Hizbullah Lideri'nin öldürülmesinden sonra, yine her zaman olduğu gibi herkes birbirinin yüzüne bakıp, “Biri bir şey yapsın!” demeye başladı. Yas ilan edenler-etmeyenler, Şii Lider'e gizli sempati duyup gözleri yaşaran ve üzülenlerden oluşan geniş bir yelpaze ile karşı karşıyayız. Durumdan vazife çıkarmaya kimsenin gönlü yok ancak bu kadar üzerine gidildikten sonra İran'ın zoraki de olsa bir misilleme yapması şarttı.
Yerli basındaki müteredditler ve kafası karışanlar hepten çaresiz. Şii Lider'in öldürülmesine sevinsek mi-üzülsek mi ikilemi içindeler. Bir yıldır benzin döktükleri Filistin Dramı'nın ilgi ve trend kaybetmesinden çok rahatsızlar. Hatta için için son bir kaç suikast hadisesinden sonra “Niye yas ilan etmiyoruz ki? Ne güzel alışmıştık!” diyerek Saray'a gönül koyanlar bile var.
Anlaşılan o ki, iktidar ve Saray bir yıllık süre içinde nefesini pek iyi ayarlayamamış. Maçın ilk 15 dakikasında sahaya gömüldükleri için, kalan süreyi orta sahada dolaşarak geçirecekler. Bu arada “İsrail'in Türkiye'yi hedef aldığı!” saçmalığının merkezi neresi olursa olsun hiçbir gerçekliği yok. Akıllarınca “Kantarın topunu kaçırdıysak bir sebebi var!” bahanesine yatacaklar. İsrail'in Türkiye'ye saldıracağı efsanesi, üç çeyrek asırdır milliyetçi-muhafazakar kesimin konuşmaya bayıldığı Büyük Ortadoğu Projesi saçmalığıdır. Bütün beceriksizlik ve işbilmezliklerin hayali tehdit ve marka ambalajı o.
Şii oluşumun finansal ve lojistik destekçisi İran'ın hali daha da zor; aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Taşeron olarak kullandığı Lübnan, Filistin ve Yemen'deki terör grupları beklenen başarıyı gösteremiyor. İran son bir yıldır eline tutuşturulan yapacaklar listesinin sonu gelmiyor ki, yenilerine vakit kalsın. Bölgedeki tesirinin azaldığına dair dedikodular da işin tuzu biberi.
Kağıtları nizamiyeye ancak ulaşan çiçeği burnunda İran'ın yeni cumhurbaşkanı maçın ortasında oyuna girdiği için olsa gerek, hala yerine alışamadı. Elim bir kaza neticesi ölen selefinin yarım bıraktığı işleri de tamamlamak zorunda. Nisan ayında İsrail'e yapılan hava saldırısı komediye dönüşünce, aynı hataya düşmemek İran onuru açısından önemliydi. İran'ın ite-kaka gerçekleştirdiği son İsrail saldırısında 200 civarında füze ateşlenmiş. Füzelerin tesiri İsrail savunması tarafından olabilecek en düşük zarar ile engellendi.
Şaka gibi ama İran Devrim Muhafızları saldırı sonrasında “Bunu İranlı bürokrat, asker ve siyasilere yapılan saldırılara misilleme olarak anlayın!” açıklamasını ihmal etmediler. Yani bir yıldır biriktirilen bir atımlık barut ile bütün hesabı gördükleri için içleri oldukça rahat. Savaş stratejistleri ve akademisyenler ise pek blöf yutacak gibi görünmüyorlar. Onlar son saldırıyı, İran'ın İsrail'i vurabileceğini göstermiş olsa da ülkenin kapasite ve lojistik açısından durumunun pek iç açıcı olmadığını da ifsa ettiği şeklinde anlıyorlar. Eğer Yemenli Husiler ve Lübnanlı terörist taşeronlara da füze desteği İran'dan sağlanıyorsa, rezervlerinin tükenme riski de sözkonusu. Devrim Muhafızları'nın saldırıyı birikmiş listeye taksim etmelerindeki ima “Görüp göreceğiniz saldırı bu kadar. Fazlasını beklemeyin!” şeklinde olsa gerek.
Bölge ülkeleri halk tabiri ile “Kendi göbeğini kesecek!” rüşd ve olgunluktan mahrumlar. Lübnan'daki Şii eğilim bütün yatırımını İran'ın üzerine yapıyor ancak, Nasrullah'ın vurulmasından sonra halk, İran'ın kendilerini sattığını düşünüyor. Diğer taraftan bir kesim, Hizbullah'ın aldığı derin yaranın Lübnan'daki Şii tesirini nisbeten azaltacağı ve dolayısıyla ülke içinde normalleşmek için bir fırsat yakaladıkları kanaatinde. İlginç değil mi? Normalleşmenin önündeki engelin teröristler olduğunu bilen kamu vicdanı derdini kimseye anlatamıyor olmalı. Filistin Halkı da, başlarına musallat olan terör örgütünden kurtulmak için çare arıyor olmasın!
Bir yılı geride bırakan krize, uzak-yakın dahil olanlar ya olayı kanıksadı ya da kendi oluruna bıraktı. Dünya çapındaki gösterilerden medet ummak da boş bir avuntuya dönüştü. Periyodik olarak azalan sokak gösterilerinin Filistin Meselesine yarardan çok zarar getirmeye başladığı gözlerden kaçmıyor. Yaşadıkları ülkelerin demokratik haklarını terör örgütü propagandasına çevirerek suistimal eden göstericiler Filistin halkının değil, bizzat o halkın başını derde sokan teröristleri kutsuyorlar. Binlerce cana mal olan Filistin Meselesi bir kez daha marjinal grup ve oluşumların elinde, çözüm alternatiflerinden çok uzağa düştü.
Türk basını şimdi de Lübnan'a yapılan saldırılarda ölenler üzerinden ajitasyon ve ilgi toplama peşinde. Filistin-İsrail krizi, bir anda İran, İsrail ve ABD krizine dönüştü. Filistin'de ölen insan sayısının 40 bini aşmış olması, tesirini kaybetti mi dersiniz? Biraz öyle görünüyor.
İran bölgede zedelenen karizmasını biraz olsun korumak için istemeden İsrail'i vurmak zorunda kaldı. “Cömert deyip maldan, kahraman deyip candan!” edileceğini bile bile 11 ay direndiği umursamazlığı askıya almak kolay olmasa gerek. Şimdi karşı saldırının zaman ve hacmini tahmin ile meşgul. Endişelenmekte çok haklı. Zira İsrail son bir yıldır “Yapamaz, vuramaz, cesaret edemez!” denilen şeylerin hepsini yaptı