Guardian'ın haberine göre, İngiltere'nin Oxford aşısına onay vermesi dünyadaki koronavirüs mücadelesine umut aşılarken, hükümetlerin gözü İsrail'in aşılamadaki hızına çevrildi.
9 milyon nüfuslu ülkede, içinde bulunduğumuz haftanın verileri eklenince, koronavirüs aşısı olanların sayısının nüfusun yüzde 10'unu geçmesi bekleniyor. Bu oran, aşılamaya iki hafta erken başlayan İngiltere dahil tüm ülkelerden yüksek.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsraillilere yaptığı açıklamada ülkesinin "salgından kurtulan ilk ülke" olacağını vadetmişti.
BBC Türkçe'de yer alan habere göre, Sağlık hizmetlerinin 7/24 faaliyet göstermesi sonucu, Pfizer/BioNTech aşısının günde yaklaşık 150 bin kişiye yapılması sağlandı. Bu sayı, her gün nüfusun neredeyse yüzde 2'sinin aşı olması demek.
60 yaş üstü kişilere, sağlık çalışanlarına, hasta bakımı verenlere ve yüksek risk taşıyanlara aşı programında öncelik tanındı.
İsrail medyasına göre, hükümet Pfizer ve Moderna şirketleriyle birkaç milyon doz aşının daha 2021 başlarında ülkeye getirilmesi için görüşüyor.
İsrail, aşılama hızı konusundaki başarısını, bazı doğal avantajlara sahip olmasına da borçlu. Hem nüfus hem de coğrafi açıdan görece küçük bir ülke olması bunda etkili oldu.
Ülkenin sağlık sisteminin oldukça köklü olması ve son yıllarda yüksek düzeyde dijital teknolojiye geçilmesi, aşılama programına etki eden avantajlar arasında. 18 yaşından büyük herkesin sağlık güvencesine kaydolması zorunlu tutuluyor. Öte yandan orduya ait sağlık personeli de aşılama programına yardım ediyor.
İsrail ordusunun sağlık ekipleri de aşılama programına yardım ediyor.
Öte yandan hükümet, aşı karşıtı bilgi kirliliğine karşı da kampanya düzenliyor. İsrail Adalet Bakanlığı, aşı karşıtı yanlış bilgiler yayınlayan dört grubu kaldırması için Facebook'a talepte bulundu.
Yetkililer, aşı olanların restoranlara girişine, seyahat etmesine ve bazı kısıtlamalardan muaf tutulmasına olanak sağlayacak bir "pasaport" üzerinde de çalışıyor. Ancak aşının bulaşmayı engelleyip engellemediği henüz bilinmediği için bu girişimler henüz netleşmiş değil.
Başbakan Netanyahu'nun 23 Mart'ta genel seçimde yarışacak olması da aşı programının hızlı sürdürülmesindeki motivasyonlardan birisi. Netanyahu seçimi kazanarak ülkede siyasi gerilimlerin birkaç aylığına da olsa dindirilmesi arayışında.
Aralık ayı başlarında Pfizer'ın aşıyla ilgili açıkladığı olumlu sonuçlardan sonra Netanyahu şirketle anlaşmak için "gece gündüz çalıştığını" söylemişti. Hatta Netanyahu'nun Pfizer yöneticilerini gece saat 02'de aradığı bile söylendi.
Birçok İsrailli hükümetin koronavirüs krizine yönelik yaklaşımını ve kriz yönetimini eleştiriyordu. Ülkenin üç kez ulusal karantinaya girmesi, yetkililerin salgını durdurmakta aciz kaldığı yorumlarına neden oluyordu.
İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da ve Gazze'de yaşayan 3 milyonu aşkın Filistinli ise aşı programına dahil edilmiyor. Bu durum, İsrail'in ahlaki, insani ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmediği eleştirilerine neden oluyor.
Batı Şeria'daki İsrailli yerleşimcilerin bir kısmının aşılanmış olmasına rağmen Filistinlilerin aylarca beklemesi gerekebilir.
Filistinli yetkililer, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yoksul ülkelerin aşıya erişimi için oluşturulan COVAX girişimi vasıtasıyla aşı tedarik etme arayışında.
Kudüs'teki Dünya Sağlık Örgütü yetkilisi Gerald Rockenschaub, Filistinlilere aşı dağıtımının 2021 ortalarını bulabileceğini belirtiyor.
İsrailli yetkililer ise Filistinliler için ilave aşı sağlanabileceğini ancak Filistinli otoritelerin resmi olarak yardım talebinde bulunmadığını savundu.
Bu durum, dünya genelinde aşıya erişim konusunda ortaya çıkan eşitsizlikleri temsil etmesinin yanı sıra, İsrail'in tek başına "salgından çıkma" hedefini de imkansız hale getirebilir.
Batı Şeria'daki binlerce Filistinli Arap, İsrail'de ve Yahudi yerleşim yerlerinde çalışıyor.