SAFVET SENİH- SAMANYOLUHABER.COM
*Namaz, insana ait bir ibadettir. Onun için Peygamber Efendimiz (S.A.S.) namazda yapılan yanlışları, hayvan şekillerine benzeterek anlatmışlar. Mesela secde de başını yere koyup (Sübhane Rabbiyel-âlâ cümlelerini söylemeden) kaldıranları yem gagalayan tavuğa… Kollarını yere yayanları, köpeğin ön ayaklarını yere yaymasına… İmamdan önce secdeden kalkanları da merkep suretine benzetmiştir…”
*Namaz, insana ait bir ibadettir. Onun için Peygamber Efendimiz (S.A.S.) namazda yapılan yanlışları, hayvan şekillerine benzeterek anlatmışlar. Mesela secde de başını yere koyup (Sübhane Rabbiyel-âlâ cümlelerini söylemeden) kaldıranları yem gagalayan tavuğa… Kollarını yere yayanları, köpeğin ön ayaklarını yere yaymasına… İmamdan önce secdeden kalkanları da merkep suretine benzetmiştir…”
Çok dikkatli olmamız gerekir.
*Nemrut, Firavun benzeri bir adam kendisi için bir saray yaptırmış…
Sarayına giderken karşısına güzel bir ceylan çıkmış… Hemen ceylanın
peşine düşmüş. O kaçmış, kovalamış. Çünkü o, sarayında böyle bir
ceylanın olmasını çok istiyormuş. Ama bir yere gelmişler, ceylan birden
durmuş ve aslî şeklini gösterivermiş!.. Meğer o, Azrail imiş.
*“Hikmetin eli ayağı, dili dudağı vardır. Ama hikmetin başı mehâfetullah yani Allah korkusudur.”
*Türkmen Mollanepes (Molla nefes), “Azdan özü, yüzden sözü anlayın” der.
*Siyaset meydanı, mahşer meydanı gibi; herkes diyor: “Nefsî! Nefsî!..”
Bu kadar olsa neyse, bir de diyorlar; “Bana hepsi! Bana hepsi!..”
*Dil öğretmenliği sadece lisan öğretmekten ibaret değildir; aynı zamanda kültür öğretmenliğidir.
*Hizmetin Lon Angeles’ta organize ettiği Türkiye tanıtım festivaline
arkadaşlarımız konteynırlarla eşya taşıdılar. Anadolu’da yaşamış bütün
medeniyetleri tanıtmaya çalıştılar. Truva atı, Mevlana, Bizans, Mardin,
el sanatları, ebru, hat, taş işçiliği, çarşılarımız, bizim ve
Hristiyanların ilahileri… Bu festivale Ermenilerden, çok alâka duyup
takip edenler oldu… Kayın vâlideler, gelinlerine “Kızım!..” diyorlardı.
“Gelin” değil; “Kızım!..” veya “Gelin kızım” diyorlar. Ahmet Kurucan da
şahit: “Bu gelinimiz mi?” denilince, “Hayır, kızımız, gelin kızımız!”
diyorlar.
*Çanakkale Savaşı sırasında, akşamları
bir Anadolu genci, bir asker, yanık sesiyle hep türkü söylüyor. Karşı
tarafta düşmanlar da onu dinliyorlar. Her gün böyle devam ederken, bir
gece düşmanlar siperlere yaklaşıp bekliyorlar ama, bizim taraftan ses
yok… İkinci, üçüncü geceler de öyle… Sonra onlar bir taşa kağıt sarıp
atıyorlar: “O güzel, o yanık ses niye sustu?” Bu sorularına bizimkiler
de bir yazı yazıp taşa sarıp onlara atıyorlar. Tercümanları cevabı
okuyunca yüzü birden değişiveriyor: “O sesi üç gün önce siz
susturdunuz!..”
Bir başkalarının topraklarına çöküp onları susturmaları mı gerekiyordu?..
*Yedi kandilli Süreyya (Ülker takım yıldızları) gibi…
İhlas Suresi de aydınlatıyor, hedeflerimizi
O yedi tevhidli nuraniler nuranisi…
Kamçılayıp aşk ve şevkimizi
Binleri aşkın her okuyuşumuzda…
“Kul hüve” Tevhid-i Şuhûda işaret…
“Allahü Ehad” Tevhid-i Ulûhiyete delâlet…
“Allahü’s-Samed” içinde bir Tevhid-i Ulûhiyeti saklar
Hem de bir Tevhid-i Kayyûmiyet…
“Lem yelid” Tevhid-i Celâle bakar…
“Ve lem yûled” Tevhid-i sermediye
“Ve lem yekûn lehû küfüven ehad” Tevhid-i Câmiye işaret
Onun için üç Kul hüvallah…
Bir hatim sevabı, sevabca
Ama bin üç ihlassa, bütün dertlere deva….
*Amerikalı bir profesör hanım Budist oluyor sonra da bir Budist
profesörle evleniyor. Bizimkiler bu hanıma İslâmiyeti anlatıyorlar.
Sonra namazı izah ederken “Allahü Ekber!” deyip tekbir getirirken
mâsivâyı elin tersiyle geriye itip Allah’a yönelmenin önemini dile
getiriyorlar. Namazı öğrenip eve geliyor ve kocasına “Gel seninle bir
namaz kılalım.” diyerek önce namazı anlatıyor. “Allahü Ekber!” deyip
secdeye kapanan koca ve uzun müddet secdeden kalkamıyor. Hanım, “Ne
oldu?” diye soruyor. O da “Öyle mânevî bir zevk aldım ki, hiç ayrılmak
istemiyorum. Ben böyle bir şey görmedim. Bu nasıl iştir?” diyor.
*“Dualarda, isteklerin Murad-ı İlâhiye ters olmamalı. Onun için ‘Ya
Rabbi! Muhammed Aleyhisselalım Senden istediklerini istiyorum’
denilmeli… Düz ve sıfır bir insan olarak, Allah’tan isteklerde bulunmak
lâzım. Aynı zamanda dilimizin istediğini, fiillerimiz de istemelidir.
Fiilen istemiyorsak veya fiilen istemiyor gibi davranırsak, bu dua kabul
olur mu?
“Konuşmalarımız, usûl ve âdâba uygun
olmalı. Sarîh değil hatta imâen dahi, yanlış istinbat edilecek şekilde
olmamalı. Üslûb çok mühim… İhsan şuuruna sahip bir cemaatin insanları
olarak milyonlarca insana ve tarihe sesleniyor olduğumuzu bilmeliyiz.
Rabbimiz hâzır-nâzırdır, Müheymin’dir; O’na saygılı olmalıyız. Tavır ve
ciddiyetle öyle bir duralım ki, bir kitap kadar ders alınsın…”
*“Dualar gaflet içinde değil de; vicdanda davul sesi gibi, içte bir ses
verme şeklinde olmalı… Başımızın çaresine, O’nun kapısında vefa ile
durarak bakalım…”
Bu ambarlardan alınanlardan iyi istifadeye bakalım.