Türkiye'nin mevcut asbestli malzeme stoku, özellikle deprem riski taşıyan illerde, sağlık etkisi uzun yıllara yayılan ikincil bir afete yol açabilir.
Asbest, Türkiye'de ilk olarak 2010 yılı sonunda yasaklansa da bu tarihten önce yapılan birçok binada yoğun bir şekilde mevcut. Bu binalardaki asbestli malzemelerin deprem tehlikesine karşı kontrollü bir şekilde ortadan kaldırılması için ise kamu yetkilileri tarafından şimdiye dek bir adım atılmadı.
DW Türkçe'ye konuşan Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nden çevre mühendisi ve iş güvenliği uzmanı Utku Fırat, yaklaşan İstanbul depremine dikkat çekerek önleme çağrısı yapıyor.
İstanbul ve deprem riski taşıyan diğer illerde, hangi binalarda ne kadar asbestli malzemenin kullanıldığına ilişkin tespitlerin acilen yapılması gerektiğine işaret eden Fırat, "O binalardaki asbestli malzemeler asbestsiz olanlarla değiştirilebilir. En azından bunun yapılması bile afetten sonra oluşacak olan çok önemli bir kanserojen tehlikeyi bizim hayatımızdan çıkartmak anlamına gelecektir" diye ekliyor.
Asbest nedir?
Doğada bulunan lifli bir mineral olan asbest, sağlık etkileri ortaya çıkıncaya dek, ısıya, aşınmaya, asitlere ve baskıya karşı yüksek direnç oluşturduğu gerekçesiyle endüstriyel alanlarda yoğun bir şekilde kullanıldı.
Türkiye’de de 2011 öncesinde binalarda özellikle eternit, marley gibi izolasyon malzemelerinde, boru izolasyonlarında, sıvalarda ve kalorifer kazanlarında asbest kullanıldıgˆı biliniyor.
Asbestli malzemeler kırıldığında, içeriğindeki asbest, mikron boyutlarına kadar parçalanıp rüzgarla havaya karışabiliyor. Asbest liflerinin soluma yoluyla vücuda girmesi ise ciddi sagˆlık sorunlarına yol açıyor.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından "kesin olarak kanserojen" olarak tanımlanan asbestin tek bir lifi dahi, akcigˆer kanseri, akcigˆer zarı kanseri (mezotelyoma) ve kanser dıs¸ı agˆır ve ilerleyici akcigˆer hastalıgˆına (asbestos) neden olabiliyor.
Kentsel dönüşümde denetim yetersiz
DW Türkçe'ye konuşan Asbest ve Tehlikeli Atıklar Derneği üyesi ve Vonka Asbest Laboratuvarı Genel Müdürü Kenan Yıldız, sadece Mayıs-Temmuz 2023 tarihleri arasında geçen iki ayda bile bin 300 ton asbestli malzemenin kuralına uygun olmadan ortadan kaldırıldığını söyledi. Yıldız, "Bu, sırf benim bildiğim rakam. Kentsel dönüşümde bu rakamın yıllık 300-400 bin tonlara çok rahat varabileceğini söyleyebilirim" diye konuştu.
??Asbestli malzemelerin yetkililer tarafından çevreye zarar vermeyecek şekilde sökülerek koruyucu paketlere konulması gerekiyor. Yıkım firmalarının ve yetkililerin bunu ekstra bir yük olarak gördüğünü söyleyen Yıldız, sökülen asbestin nerelere ne şekilde atıldığının ise bilinmediğini anlatıyor.
İstanbul'daki 39 ilçeden sadece 20’ye yakınının asbest envanter raporu istediğini aktaran Yıldız, "Ama bunların kaç tanesi gerçekten kurallara uygun yapıyor derseniz ben size üç, bilemediniz dört belediye ancak sayabilirim" diye ekliyor.
Süreç nasıl işliyor?
Binada belediye yetkilileri tarafından yapılan kontrol sonucunda ise asbest envanter raporunun istenip istenmediğine dair karar çıkıyor. Rapor istendiği takdirde yıkım inşaat firmaları, müteahhitler veya mülk sahipleri asbest laboratuvarlarına başvuruyor. Laboratuvar sonuçlarına göre asbest yoksa yıkılabilir ruhsatı veriliyor, varsa da önce uygun şekilde asbestli malzemelerin sökümünün yapıldığı ispatlandıktan sonra yıkım ruhsatı düzenleniyor.
2872 sayılı Çevre Kanunu'na göre ise asbestin de aralarında yer aldığı tehlikeli atıkları kurallara uygun olarak bertaraf etmeyen firmalara 1,2 milyon liradan 12 milyon liraya kadar para cezası kesilmesi gerekiyor. Ceza miktarı Bakanlar Kurulu kararıyla üç katına kadar artırılabiliyor.
Ancak uzmanlar, ilgili yönetmelik ve cezalara rağmen yıkım kararlarında prosedürün gerektiği gibi uygulanmadığını anlatıyor.
