Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Mehmet Tatar, Türkiye'de afet yönetimi konusunda, çağdaş ülkelerin uyguladığı strateji değişikliğini benimsenmesine rağmen, yine eski alışkanlara dönerek günü kurtarma ve yara sarma politikalarının uygulanmaya başladığını söyledi. Her yıl tekrarlanan Deprem Haftası'nın deprem başta olmak üzere tüm afetler konusunda toplumsal bilinçlenmeyi ve kamusal örgütlenmeyi hedeflediğini dile getiren Tatar, bu amacın ne kadar gerçekleştiği konusunda ciddi kaygılar taşıdıklarını ifade etti.
1-7 Mart Deprem Haftası nedeniyle açıklama yapan Tatar, jeolojik olarak insanlık tarihinden daha eski olan depremlerin hem dünyada, hem de Türkiye'de trajik ve travmatik vakalarla dolu olduğunu hatırlattı. 1939 Erzincan, 1998 Ceyhan (Adana), 1999 Marmara, 2011 Van depremlerinin sonuçlarının unutulmadığını aktaran Mehmet Tatar, "Bunlar hazırlıksız yakalandığımız felaketlerden bazılarıdır. Mevcut deprem bölgeleri haritamıza göre; topraklarımızın yüzde 66'sı 1. ve 2. derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. Konutlarımızın yüzde 44'ü 1. derece, yüzde 25'i 2. derece deprem bölgesinde yer alırken, nüfusumuzun yaklaşık 34 milyonu yani yüzde 43'ü 1. derece, yaklaşık 22 milyonu yani yüzde 30'u 2. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Ne yazık ki yaşanan depremlerden ders almayı bilemedik, her depremde aynı karmaşa ve aynı acıları yaşamaya devam ettik." dedi.
Deprem konusunda yüksek riske sahip Türkiye'de zararların azaltılması konusunda yapılacak çalışmalarda her zaman göreve hazır olduklarını dile getiren JMO Adana Şube Başkanı Tatar sözlerini şöyle sürdürdü; "Yapılacak her türlü mühendislik yapılarında ilgili zeminin jeolojik-jeoteknik özelliklerinin belirlenmesinde ve denetim mekanizmasında yer alması gerekmektedir. Ancak bu tedbirlerin alınmasında çok yararlı olacak jeolojik düzenlemeler ülkemizdeki kamu kurumlarında, yerel yönetimlerde, özel sektörde maalesef yeterince önemsenmemektedir. Çözümün bir parçası olan jeoloji mühendislerinden yeterince faydalanılmamaktadır. Bu eksiklikler yaşanacak felaketlerin sonuçlarının daha vahim olmasına davetiye çıkarmaktadır. Ülkemizin afet ve acil durumlarla ilgili sorunlarını çözmek, koordinasyonu sağlamak, kentsel dönüşümü sağlamak, çevre felaketlerini önlemek ve planları hayata geçirmek üzere kurulmuş olan ilgili kurumların risk yönetiminden ziyade kriz yönetiminde çalışmalarını yoğunlaştırdığı, eskiden olduğu gibi "yara sarma" politikasını ısrarla sürdürdüğünü görmekteyiz. Ülkemizin deprem gerçeği bilinmesine ve tüm uyarılarımıza rağmen yaşanan büyük depremlerden ders alınmadığını ve ilgili kurumların işlettikleri kritik tesislerimizde (baraj, demiryolu, okullar, köprüler gibi) depreme karşı gerekli önlemlerin (erken uyarı sistemleri, deprem gözlem istasyonları, yapı sağlığı izleme sistemleri gibi) alınmadığını kaygıyla izliyoruz."
Deprem gerçeğinin kabullenilmesi gerektiğinin altını çizen Mehmet Tatar, sözlerini şöyle tamamladı; "Deprem gerçeğini kabullenmeyen yönetimlerin ülkemize ve topluma vereceği zararlar ancak başımıza gelecek bir büyük deprem sonucunda ortaya çıkacaktır. Kanunla kurulmuş olan ve ilgili kanuna göre senede en az dört defa toplanması gereken Deprem Danışma Kurulu bile üç senedir toplanamıyor. Yöneticilerin önemsemediği ancak meslek odası olarak her zaman hatırlatmaya çalıştığımız 'deprem gerçeği', ülkemizin öncelikle çalışılması gereken konularından birisi olduğunu bu yılki deprem haftasında da bir kez daha hatırlatmak isteriz"
CİHAN