Kainata dikkatle bakıldığında, müthiş bir düzen, sistem ve ahenk içinde olduğunu ve hiçbir şeyin başı bozuk hareket etmediğini, emre itaatteki inceliğin şuurunda hareket ettiğini ve fevkalade Kemal-i Rububiyet içinde vazifelerine devam ettiklerini müşahade ediyoruz. Bu mükemmel müşahade ettiğimiz varlıklarla beraber, şefkat ve merhameti sonsuz Allah’ın maddi-manevi nimetlerinden de istifade etmekteyiz.
Ne var ki, böylesine nimetler denizinde yüzmekte olan insan, gafletinden dolayı bu hakikatleri ve güzellikleri, baş döndürücü sistemleri göremiyor, aklını ve iradesini suistimal ederek ortalığı fesada veriyor, katıp karıştırıyor; nizamı bozup mes’ul duruma düşebiliyor.
Cenab-ı Hak Yusuf suresi 105. ayette, “Göklerde ve yerde Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren nice deliller vardır ki, insanlar yanından geçip gittikleri halde yüzlerini çevirdiklerinden farkına varmazlar.” Buyurmaktadır.
Bunun için bir kışla durumunda olan küre-i arz ve bu kışlada asker bulunan insanlar, yaratılış gayesinin idrak ve şuuruna ermek için belli emir ve yasaklarla talime tabi tutulmaktadırlar.
Ehl-i iman olan mü’minler, birçok hikmetlerin gizli bulunduğu namaz ve oruçla, adeta komut alıp bir kumandanı dinler gibi namaz vakitlerinde, iftar ve sahurlarda, kumandanlar kumandanı Allah'tan emir alarak hareket ediyor; önünde sofra hazır ama, vakit girmediği ve izin verilmediği için, helal nimetlere bile elini uzatamıyor ve emri (ezanı) bekliyor.
En basit bir ikrama ve küçük bir hediyeye bile teşekkür eden insan, Allah'ın sonsuz nimetlerine karşı nankörce davranarak, namaz ve oruç gibi ibadetlerde tembellik gösterebiliyor. Böylece kazanma kuşağında kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu kayıp mü’min için ne büyük bir talihsizliktir!
Oruçla zengin, fakirin halini anlar. Ona yardım elini uzatır. Onların dertlerine ve sıkıntılarına karşı zekat, sadaka, kurban gibi yardımlarıyla ortak olur. Böylece fakirin duasını alır, kalbini kazanır. O zaman zenginin malında fakirin gözü kalmaz. Verdiği hizmeti hilesiz, severek yerine getirir. Bu suretle sevgi, içtimâi denge, huzur ve güven ortamı oluşur.
İnsan oruçla, ferman dinlemeyen, hep kötülük telkin eden nefsine söz dinletir. Bütün uzuvlarına oruç tutturmak suretiyle gözünü haramdan, dilini gıybet ve yalandan korur. Kıymetini ve değerini bilemediği, yer yer israf edip çöpe attığı Allah'ın paha biçilmez nimetlerinin, oruçla kıymetini anlar.
Kalplerin yumuşadığı bu mübarek Ramazan-ı Şerif’te, Allah'ı kullarına sevdirme büyük bir fırsattır. Gecesini, gündüzünü, iftarını ve gerekirse sahurunu bile iyi değerlendirerek insanların gönüllerine girilebilir. Bu mübarek ayın en önemli hususiyetlerinden birisi de budur.
Kalplerin yumuşamasına vesile olan bu mübarek ayda, başta anne-babalar olmak üzere bütün akrabalar ve ehl-i iman ile değişik vesilelerden dolayı kalp kırma ve gönül yıkma olmuş ise; aradaki kırgınlıkları (onlar kabul etmeseler bile) ortadan kaldırmaya gayret edilmelidir. Çünkü, Allah ve Resulullah’ı temsil eden ehl-i imana yakışan budur. Mümkün olduğu ölçüde, kalp kırıcı ve gönül yıkıcı kavga ve gürültüye meydan verilmemelidir.
Kur'an-ı Muciz-ul Beyan’da Bakara suresi 183-187. Ayetlerde Rabbimiz:
“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki fenalıklardan korunursunuz.”
(Orucun sayısız hikmetleri vardır: Allah’ın, kâinatın Rabbi olduğu gerçeğinin daha geniş çapta anlaşılmasını sağlar. İnsanın ruhunu kötü etkilerden, hırslardan korur. Bedenine iyi bir perhiz yaptırarak zararlı maddeleri atmasına vesile olur. İnsanlara açların ve fakirlerin sıkıntılarını tattırarak toplumdaki dengesizlikleri gidermeye katkıda bulunur, Haramlardan uzaklaşmaya vesile olarak, kişinin ebedî hayatını korur. Hülasa bütün bu gayeleri Kur’ân, korunma (ittika) kelimesiyle özetlemiş olmaktadır. S.Y.)
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
“ O sayılı günler, ramazan ayıdır. O ramazan ayı ki, insanlığa bir rehber olan, onları doğru yola götüren ve hakkı batıldan ayıran en açık ve parlak delilleri ihtiva eden Kur’ân o ayda indirildi. Artık sizden kim ramazan ayının hilâlini görürse, o gün oruç tutsun. Hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca, başka günlerde oruç tutar. Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Oruç günlerini tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden ötürü Allah’ı ta’zim etmenizi ister. Şükredesiniz diye bu kolaylığı gösterir. “
“Kullarım Beni senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da dâvetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik etsinler ki, doğru yolda yürüyerek selâmete ersinler.”
“(Ey kocalar), oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp, Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun. Şafak vaktine, günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yiyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikâfta bulunduğunuz sırada eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar Allah’ın yasak sınırlarıdır, sakın o hudutlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah insanlara, zararlardan sakınıp korunmaları için âyetlerini iyice açıklar.” buyurmaktadır.
Velhasıl; Ramazan-ı Şerif ve onun orucu, dünya ve ahiret hayatının kazanılmasında çok büyük bir fırsattır. Bir daha Allah ya nasip eder, ya etmez. Hakkıyla onu eda eden, namaz ve orucunda hassas ve titiz bulunan, bütün uzuvlarıyla oruç tutarak bu şerefli ayı evinde misafir eden, böylece onun kıymetini takdir edip değerlendiren mü’minlere ne mutlu!
Bugün en ağır şartlar altında bulunan mağdur, mazlum, mahkum, hürriyeti elinden alınmış, esaret altında çok büyük sıkıntılara rağmen, Allah’ın emri olan namaz ve oruç gibi ibadetlerini ihmal etmeyip yerine getirme gayreti içinde bulunan, her hadiseye karşı sabırla mukabelede bulunan, kadın-erkek bütün kardeşlerimizin en kısa zamanda necata ermelerini Cenab-ı Haktan diler ve dua ederim. Bu vesileyle mübarek Ramazan-ı Şerif’in bütün ehl-i imanın affına ve necatına vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederim.
Mehmet Ali Şengül