Dr. Ali Demirel - Samanyoluhaber.com
Müslüman olduğumuzu ifade ederken “Müslümanım elhamdülillah” deriz. Bu hafta bu söz üzerinden bir iman yolculuğuna çıkıp birkaç hakikat üzerinde durmak istiyoruz.
Müslüman, iman ile girdiği yolda sapma göstermeden ilerleyebilmek için o yolun gereklerini yerine getirmekle yükümlü olduğunu kabul eder ve asla yol değiştirmeyi düşünmez. Bunun için o, de iki ana esası özenle dikkate almak zorundadır.
Birincisi, Allah’ın Kur’an ve Peygamber Efendimiz (s.a.s.) vasıtasıyla bildirdiği, aynı zamanda Efendimiz’in yaşayarak gösterip topluma yerleştirdiği dini, hayatına uygulamak.
İkincisi, Allah’ın kâinattaki işleyişi düzenlemek için koyduğu kanunları -Kur’an’da bu kanunlar için sünnetullah kavramı kullanılır- keşfedip onlara uygun plan ve programlar gerçekleştirerek başarılı olmak.
Birinci şıktaki yükümlülükler, yani günahlardan kaçınıp ibadetleri yerine getirerek Allah’ın emrettiği çizgide yürümek, imanın bir ağaç gibi serpilip gelişmesi ve mümin kulun adeta miraç ediyormuşçasına kalbinin derinliklerinde Rabbinin yakınlığını hissetmesi için elzemdir.
İkinci şıkta yer alan yükümlülükler ise Allah’ın, ilim, irade ve kudretinin tecellileri ile vücut bulmuş olan kâinattaki sistemi anlayıp ona göre yaşayarak sistemin semerelerini toplamak ve sonra da bin bir şükürle yeniden kâinatın Rabbine teslimiyetini arz etmek için mutlaka izlenmesi gereken bir yoldur.
Takva dairesinde yaşa!
İşte bu noktada her şeyi kökünden kurutan “tek adım” ilk tercih noktasında inkâra sapmaktır. Böyle bir seçimle yol olarak küfür seçilmiş olur. Küfrün karanlıklarından imanın aydınlığına doğru atılacak her adım makbuldür. Şimdi tam da burada, iman ile aydınlanmış kalplerin adeta guruba yakalanmışçasına kararması ve zihinlerinin bulanmasına sebep olan bazı adımlara temas edelim.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki din, ölünceye kadar hassasiyetle uygulanması gereken hayatın gerçek tarzıdır. İmanla başlayan dinî hayat, usul olarak önce günahlardan sakınmak, sonra da Allah’ın emirlerini yerine getirmek esası üzerine yürür. Bu iki esas üzerinde gösterilecek hassasiyete takva denir.
Kur’an bir hidayet kaynağıdır. Bu kaynaktan kana kana içebilmek için bir şart vardır: Takva dairesinde yaşamak. İşte takva, hayatın hidayet üzere devam etmesi için gerekli olan böylesine kilit bir kavramdır.
Takva dairesini delen şeyler günahlardır. Günah yasakları çiğnemek ya da yapılması gereken şeyleri ihmal etmekten kaynaklanan bir durumdur. Dikkatli yaşayanlar ibadetlerini biraz geciktirse vicdanları rahatsız olur. Günaha meylettikleri zaman da böyledir. Eğer vicdanın sesine kulak verip hemen durumunu düzeltmezse işlenen günah kalpte yer etmeye başlar.
Kalbinize iyi bakın
Her şeyin bir ilki olduğu gibi günahın da ilki vardır. İşte önemli olan bu ilk günahın tövbe ile hemen dezenfekte edilmesidir. Aksi takdirde o, pürüzsüz bir asfaltta açılmış çukur gibi zamanla büyümeye başlar. Nasıl ki çukurların çoğalması yolu bozup yürünmez hale getirir, aynen öyle de günahlar kalbi yaralayarak onun aşınmasına sebep olur. Bu sürecin ulaşacağı son nokta kalbin ölümü ve vicdanın sesini duyuramaz hale gelmesidir.
İlk günahı hemen tövbe ile yıkayıp sonra da günah olabilecek bir durumla karşılaştığımız her anda, hiç vakit kaybetmeden aynı kapıya yönelirsek, zamanla adeta günaha kapalı bir tabiat kazanırız. Böyle bir tabiatla, alarm sistemi kurulmuş, güvenlik tedbirleri alınmış korunaklı yerler gibi kalbimizi muhafaza altına almış oluruz.
Aksi takdirde nefis, şeytan ve şeytana pabucunu ters giydirecek bazı insanlar gibi kalbimizin ölümüne, vicdanımızın soluğunun kesilmesine yardım edecek çok sebep var. Malumdur ki, gemisini fırtınadan kurtaracak kaptanın dümene sıkı sıkıya sarılması gerek.