Ama tüm bunların arasında kapıları çalınan ailelerin en büyük korkusu çocuklarını tehdit eden ‘madde bağımlılığı’. Çetelerin birbiriyle kava ettiğin belirten Kaftancıoğlu iktidara şöyle seslendi: “Bu çocukların vebali, uyuşturucu baronlarıyla fotoğraf verip de orada uyuşturucuya temas etmiş çocukları görmeyen siyasi iktidardadır.”
Bir annenin isyanı da şöyle olmuş: “Benim çocuğumun günahı ne? Benim çocuğumun günahı, benim yoksul olmam mı?”
Diken’de sokağın nabzını tuttuğumuz haberlerde, vatandaşlarının karşı karşıya kaldığı sorunları yazmıştık. Özellikle ekonomik krizle beraber vatandaşın temel ihtiyaçlara ulaşımda yaşadığı zorlukları onların ağzından aktarmıştık.
100 haneye bir öbek sorumlusu
Kaftancıoğlu liderliğinde CHP İstanbul il teşkilatı, vatandaşın derdini dinlemek ve çözebilmek için kapı kapı dolaştı.
Kapısı çalınan hane sayısı 2 milyon 273 bin 554. Hedefse 4,5 milyon haneye ulaşmak.
39 ilçe örgütü hanelerden gelen bilgileri CHP’nin kullandığı bir veri ağına giriyor. Böylece bu verilere tüm parti ulaşabiliyor, sorunların tespit ve çözümü için kullanabiliyor.
Kaftancıoğlu hanelere ulaşırken piramit sistemini kullanmış. Mahalle temsilcileri ve ilçe başkanları her 100 haneye bir öbek sorumlusu atandı.
Yaklaşık 2 milyon 300 bin hanedeki sorunlar, temel ihtiyaçlara erişimden, eğitime, sağlıktan, madde bağımlılığına kadar 11 başlıkta toplanarak raporlandı.
Özeleştiri: Daha çok gideceğiz
Kaftancıoğlu konuşmasında özeleştiri de yaptı: “Şu ana kadar CHP’ye gelen en büyük eleştiri ‘Şimdiye kadar niye yoktunuz? Şimdiye kadar niye gelmediniz ki bizi bu yoksulluğa, yokluğa ve kötü yönetime mahkum bıraktınız’ oldu. Haklılar. Geçmişten bugüne belki yapmadığımızı kapatmak için daha çok gideceğiz. Vatandaşımızın haklı olduğu konuda bu açığımızı gidereceğiz.”
‘Bir avuç insan hariç nitelikli yoksullar var’
Kaftancıoğlu kendisinin de hane ziyaretlerine katıldığını söyledi.
Kapısı çalınan her hanenin hikayesi farklı da olsa temelde aynı; yoksulluk ve insanca yaşamanın temel gereçlerine ulaşamamak.
Kaftancıoğlu vatandaşların söylediklerini şöyle anlattı:
– “Bir hane ‘Doğduk doğalı zor geçiniyoruz. Alıştık buna. Biz de olmayanı komşumuzdan isterdik. Misal salça kalmamışsa komşumuzun kapısını çalardık. Olunca da geri verirdik. Şimdi ne ben isteyebiliyorum ne de onlar. Komşumu yoklukla utandırmak istemiyorum’ dedi.”
– “Başka bir hane ‘Şimdiden kışın korkusu sardı. Elektirik de su da bir temel ihtiyaç. Biriktirmeye çalışıyorum ama gelen bize yetmiyor. Eskiden kömür yakardık doğalgaz olanlara heveslenirdik ne güzel her odası sıcak derdik. Ne yalan diyeyim eskiye döndük. Salonun peteklerini kapatıyorum. Televizyonu da küçük odaya götürdüm. Ne yapayım yetmiyor’ dedi.”
– “Benim bizzat kapısını çaldığım bir hanede bir kadıncağız kapıyı açtı. Hanenin yakınında park var. ‘Hava güzel neden parka çıkamıyorsun çocuğunu biraz güneş alsın’ dediğimde, ‘Ben de biliyorum çocuğumu kapıya çıkarmayı. Çocuğumu kapıya çıkarırsam oradaki büfeden bir şey isteyecek alacak param yok’ dedi.”
‘İnsanlar yoksullukta eşitlendi’
İstanbul’da orta gelir seviyesine dair kimse kalmadığını söyledi Kaftancıoğlu: “Artık nitelikli yoksullar oluşmuş. Bir de bir avuç zengin var. İktidarın eşitliğe inanmadığını biliyorum ama bir konuda insanları eşitlemeye başardı. İnsanları yoksullukta eşitledi.”
Yoksulluğun pençesindeki farklı farklı hanelerde vatandaşların söyledikleri şöyle:
– “Ailem ciddi fedakarlıkla okuttu. Ben hem ailemin çabalarını karşılıksız bırakmama sevinci hem de geleceğe dair büyük umutla okula başladım. Zamanında bitirdim, gel gör ki iş görüşmelerinden itibaren eğitimim hem benim hem de ailem için hayal kırıklığına dönüştü. Bir süre işsiz kaldım. Ailemden destek almak zoruma gidiyor. Sonrasında iş bulup işsizliği geride bıraktım. Fakat şimdi okumuş adamdan beklenen hiçbir şeyi karşılayamıyorum.”
