SEVİNÇ ÖZARSLAN- BOLD MEDYA
Dört yıldır cezaevinde bulunan Yusuf Kurt’un eşi, babası ve baldızı kanser. Matematik öğretmeni olan Kurt, bu zor günlerinde sevdiklerinin yanında olamıyor. 5275 Sayılı Ceza İnfaz Kanunu’na göre birinci derece yakınlarında ölümcül hastalığı bulunan mahpusların cezası ertelenebilir. Ancak bu kanun Cemaat soruşturmaları kapsamında tutuklananlara bugüne kadar uygulanmadı.
Bir yıldır eşini ziyarete gidemeyen Leyla Kurt 4. evre meme kanseri. Doktorlar “Artık yapabileceğimiz bir şey kalmadı” diyerek kemoterapi tedavisini sonlandırdı. Leyla Kurt, odasından çıkmadan yaşıyor. İhtiyaçlarını oğlu Muhammed ve kızları görüyor.
Yusuf Kurt’un babası da prostat kanseri. Tümör bütün vücuduna yayılmış durumda. Baldızı da aynı şekilde 4. evrede. Hasta haliyle adliye koridorlarında koşuşturan, cezaevi ziyaretlerinde bayılan Leyla Kurt, yaşadığı travmaların kendisini bu hale getirdiğini söylüyor. Bir haftada eşinin saçlarının beyazladığına şahit olduğunu belirten 50 yaşındaki Leyla Kurt hem kendisinin hem ailesinin yaşadıklarını Bold Medya’ya anlattı.
Kanser teşhisi ne zaman konuldu?
Eşim tutuklandıktan 4-5 ay sonra. Zaten bir takip vardı bende. Malum bu süreçte yaşadığımız sıkıntılar, aile çevresinin gösterdiği tepkiler birleşince onların üzüntüsüyle de biraz ortaya çıktı. Doktorum da “Çok ciddi üzülmüşsünüz, sıkıntınız mı var” demişti. Dört yıldır tedavi görüyorum.
Şu an hastalığınız hangi aşamada?
4. aşamada. Göğsümün biri alındı. Diğer göğüste de ciddi yaralar nüksetti. Şu an tıbbın tıkandığı yerdeyiz. Yaralar her geçen gün sarıyor. Sırtıma, boynuma kadar geldi. Günde 3-4 kez yeşil reçeteli ilaç alıyorum. Kemoterapiyi artık kestiler. Ege Üniversitesi “Bütün tedavileri denedik, artık yapabileceğimiz bir şey kalmadı” dedi. İstanbul’da bir profesöre gittik. Parça alıp gen haritasının çıkarılması için Boston’a gönderdiler. Tedavisi var mı yok mu, nasıl bir tedavi yapılacak bütün bunlara tahlil sonucunda karar verilecek. O tahlil parası çok ciddi bir paraydı. 27 bin 600 TL tutuyordu. Gefoundme.com’da bir kampanya başlattık.
Eşiniz ne zaman tutuklandı?
16 Ağustos 2016’da. Matematik öğretmeni. Kapatılan dershanelerde görev yaptı. Madagaskar’daki Türk kolejinde de çalıştı. 3 yıl kaldık orada. En son İzmir’deki etüt merkezlerinde öğretmendi. Türkiye çapında 2 birinci çıkarmış bir rehber hocadır. 2000’li yılların başındaydı sanırım. Üniversite sınavına hazırladığı iki öğrenci birinci olmuştu. Rehberliği çok iyidir. Şimdi içeride hukuk okuyor. Öğretmenlik diploması iptal oldu. Bu süreçte birçok insanın diploması iptal edildi maalesef. Lise mezunu konumunda şu anda. O yüzden içeride Adalet Yüksekokulu’na kayıt yaptırdı. Karıncaya basmaz adamlara iftira atılıyor maalesef.
Nasıl iftiralar atıldı?
Gözaltına alındığı gün biz evde yoktuk, annemlere gitmiştik, polis evimize baskın yapmış. Eşim de o gün İzmir Bozyaka’daki dayısının kızını ziyarete gitmişti. Hacca gidecekti dayı kızı. Eşimi orada gören, tanıyan çevredeki komşulardan biri “Burada sohbet yapıyor” diye ihbar ediyor. Eşim gözaltına alındığını duyunca dondum kaldım, tepki de veremedim. Malum hastalık sürecim ondan sonra hızlandı. 8 gün gözaltında kaldı eşim. Nezarethaneden gömleği geldi. Sırtı ortadan ikiye yırtılmıştı. “Yerden yattım ondan oldu diyor. Başka bir şey demiyor.” Ama başına ne geldi kimbilir?
Niye tutuklandı peki, hakkındaki iddialar neydi?
