Bir yıllık görev süresi boyunca, baskıcı ve ayrımcı bir profil ortaya koydu. Antidemokratik uygulamalarıyla gündemden hiç düşmedi.
Zaman'dan Faruk Alan'ın haberine göre, Tayyip Erdoğan, göreve gelir gelmez seleflerinin aksine Türkiye'nin dünya çapındaki tek markası olan yurtdışındaki Türk okullarını kapatmayı kendine misyon edindi. 5 milyarı aşkın maliyeti ve ‘bin 150 küsur' odasıyla israfın sembolü olan Saray'la ilgili kararlar başta olmak üzere birçok yargı kararını es geçti. Seçim döneminde meydanlara indi; AKP'ye açıktan oy isteyerek Anayasa'daki tarafsızlık ilkesini resmen, alenen çiğnedi. En basit eleştirilere dava açarak birçok vatandaşı tutuklattı. Yine Saray'da kurduğu gölge kabine ve Bakanlar Kurulu'nu Saray'da toplayarak sivil hükümet üzerinde vesayet görüntüsü oluşturdu. Kırmızı Kitap'ı yeniden siyaset gündemine taşıması, basına akreditasyona öncülük etmesi, milleti birleştirmek yerine kutuplaştırması da Erdoğan'a has icatlar arasında yer aldı. İşte Erdoğan'ın bir yıllık karnesi:
Akreditasyon geri döndü
28 Şubat döneminde Genelkurmay tarafından uygulanan akreditasyon Erdoğan'la geri döndü. Erdoğan, başbakanlığı döneminde başlattığı medyaya akreditasyon uygulamasını Cumhurbaşkanlığı'na da taşıdı. Abdullah Gül döneminde herhangi bir sorunla karşılaşmayan Zaman, Bugün, Samanyolu TV, Cihan Haber Ajansı, Sözcü, Taraf, Cumhuriyet gibi basın kuruluşları, Cumhurbaşkanı'nın programlarına alınmadı. Ayrımcı uygulama, cenaze ve bayram namazlarında bile yaşandı.
Cumhurbaşkanı'na örtülü ödenek tahsisi
Başbakanlık'a özel harcamaları için tahsis edilen örtülü ödenek cumhurbaşkanına da tahsis edildi. Yapılan düzenleme ile 2,3 milyar TL'lik örtülü ödenekten Erdoğan'a da harcama yetkisi verildi. Bunun dışında Cumhurbaşkanlığı bütçesi de 2014 yılına göre iki kat artırılarak 397 milyon TL'ye yükseltildi. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kullanımına toplamda 2,8 milyar lira gibi bir para tahsis edildi. Bu bir yıllık rakam, selefi Abdullah Gül'ün 7 yılda harcadığı paranın tam 4 katına tekabül ediyor.
Saray'da ‘gölge kabine' kuruldu
“Farklı bir cumhurbaşkanı olacağım.” diyen Erdoğan'ın bir diğer dikkat çeken icraatı kurduğu ‘gölge kabine' oldu. 9 Aralık 2014 tarihinde imzaladığı “Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” ile Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısında değişiklik yapıldı. Mevcut 4 başkanlık sayısı 13'e çıkarıldı. İç Güvenlik Başkanlığı, Dış İlişkiler Başkanlığı, Ekonomi Başkanlığı, Savunma Başkanlığı, Enerji Başkanlığı, Sosyal İşler Başkanlığı, Yatırım İzleme Başkanlığı gibi adlar altında kurulan başkanlıklarla Saray'da adeta gölge bir bakanlar kurulu oluşturuldu. Ayrıca Anayasa'da istisnai bir durum olarak yer alan Bakanlar Kurulu'na başkanlık etme yetkisine sık sık başvurarak, Bakanlar Kurulu'nu Saray'da toplamayı neredeyse rutine bağladı.
Böylece başbakan ve kabine üzerindeki vesayet görüntüsünü güçlendirdi.
Binlerce kişiye hakaret davası
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan önce görev yapan Ahmet Necdet Sezer ve Abdullah Gül zamanında Cumhurbaşkanı'na hakaretten tek bir kişi dahi cezaevine girmemişken Erdoğan'ın 1 yıllık cumhurbaşkanlığında ise 8 kişi, attıkları tweet'ler ya da sloganlar nedeniyle AİHM içtihatlarına aykırı olarak tutuklandı. 13 yaşındaki bir çocuğun ifadesi alındı, 16 yaşındaki bir çocuk demir parmaklıklar arkasına gönderildi. Halihazırda, avukat, gazeteci ve yazarların da aralarında bulunduğu bine yakın isim “cumhurbaşkanına hakaret”ten yargılanıyor.
MİT TIR'larındaki silahların görüntüsünü manşetten veren Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar'ı “Haberi yapan bedelini ağır ödeyecek; öyle bırakmam onu.” diyerek tehdit etti. Ardından Can Dündar hakkında açılan soruşturmada bir kez ağırlaştırılmış müebbet, bir müebbet ve 42 yıl hapis cezası talep edildi.
