milyar dolarlık yatırım vaat etti.
Katar zaten, medya, gayrimenkul, sanayi, bankacılık ve daha bir çok alanda Türkiye’deki pek çok şirketi satın almış, ortak olmuş ya da doğrudan yatırıma girişmiş durumda.
Son olarak Erdoğan her türlü tepkiye, muhalefet partilerinin eleştirilerine rağmen, Yerli-Milli Tank üretim projesini yürüten Tank Palet Fabrikası’na da Katar ordusunu 25 yıl süreyle yüzde 49 ortak eden kararnameyi imzaladı. Bir süre önce de Erdoğan’ın başında bulunduğu Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) çoğunluk hissesine sahip olduğu Borsa İstanbul’a Katar Yatırım Fonu 150 milyon dolar ödeyerek yüzde 10 ortak oldu.
Merkez Bankası’nın 128-130 milyar dolarlık rezervinin satılması ve döviz rezervlerinin tükenmesiyle, döviz kurları hızla yükselişe geçtiğinde de Erdoğan yönetiminin imdadına sadece Katar Merkez Bankası yetişti.
Başta ABD, İngiltere, Japonya merkez bankalarıyla swap anlaşması girişimlerinde bulunan Türkiye Merkez Bankası’nın çabaları sonuçsuz kalırken, Katar Merkez Bankası swap anlaşmasının tutarını 5 milyardan 15 milyar dolar karşılığı Katar Riyali’ne yükseltti.
Bir anlamda ‘Erdoğan’ın yıkıldığı yerde han yapan’ Katar Emiri’nin annesi başta olmak üzere ailece Kanal İstanbul Projesi’nin güzergâhı üzerinde yüzlerce dönüm arazi satın alarak dev gayrimenkul yatırımlarına giriştikleri ortaya çıkınca elektronik ortamda tapu kayıtlarına erişim uygulaması kullanıma kapatıldı.
İhvan ve Hamas’a destek konusundaki ortak tutumun yanı sıra Erdoğan yönetimi ile Katar Emiri, Suriye, Libya, Sudan ve daha pek çok yerde siyasi ve askeri işbirliğini yürütüyor. Tabii Türkiye askeri boyutta, Katar ise finansman boyutunda katkı veriyor.
Ancak bütün bu yakınlaşma ve iç içe geçen işbirliğine rağmen Katar, Türkiye açısından kritik önemdeki, oldukça hayati bazı konularda da Türkiye’nin hassasiyetlerini pek de dikkate almıyor. Örneğin, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz gerginliğinde Katar enerji şirketi ABD’li Exxon Mobile ile ortaklaşa, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ilan ettiği münhasır ekonomik bölgelerde ruhsat alarak sondaj çalışmalarına katkı veriyor. Türkiye ise bu alanları tanımadığını belirterek KKTC ile birlikte hak iddiasında.
Diğer yandan 10 Şubat’taki Gara operasyonunda PKK’nin elindeki 13 rehinenin ve operasyona katılan 3 askerin şehit edilmesinden sonra Katar Dışişleri Bakanlığı yayınladığı mesajda Türkiye’ye taziyelerini iletirken PKK’yi anmadı. Aynı tavrı Rusya devlet başkanı Putin de sergilemişti.
Gelinen aşamada El Ula zirvesinde varılan uzlaşma ve Katar ile diğer körfez ülkelerinin aralarında uzlaşmaya varmaları, ilişkileri normalleştirme kararını ilan etmeleri Türkiye tarafından yapılan açıklamada ‘memnuniyetle’ karşılanırken, Katar’ın uzlaşmaya vardığı ülkelerin neredeyse tamamıyla Türkiye hâlâ sorunlu durumda. Suudiler ve BAE ile ilişkiler gergin. Körfez ülkeleri İsrail ile peş peşe normalleşme anlaşmaları imzalarken ve şimdi bu kervana Katar’ın da katılmasından söz edilirken, Türkiye bu anlaşmaların ‘yok hükmünde ve Filistinlilere ihanet olduğunu’ ilan ediyor.
Normalleşme anlaşmalarının ardından ABD Savunma Bakanlığı tarafından açıklanan kararla İsrail, ABD’nin Avrupa’daki savunma merkezi komutanlığı EUCOM bünyesinden Orta Asya ve Ortadoğu bölgesini, Suudi Arabistan ve Körfez Emirliklerini, Suriye ve Irak’ı da kapsayan CENTCOM savunma şemsiyesi altına 21’inci ülke olarak alındı. Yani İsrail Katar da dahil, körfez emirlikleriyle birlikte ortak bir askeri çatı altına girdi. Pentagon’a CENTCOM Merkezi Komutanlığı’nın bölgedeki en büyük askeri üsleri ise Katar’daki El Ubeyd hava üssü ve Bahreyn’deki deniz üssü. Artık İsrail de bu üslerden yararlanacak, bölgede diğer ülkelerle ortak tatbikatlarda yer alacak.