Örgüt üyesi olmakla yargılandı. Hatta bir tanık, “Madagaskar’ın sorumlusu” demiş. Alakası yok halbuki. Tanığın adı mahkemede zikredilince eşim çok şaşırmıştı. “Bu adam bize Arapça öğretiyordu.” dedi. Meğer Menemen Cezaevinde kalırken koğuş arkadaşıymış. Eşim herhalde koğuşta “Biz Madagaskar’a da gittik” diye söyleyince mi artık böyle bir iftiraya başvurdu. Zaten tanık mahkemeye de gelmedi.
Hangi mahkemede yargılandı?
İzmir 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde. Çocuklarımızın kolejde okumasından tutun da eşimin yurt dışı gezilerine kadar her şeyi sordular. İkinci ve son mahkemede hakimin bir sözüne çok şaşırmıştım. “Sen sohbet yapıyormuşsun.” dedi. Eşim elinde savunmasıyla “Hakim bey ben hala sohbet yapıyorum. İnsanlara Allah’ı, Peygamberi anlatmak suç mudur?” deyince sustu hakim bey. Verecek cevapları yok aslında ama işte o şekilde karar verildi. İlk hüküm verilirken, avukatımız bile yoktu. Gelmedi kadın “fetö” diye… Baro avukatıydı. Avukat olmadığı halde 5-6 dakika içerisinde hemen hüküm verildi. İstinaf Mahkemesi o kararı bozdu. Eşim ikinci mahkemeye çıktı. Bu kez sol görüşlü başka bir avukat geldi. “Yapılabilecek hiçbir şey yok” dedi ama elinden gelen bütün başvuruları yaptı, AYM’ye ve Yargıtay’a kadar. İzmir Aliağa Şakran Cezaevinde tutuklu. Buca, Menemen ve Şakran. Üç cezaevi gezdi. Şimdi Şakran’da ikinci koğuşunda.
Bu yaşadığınız sıkıntılar sağlığınızı nasıl etkiledi?
Hayatımda adliyeye gitmiş insan değildim. Sadece pasaport için gitmişliğim var. İzmir Adliyesi çok büyüktür. O hasta halimle adliye koridorlarında sürüne sürüne, oraya koş, buraya koş, ifade ver. Bir de akraba çevresinden gelen tepkiler bizi çok yıktı. Oysa ki darbeyle bizim ne alakamız vardı? Eşim cezaevinde olduğu için benim dışarıda ne yaşadığımı algılayamadı. Boşanma aşamasına bile geldik. Hamdolsun şimdi iyiyiz, bir sorun kalmadı. Biliyorsunuz bu süreçte çok fazla kişi eşinden ayrıldı. Çevresinden baskı görüp ayrılanlar oldu. Bir gün cezaevinde fenalaştım.
Evet onu soracaktım, kanser hastası biri olarak cezaevine ziyarete gitmek zor olmadı mı?
En son ziyarete gittiğimde işte baygınlık geçirdim, artık anlayın oradaki durumu. Nefes alamıyorsunuz, ortam çok kalabalık, yazın hava çok sıcak. Pencere, klima hiçbir şey yok. Bayılınca memurlar kendi oturdukları klimalı odaya aldılar beni. Orada biraz kendime geldim. Şekerim düştü. Hemen kan tahlili yapıldı. Film çekildi. Doktor “Kan değerleriniz düşük. Doktorunuza gidin.” dedi. Tahlilleri götürdüm doktoruma ama “Cezaevinden gelen tahlilleri kabul etmiyoruz” dediler. Yeniden yapıldı. Kemoterapi damarları inceltiyor. Bebek iğneleriyle kan alıyorlar. Ben eşimin tutuklu olduğunu söylememiştim. Doktor orada fark etti. “Senin kimin var cezaevinde” diye sorunca açıklamak zorunda kaldım. O zaman “Bazı tedavilere neden cevap vermediğinizi şimdi daha iyi anlıyorum.” dedi doktor hanım. “Agresif hücre yapısına sahip sizin kanser hücre yapınız” dedi. Tabi deniyorlar, olmuyor. Kaç doktor gezdik.
Psikolojik destek aldınız mı?
Bir kere gittim psikoloğa. Çünkü kemoterapi süreci ağır geçiyordu. Alternatif tedaviler de alıyorum. Birçok sebebe başvurmaya çalışıyorum çünkü psikolojim ciddi manada bozuldu. Her ne kadar insanın imanı da olsa beşeriz, zaman zaman düşüyor insan. Sebeplerin tamamıyla kapandığı bir dönemdeyiz. Eşimin simasını unutmamak için fotoğrafını karşıya astım (ağlıyor)… Saçları tabi çok beyazladı haliyle. Bir haftada saçının bir kısmının beyazladığına gözümle şahit oldum. Bu travmalar size yetiyor tabi.
Nasıl şahit oldunuz?
