Kurucan'ın gazetede kaleme aldığı yazıda şu ifadelere yer verildi:
Ne zamandır yazmayı düşünüyorum, nasip bugünmüş. ‘Yarım kadın’ tartışmalarının yazıyı öne almamda elbette etkisi var.
Kadın meselesi İslam dünyasının yumuşak karnı. Kadınların eğitim düzeyinden kadın cinayetlerine ve merkezinde kadının olduğu yüzlerce meseleyi düşünün; siz de aynı yargıya varacaksınız. Bu zaviyeden bakınca –haydi genelleme yaparak ifade edelim- kadın başlı başına bir problem, kadına ait meseleler çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımızda duruyor. Öyle mi acaba?
Ben böyle düşünmüyorum. Ortada bir sorun var ama bu sorunun adı kadın sorunu değil; erkek sorunu. Daha doğru bir isimlendirmeyle; insan sorunu.
Neden? Çünkü kadını erkeklerle eşit haklara sahip bir varlık olarak kabullenmeyip, onu korunma ve kollanma vaziyetinde tutma, erkeklere nispetle daha düşük özelliklere sahip bir varlık olarak görme aslında erkek egemen sosyal yapıların ortaya attığı bir düşüncedir. Bu zihniyetin hakim olduğu yerlerde de örfler, adetler, gelenekler, görenekler, kanunlar, kurallar hep bu merkezde şekillenmiştir. Bunu derken ontolojik manada kadın-erkek arasındaki farkı kabul etmiyor değilim. Haşa ve kellâ! Ontolojik farklılıklar hepimizin kabul ettiği, tersine çevrilmesi imkansız gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır. Hatta ontolojik bu farklılıkların sosyolojiye intikali başka bir tabirle hayatın sosyal, siyasal, kültürel, askeri, dini alanlarına intikali de normaldir. Yeter ki aşırılığa gidilmesin.
İşte tam burası müthiş bir kırılma noktası bana göre. Zira İslam tarihine bakınca ontolojinin sosyolojiye intikalinde genelde kadınlar aleyhine ciddi aşırılıklara gidilmiştir. Hem de ayetlerin sarih beyanına, Peygamber Efendimizin (sas) kadınlar lehine hayatında gerçekleştirdiği devrim niteliğindeki düzenlemelere rağmen. Kırılma burada da bitmemiş, onu bir adım daha takip etmiş ve sosyoloji teolojiye çevrilmiştir. Sanki Kur’an ayetleri hiç yokmuş, sanki Hz. Peygamber (sas) dönemi hiç yaşanmamış gibi cahiliye toplumunda kısmen var olan kadını ikinci sınıf vatandaş gören zihniyet ve uygulamalar yeniden tarih sahnesinde yer almaya başlamış ve bunlar gerek konseptinden kopuk olarak yorumlanan ayetler, gerek heva ve hevesin merkeze konduğu hadis yorumları hatta uydurma hadislerle teolojik hüviyete büründürülmüştür. İslam dünyasının tamamında gördüğümüz manzara bunun ispatıdır. Sadece bir örnek; Afganistan ve kızların okuma oranı.
Kadın konusunda çalışan akademisyenlerin bizlere bu bağlamda sunduğu enfes bir perspektif vardır. Bir konuşmada dinledim geçenlerde. Saha çalışması yapmış bir akademisyen Efendimiz (sas) döneminde üç kadın tipolojisinden bahsediyordu. Hz. Hatice, Hz Aişe ve Hz Fatıma Validelerimiz. İlk ikisi Efendimizin (sas) eşleri, diğeri kızı. Üçünün de sosyal hayatta oynamış oldukları roller birbirinden farklı.
Hz. Hatice; cahiliyeyi de görmüş bir insan. Bir çok çocuk sahibi anne ve ev kadını. Kocasına Peygamberlik misyonunu yerine getirmesinde maddi-manevi en büyük desteği sağlayanlardan birisi. Ama aynı zamanda devletlerarası ticaret yapan bir iş kadını.
Hz. Aişe; cahiliye döneminin izlerinin hakim olduğu bir zeminde neşet etmiş. İslam’ın bir toplumu nasıl değiştirdiği ve dönüştürdüğünün en büyük şahitlerinden biri. Peygamberimizin (sas) ahirete irtihalinden sonra bildiklerini hem alime hem de mürşide olarak topluma öğreten bir insan. Evli ama annelik nasip olmamış. Hz. Osman sonrası meydana gelen siyasi çalkantılarda iktidara karşı meşru siyasi muhalefetini bir orduya kumandanlık etmeye ve devlet güçleri ile savaşmaya kadar götüren bir kadın.
Hz. Fatıma, öz annesi Hz. Hatice, üvey annesi Hz. Aişe kadar sosyal hayatın içinde aktif olmamış. Belki de Peygamber kızı olmasından hareketle daha geri planda durmayı tercih eden bir şahsiyet. Hz. Fatıma en önemli özelliği kocasının hanımı, çocuklarının annesi olması. Fakr u zaruretin pençesinde, evini kıt-kanaat imkanlarla geçindirmek için kuyudan su taşıma dahil her türlü işini kendisi yapan bir kişi.
İsterseniz “Kadın İslam dünyasının yumuşak karnı” yargısına bir de bu üç kadın tipolojisi açısından bakın. Açık, seçik ve net, bugün İslam dünyasında hakim olan hakim kadın tipi Hz. Fatıma. Eğer Hz Hatice ve Hz. Aişe modelleri hakim olsaydı yumuşak karın bu kadar yumuşak olur muydu. Ne dersiniz?