‘400 milletvekilini verin, bu iş huzur içinde çözülsün'
Erdoğan, 7 Haziran seçimlerinde ise Anayasa'daki tarafsızlık statüsünü çiğnedi. Seçim öncesinde başbakanlık yaptığı dönemdeki gibi meydanlara inen Erdoğan, açılış toplantıları adı altında her gün bir ilde devlet imkânlarıyla seçim mitingleri yaptı. Başkanlık sistemi ve tek parti iktidarını isterken, “400 milletvekili verin bu iş huzur içinde çözülsün” gibi ilginç ifadelerle AKP'ye açıkça oy istedi. Bu tavrıyla tarafsız kalacağına dair Meclis'te şerefi ve namusu üzerine ettiği yemini de unuttu.
Sivil toplum kuruluşları ‘Kırmızı Kitap'a alındı
28 Şubat süreci sonrası unutulan ‘Kırmızı Kitap' Erdoğan'la birlikte tekrar gündeme geldi. Çok değil daha iki yıl önce 26 Mart 2013'teki AKP Grup Toplantısı'nda “Milletin üzerinde suni tehdit oluşturan Kırmızı Kitap'ı kaldırdık.” diyen Erdoğan, cumhurbaşkanı olduktan sonra U dönüşü yaptı ve Kırmızı Kitap'ı kutsamaya başladı. Hizmet Hareketi'nin MGK gündemine geleceğini belirten Erdoğan, “MGK'nın aldığı karar tavsiye kararıdır. Hükümet de bunu Bakanlar Kurulu'ndan geçirdiği andan itibaren bu Milli Güvenlik Kurulu Siyaset Belgesi'ne (Kırmızı Kitap) girer. Şimdi bu süreç 30 Ekim'de MGK gündemine gelecek ve orada görüşeceğiz.” dedi. Bu açıklamanın ardından MGK bildirisine ‘legal görünümlü illegal oluşumlar' gibi ucu açık bir ifadeyle bütün sivil oluşumlar tehdit kapsamına alındı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bunu bir televizyon programında, “Legal görünümlü illegal yapılanmalar adıyla sadece bu cemaatten örgüte dönmüş veya paralel devlet yapılanması dediğimiz olgu ile ilgili değil. Şu anda mevcudiyeti düşünülebilecek veya gelecekte de başka cemaatler olabilir, başka sosyolojik birikimler olabilir.” sözleriyle ortaya koydu.
Yurtdışındaki Türk okullarını jurnalleyen tek cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın en tartışılan icraatlarından biri de yurtdışındaki Türk okullarının kapatılması için gösterdiği çaba oldu. Erdoğan, seleflerinin aksine Türkiye'nin uluslararası arenada tek markası olan Türk okullarını kapatmayı kendisine misyon edindi. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan itibaren tüm cumhurbaşkanları tarafından desteklenen bu okulları kapatmak için büyükelçilere talimatlar yağdırdı. Bununla yetinmedi, bizzat kendisi çıktığı her yurtdışı gezisinde, Anadolu insanının bin bir güçlükle kurup yaşattığı bu okulları muhataplarına jurnalledi. Ancak Arnavutluk, Endonezya, Etiyopya başta olmak üzere gittiği ülkelerin tamamından olumsuz cevap aldı.
Lüks ve israfın sembolü ‘kaçak saray'
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle Türkiye'nin 91 yıllık geleneği de değişti. 11 cumhurbaşkanına ev sahipliği yapan Çankaya Köşkü'nü terk eden Erdoğan, Atatürk Orman Çiftliği'nde (AOÇ) aslında Başbakanlık için inşa edilen Saray'a geçti. Saray, 5 milyarı aşkın maliyeti, ‘bin 150 küsur' odası, altın varaklı kadehleriyle lüks ve israfın sembolü oldu. Sık sık davalara konu olan Saray'la ilgili mahkeme kararları ise uygulanmadı.
Ankara 11. İdare Mahkemesi, Mart 2014'te Saray'ın yapımına imkân sağlayan planın yürütmesini durdurdu. O dönemde başbakan olan Erdoğan, “Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım.” sözleriyle kararı tanımadığını bildirdi. Bakanlar Kurulu'nun 27 Nisan 2012 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan kararıyla AOÇ arazisi kentsel dönüşüm alanı ilan edilmişti. Ankara'daki Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı 5 meslek odasının başvurusu üzerine, Bakanlar Kurulu'nun bu kararı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından 11 Haziran 2015'te iptal edildi. Saray'la ilgili bir başka önemli dava ise Ankara 5. İdare Mahkemesi'nde açıldı. Mahkeme Saray'ın yapımına imkân veren üst ölçekli imar planlarının yürütmesini 10 Şubat 2014 tarihli kararıyla durdurdu. 13 Temmuz 2015 tarihli kararında ise ‘Saray' projesini de içeren 1/10.000'lik koruma amaçlı nazım imar planlarını oybirliğiyle bütünüyle iptal etti. Böylece plansız kalan Saray, kaçak duruma düştü. Ancak Cumhurbaşkanlığı, kararda Saray'a ilişkin bir durum olmadığını iddia ederek bu kararı da görmezden geldi. ZAMAN