– “Kıyafetlerimi alırken zorlanıyorum. Geçtim evi arabayı dünyayı gezmeyi, babam en azından tatilde köyüne gidiyordu. Ben tatile bile gidemiyorum. Seçme hakkım olsa şu an Avrupa ülkesinde bir garson olmayı, Türkiye’de avukat bey olmaya tercih ederim.”
– “Okul açılacak kayıt yaptırmam lazım. Kayıt parası vermem mümkün değil diyor. Televizyonda siyasetçiler bağırıyor ‘Hayır efendim kayıt parası vermeyeceksin’ diyorlar. Ben o cesaretle gidiyorum okula ‘Kayıt parası vermem çocuğumu okula kayıt yaptırmak zorundasınız televizyonda da öyle söylüyorlar’ diyorum. Okul müdür ya da öğretmen diyor ki ‘Doğru söylüyorlar. E sizin çocuğunuzun ihtiyaçlarını gidermek ve bu okulu döndürmek için bana hiç kimse bir şey vermiyor. İstersen verme okulda yer yok’ diyor. Geri dönüyorum.”
Öğrencinin yol parası yok
Kaftancıoğlu’nun bizzat kapısını çaldığı evde işsiz bir vatandaş kendisine şöyle demiş: “Ben artık iş arayamıyorum çünkü iş aramak için araca binmem lazım. ‘Hani diyorlar ya’ dedi, ‘İş var da beğenmiyorlar çalışmıyorlar’ Şu an parası umurumda değil bana gelsin bir iş göstersin ve altına da her imzayı atmaya razıyım. Ben o işte çalışacağım.”
Öğrenci toplu taşımaya binemiyor: “Üniversite öğrencisi genç ailemin bana para verecek durumu olmadığını bildiğim için Marmara Üniversitesi’ndeki fakülteme -6 kilometre- iki aydır yürüyerek gidip-geliyorum.”
Başka haneden bir kadın başındaki başörtüsünün tutarak Kaftancıoğlu’na şunu demiş: “Ya sadece bunu diye diye bizi yoksullaştırdılar. Ben ister başımı açar kapatırım. Sen benim baş örtümle ilgili televizyonlara çıkıp konuşacağına, benim hasta engelli ve çocuğumun derdine dair bir şey yap. Hiç kimse hiçbir şey yapmıyor. “
Deprem derdi de lüks
Vatandaşın öne çıkan problemlerinden biri de barınma. Öyle ki İstanbul’da beklenen ve uzmanların tetikte olduğu deprem, vatandaşın gündemine bile giremiyor. Geçinme derdinin arasında deprem ancak konusu açılınca konuşuluyor: “Evim yok kiradayım ev sahibim beni çıkarıyor. İstanbul’da çadırda mı yaşayacağım?”
İlaca bile ulaşım yok
Bir diğer konu sağlık… Hem doktorlar hem de vatandaşlar mağdur.
Ziyaret edilen bir doktorun isyanı şöyle: “Covid-19’da gece gündüz çalıştım. Hatta babama Covid-19 bulaşmasında sebep oldum. Babamın ölümünün sorumlusu gibi hissediyorum kendimi ve bana ‘İstersen bu ülkeden git’ diyorlar. “
Vatandaşlar bırakın randevudaki sıkıntıları “Eskiden ilaçlarımızı öyle böyle alırdık şimdi ilacı alamıyoruz” diyor.
‘Ailelerin en büyük korkusu madde bağımlılığı’
Kaftancıoğlu’nun İstanbul genelinde gündeme getirdiği en önemli sorunlardan biri de ‘madde bağımlılığı’: “Dokuz yaşında bir çocuğa hap satılıyor. Annesi ne olduğunu bilmiyor. Kağıthane’de mesela. Yoksul çocuklara hap satan ucuz uyuşturucu çeteleriyle, nispeten parası olanlara daha nitelikli uyuşturucu satan diğer çetenin birbirine girip ‘Nasıl burada olursun’ deyip birbirini o mahalleden göndermeye çalışıyor.
İstanbulda kapısını çaldığımız hanelerde bütün ailenin en büyük korkusu madde bağımlılığı. Haklılar.”
‘Polis alıyor, yarım saat sonra bırakıyorlar’
Başka bir haneden bir annenin isyanı şöyle olmuş: “Çocuğum eve telefonu kaybettim diye geldiğinde korkudan ölüyorum. Çünkü acaba satıp madde mi aldı diyerek. Bu çocukların ne suçu var?”
Kaftancıoğlu’nun iktidara en sert yanıt verdiği yerlerden biri de burada oldu: “Bu çocukların vebali, bu ortamda bu şekilde yaşamaya mahkum eden, uyuşturucu baronlarıyla fotoğraf verip de orada uyuşturucuya temas etmiş çocukları görmeyen siyasi iktidardadır.”