Erdoğan’ın yakın dostu, bölgede kalan tek müttefiki Katar emiri, son hamlesini ise geçtiğimiz günlerde Mısır ile diplomatik, ekonomik, siyasi ilişkileri yeniden başlatma anlaşmasıyla yaptı.
Yaklaşık dört yıl aradan sonra Kuveyt’te bir araya gelen Katar ve Mısır heyetleri arasında El Ula uzlaşısının uygulanmasının ele aldığı, toplantının çok başarılı geçtiği açıklandı. Katar Dışişleri Bakanlığı Mısır ile Körfez uzlaşısının uygulanması için gerekli mekanizmaları oluşturmak için karşılıklı mutabakata vardıklarını duyurdu. Katar ve Mısır arasında güvenin inşa edilmesine yönelik atılan bu adımın memnuniyet verici olduğu belirtilen açıklamada, heyetlerin ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için alınacak tedbirleri görüştüğü kaydedildi.
Daha önce Mısır Dışişleri Bakanlığı da 5 Ocak’taki KİK zirvesinde varılan El Ula uzlaşısı çerçevesinde Mısır ve Katar'ın karşılıklı olarak diplomatik ilişkileri yeniden başlatmak üzere anlaştığını 20 Ocak’ta duyurmuştu. Mısır, 18 Ocak'ta da Körfez krizi nedeniyle 2017'den bu yana durdurulan Katar uçuşlarını yeniden başlatmıştı.
Mısır, terör örgütü ilan ettiği Müslüman Kardeşler’e destek verdiklerini öne sürdüğü Katar ve Türkiye’yi, İhvan’a finansman sağlamak, örgütün lider kadrolarına ev sahipliği yaparak Mısır aleyhine faaliyet yürütmelerine zemin yaratmakla itham ediyor. Benzer bir yaklaşım Hamas için de söz konusuydu. Erdoğan’ın İhvan’a ve Hamas’a desteği, başta Mısır olmak üzere pek çok bölge ülkesi ile ikili ilişkilerin bozulmasına yol açmış bulunuyor. Katar’ın Mısır ile bir araya gelmesi, yeniden diplomatik ilişkilerin başlatılması büyük ihtimalle İhvan’a desteğin kesilmesini de içeriyor.
Hamas’a verilen destek ise sadece Arap ülkeleri değil, İsrail-Türkiye’ye gerginliğinin de önemli nedenlerinden birisi. O yüzden de Mısır ve İsrail ile diplomatik ilişkiler yıllardır askıda. Erdoğan yönetimi, dolaylı müzakerelerle, arka kapı diplomasisiyle, istihbarat örgütlerinin temaslarıyla bir yandan bu ülkelerle normalleşme arayışında diğer yandan ise İhvan ve Hamas’a desteği kesmek konusunda doğrudan ve açıktan adım atmaktan kaçınıyor.
İsrail son olarak geçtiğimiz ocak ayı sonunda Irit Lillian’ı Ankara Büyükelçiliği maslahatgüzarı olarak atadı. Türkiye’yi çok iyi bilen deneyimli bir diplomat olduğu vurgulanan Lillian’ın Ankara’ya atanması, diplomasi kulislerinde İsrail’in Erdoğan’dan normalleşme için adım atmasını, Hamas ofislerinin kapatılmasını beklediği mesajı olarak yorumlanmıştı.
Türkiye’nin de Tel Aviv’e yeni büyükelçi atayacağı yönündeki iddialar ise henüz somutlaşmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan gerek Mısır gerekse İsrail ile istihbarat örgütleri üzerinden diyalog mekanizmaları yürütüldüğünü dile getirse de, gerek bu ülkeler ve gerekse diğer körfez ülkeleriyle sıkıntılar sürüyor. Türkiye, Katar’a destek için 2017 krizinde karşısına aldığı Körfez ülkeleriyle hâlâ sorunlu. Mısır ile de aynı durumda.
Katar ise Türkiye ile olan yakın ilişkisine ve sağlanan olanaklara karşılık, dış politikasında Türkiye’nin sorunlu olduğu ülkelerle peş peşe normalleşmeye, kendi çıkarlarını önceleyen adımları atmaya hız veriyor. Son olarak Mısır ile yeniden siyasi, diplomatik bağ kurulması da bunu gösteriyor. Acaba hızla yalnızlaşan Erdoğan’ı ve Türkiye’yi yegâne dostu Katar’da mı terk ediyor?