Bir gün cezaevinden aradılar. Şakran’daydı o zaman. Koğuşu değişmiş. “Görüş günleri değişti, eşinizin yarın, gelin” diye. Oğlumla gittik tabi, hasta halimle. Oğlumla konuştu. Sonra ona “Sen bir dışarı çık” dedi eşim. Şaşırdım bende. Oğlum her zaman yanımda oluyor. Kapalı görüşte camekan arkasında görüşüyoruz. Eşim ilk defa orada sesli ağladı. Ne oldu dedim. “Koğuşa aniden baskın yaptılar. Üçer üçer bağladılar ellerimizi. Eşyalarımıza el koydular.” dedi. Eşimin evde de sürekli giydiği şalvarı vardı. “Vay sen PKK şalvarı mı giyiyorsun” diye… Zeytin çekirdeklerinden yaptıkları tespihlere kadar el koymuşlar ve “Bizi nereye götürdüklerini söylemediler. Biz ölüme gidiyoruz artık dedik. Üçer üçer çıkardılar bizi” dedi. Eşim hep bize moral verirdi, ilk defa ağladığına ve psikolojisinin çöktüğüne şahit oldum. Menemen Cezaevindeyken de helallik istemişti. O dönemde “cezaevlerinde infaz” gibi haberler çıkmıştı. Bir hafta sonra ziyarete gittiğimde saçlarının yan tarafları bembeyaz.
Siz gözaltına alındınız mı ya da tutuklandınız mı?
İlk kemoterapi aldığım gün eve gelmiştim. Çok ağır geçmişti o gün. Ölümden beterdi. İkindi civarıydı eve vardığımda. Telefonum çaldı. Emniyetten aradıklarını söylediler. “İfadenizi alacağız” dediler. Kanser hastası olduğumu, yeni kemoterapi aldığımı ve mümkünse evde ifademi almalarını rica ettim. Öyle deyince savcı beye soralım dediler, kapattılar. Bir daha kimse aramadı. Kimse de gelmedi.
Hastalık raporlarınızla birlikte eşinizin ceza ertelemesi için başvuruda bulundunuz mu?
Avukatımız “Geri dönüşü olmaz bu başvurunun” dedi ama yine de başvurumuzu yaptık. Bir cevap gelmedi. Bir yılı aşkındır da eşimi göremiyorum. Malum hastayım, koronavirüs salgını başladı. Görüşler başladığında gidemedim. Ondan önce de ağır kemoterapiler verdikleri için evden çıkamadım. Eşimin babası da kanser. Eşim bir hafta onu arıyor, bir hafta beni arıyor.
Kayınpederiniz ne kanseri?
Prostat kanseri. Kalbi var. Artık onun biraz yayıldı bedenine kanser, sadece prostat ile kalmadı. 80 yaşlarına yakın. Kız kardeşim de meme kanseri. O da 44 yaşında. Kemiklerine kadar sardı tümör. Annem bir bana bir ona koşuyor.
Eşinizle en son ne zaman görüştünüz?
Bugün (13 Ocak 2021) aradı. “Hiç korkma iyileşeceksin, biz dana çok dua ediyoruz içeride.” diye teselli verdi. Şu an çocuklarıma da bana da sebepler planında bu ülke hiçbir gelecek vaad etmiyor. Bir planları yok çocuklarımın. Boşlukta gibiler.
Çocuklarınız nasıl etkilendi bu süreçten?
Oğlumun üniversite hayatı tamamen bitti. Gediz Üniversitesi Türk Dili Edebiyat Bölümü’nde burslu okuyordu. Orası kapatılınca Ege Üniversitesi’ne yönlendirdiler. Orası da 30 bin TL para istedi. Ödeyemeyince gidemedi. Büyük kızım Atatürk Üniversitesi Matematik Öğretmenliği Bölümü’nden mezun. Şu an online satışla ilgileniyor. Küçük kızım üniversiteye hazırlanıyor. Onun psikolojisi bozuldu. İlaç alıyor sürekli. Baba öyle, anne böyle olunca psikolojileri kalmadı. Ben ayakta durmaya, dik durmaya çalışıyorum ama bir noktadan sonra ağrılar başlayınca dayanamıyorsunuz. Çocukların psikolojileri etkileniyor. Allah var gam yok diyoruz. Şikayetçi değilim, hastalığımın tadını çıkartıyorum hamd olsun.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Şu an tek bildiğim; tecrübenin gerçekten pahalı bir mülk olduğunu ve hayatın rızayı ilahiyeden başka hiçbir şeye endekslenmesini öğrendim. Herkesi memnun etmeye kalktığınız zaman Allah’ın size emanet ettiği bedenden oluyorsunuz. Kendi hakkınıza giriyorsunuz. Gereğinden fazla iyilik insana bıçak olarak geri dönüyor.