"Zamana yayılmış afet"
Aslı Odman, Hatay'da belgelenen sorunun, İstanbul, Marmara Bölgesi ve Marmara depreminin geleceğini gösterdiğini söylüyor.
Asbestli malzemelerin en azından görünür olanlarının toplanması için belediyeler kanalıyla çalışma başlatılması gerektiğini vurgulayan Odman, merkezi sistemlerde yer alan asbestli su borularının da haritalandırılarak sökülmesi gerektiğini söylüyor.
Öte yandan Odman, geçmiş yıllarda asbestli malzeme üretimi yapan çok sayıda fabrikanın da gerek İstanbul gerekse Yalova gibi başka illerde yıkıntı olarak varlığını koruduğuna işaret ediyor.
Envanter çıkarılmadan yıkılan mahalleler
Ayazma, Küçükçekmece, Gaziosmanpaşa, Fikirtepe ve Fetihtepe için de aynı durumun geçerli olduğunu anlatan Odman, "Ne merkezi yönetim, ki baş sorumlu Çevre Şehircilik Bakanlığı, ne de belediyeler tarafından en küçük bir kamusal politika uygulandı. Yani tehlikenin, tehdidin, uzun ve ağdalı halk sağlığı felaketinin gerektirdiği politikanın binde, 10 binde, 100 binde birinin bile olduğunu söyleyemeyiz" diye konuşuyor.
Binaların Yıkılması Hakkındaki Yönetmelik yürürlüğe girdikten hemen birkaç ay sonra Fetihtepe'de kentsel dönüşümün başlatıldığını ifade eden Odman, burada da yıkımın yönetmeliğe uygun yapılmadığını söylüyor:
"Fetihtepe'nin yıkılışı daha o sene yürürlüğe girmiş yönetmeliğe taban tabana zıt, tamamen aykırı bir yıkım oldu. Oysa yönetmeliğe göre sadece kentsel dönüşüm gibi zaten işin içerisinde Emlak Konut, Çevre Şehircilik Bakanlığı gibi devletin unsurlarının olduğu değil, yıkılacak her bir binanın asbestsiz olduğuna dair asbest envanterinin bulunması gerekiyor. Belediyelerin ceza kesme yetkileri de var ama bunlar uygulanmıyor. Bina yıkım yönetmeliği kağıt üzerinde kalıyor."
"100 belediyeden 95'i rapor istemiyor"
Kenan Yıldız da her ne kadar Türkiye genelinde asbest raporu istenmesi zorunlu olsa da, pratikte çoğu ilçe belediyesinin bunu hala yürürlüğe almadığını gördüklerini söylüyor: "İstanbul, İzmir, Antalya, Bursa ve birkaç tane daha şehrimiz her belediyesi de olmamak şartıyla asbest raporu istiyor. Yani anlayacağınız yüzde 5'i geçmiyor."
Türkiye'nin ilk asbest söküm uzmanlarından olan Yıldız, 2016 yılında kentsel dönüşüm kapsamında yıkılacak binaların neredeyse yüzde 50'sinde asbest tespit edilirken, 2017 yılına gelindiğinde oranın yüzde 35'e, 2020'li yıllarda ise yüzde 20'lerin altına düştüğünü, 2023'te oranın yüzde 10'ları bile bulmadığını aktarıyor.
Son 2-3 yıldır ne boru izolasyonlarında, ne contalarda ne sıvalar ya da boyalarda asbest tespit edildiğini söyleyen Yıldız'a göre, bu da asbest denetimlerinin tamamının gerek belediyeler gerek laboratuvarlar gerekse yıkımcı ve müteahhitler tarafından manipüle edildiğinin açık göstergesi. Yıldız, bazı belediye yetkililerin ise laboratuvarları asbestin bulunma ihtimali olmayan cam, demir gibi malzemelerden örnek almaya zorladığını dile getiriyor.
DW Türkçe'ye konuşan ilçe belediye yetkilileri ise, ekiplerinin asbest envanter raporu istenip istenmeyeceğine ilişkin yıkım kararı bekleyen bazı binalara gittiklerinde, asbestli malzemelerin denetim öncesinde inşaat firmaları tarafından sökülmüş olduğunu gördüklerini anlatıyor.
Asbest laboratuvarları yeterli mi?
Kenan Yıldız, bir asbest laboratuvarının teknik olarak bir günde en fazla 40 ila 70 arasında numune bakabileceğine dikkat çekiyor.
"Ama bir laboratuvarın günlük 1500-2000 tane numune baktığını görüyoruz biz. Bu da zaten kağıt üstünde olduğunu gösteriyor. Yine bazı asbest laboratuvarları veya firmaları hem binanın yıkım planını hem de asbest söküm planını yapabiliyor. Hatta binayı bile yıkabiliyorlar. Doğal olarak siz burada tarafsızlıktan, etikten bahsedebilir misiniz?"
Türkiye'de günde ortalama 1200-1300 tane bina yıkıldığını belirten Yıldız, yıkım öncesi her binadan 10 örnek alındığı düşünüldüğünde laboratuvar sayısının en az 150 olması gerektiğini vurguluyor.