KHK'lı savcı Mustafa Doğan, ‘Uzun Süre Hücre Hapsi’ yöntemini anlattığı bir bölümde şu ifadeleri kullanıyor: “Bu raporun yazarı olarak, doğrudan tanıklığıma dayalı olarak somut bir örnek vermem gerekirse, cezaevinde hücrede tutulan eski başsavcı T.A. konuşma yeteneğini kaybetmeye başlamıştır. Durumunun anlaşılması üzerine ailesinin de baskılarıyla cezaevi idaresi duruma müdahale etmek zorunda kalmış ve konuşma terapilerine başlanmıştır.”
17/25 Aralık büyük yolsuzluk soruşturması sonrasında AKP rejminin gerçeklerin ortaya çıkması için hukukun önünü açmak yerine hukuktan uzaklaşmayı tercih ettiği hatırlatılan raporda, “Bu çerçevede yargı ve güvenlik bürokrasisini kendilerine göre şekillendirdiler ve tamamen kontrol altına aldılar. Defalarca Anayasa ve yasalarda değişiklikler yaptılar.” deniliyor.
İHRAÇ EDİLEN YARGI MENSUPLARININ SAYISI 5 BİNİ GEÇTİ
TR724'ün haberine göre ülkede yaşanan kaostan yargının da fazlasıyla nasibini aldığı aktarılan raporda, “Erdoğan ve AKP’nin emirleri yerine hukuku tercih eden hâkim ve savcılar hedefe konuldu. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi yüksek mahkeme üyeleri ile ilk derece mahkemeleri, askeri yargı ve Sayıştay’da görev yapan hâkim, savcı ve raportörler mesleklerinden atıldılar. Hala da ihraçlar devam etmektedir. Mesleklerinden atılan yargı mensuplarının sayısı 5000’i geçti.” ifadelerini kullanılıyor.
YARGI MENSUPLARI AĞIR İŞKENCE GÖRDÜ
Haklarında hiç bir somut suçlama olmaksızın ihraç edilen yargı mensuplarının neredeyse tamamı hakkında silahlı terör örgütü üyeliği, yöneticiliği veya silahlı terör örgütüne yardım gibi son derece absürt suçlamalar yapıldığı kaydediliyor. Haklarında soruşturma başlatılan binlerce hakim ve savcının tutuklandığı aktarılıyor: “Bir kısmı çok ağır işkence gördü. Onlarcası hala tek başına hücrede tutulmakta ve işkence bu şekilde devam etmektedir.”
Cadı avından avukatların da nasibini aldığı belirtilen raporda, “Yüzlerce avukat sadece savundukları müvekkillerinin aidiyetleri, düşünceleri ve eylemleri gerekçe gösterilerek tutuklandılar ve çoğu hala cezaevinde.” deniliyor.
RAPORDA YER ALANLAR KÜÇÜK BİR KISMI
“Bu raporda temsili anlamda birkaç örnek üzerinden hâkim ve savcıların maruz kaldıkları işkenceler nazarlara sunulacaktır. CBJ Derneği olarak, ilk kez, hakimlerin ve savcıların dahi 15 Temmuz sonrasındaki süreçte çeşitli işkence eylemlerinin hedefi olduğunu raporlaştırmış olacağız.” ifadeleriyle raporun amacı anlatılıyor: “Raporda işkence mağduru kadın ve erkek hâkim savcıların bir kısmının ad ve soyadları kısaltma olarak verildi. Bunun sebebi bu şahısların bir kısmının hala cezaevinde olmalarıdır.”
RAPOR 4 BÖLÜMDEN OLUŞUYOR
KHK’lı Savcı Mustafa Doğan’ın raporu 4 bölümden oluşuyor. İlk bölümde 15 Temmuz sonrası yargıda yapılan tasfiyelerin bilançosu yer alıyor: “Açık kaynaklarda yer alan verilere göre, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve ilk derece adli ve idari yargıdan 4579, Sayıştay’dan 118, Askeri Yargıdan 259 hâkim ve savcı ihraç edilmiştir. Bugüne kadar tutuklanan hâkim ve savcı sayıları ile ilgili net rakamları Türk hükümeti kamuoyu ile paylaşmamıştır.”
İKİNCİ BÖLÜMDE İSE İŞKENCE METODLARI
İkinci bölüm ise ‘İşkencelerin amacı ve uygulama metodları’ ele alınıyor. “Hakim ve savcılara yönelik olarak uygulanan işkencelerin temel amacı bu kişilerin kendisi veya başkaları aleyhine beyanda bulunmasını sağlamaktır.” denilen raporda, işkence uygulamaları ise şöyle aktarılıyor:
Yorma, Bezdirme, Bıktırma: Bu yöntem en yaygın olarak uygulanan yöntemdir. Özellikle Hizmet Hareketi ile irtibatı veya iltisakı olduğu iddiasına muhatap olanlar bu işkence yöntemi ile mutlaka karşılaşmışlardır. (…) kimi insanlar bu süreçte karanlık bir hücrede, bir başkası bir halı sahada güneşin altında, kimisi kapalı spor salonunda, kimisi dar bir mekanda kalmaya zorlanmıştır. Tüm bu uygulamalar insanların iradelerini kırmaya yöneliktir.
Kaba Dayak, Fiziksel Şiddet: Ulusal ve uluslararası raporlara yansıdığı üzere OHAL döneminde insanlar kaba dayak ve fiziksel şiddet yöntemleriyle işkenceye maruz kalmışlardır. Bu yöntemin halen kullanıldığına dair bir çok bilgi, rapor ve belge ilgili kişiler veya temsilcileri ya da çeşitli sivil toplum örgütleri vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşılmaktadır.
Hakaret: Hâkim ve savcıların da dahil olduğu gözaltında tutulan insanlar “terörist”, “vatan haini” gibi sözlerle sürekli hakaretlere maruz kalmışlardır.
Sövme, Küfür: Hâkim ve savcılar da dahil olmak üzere gözaltındaki insanlar eş ve çocukları, kutsal kabul ettikleri değerler kullanılmak suretiyle küfür ve sövme içeren sözlere maruz kalmıştır.
Tehdit: Hâkim ve savcılar (…) kendilerine ve yakın çevrelerine çeşitli zararlar verileceği tehdidine muhatap olmuşlardır. Bu mülakatlarda, haksız gözaltında tutulan kişilerin kendisine, eşine, kız çocuğuna veya annesine yönelik olarak cinsel tecavüzde bulunulacağı (…) tehditlerine muhatap olmuşlardır.
Kelepçeli Bırakma: Gözaltında tutulan insanlar parmaklıklar ardında veya kontrol altında olmalarına rağmen (bu insanlar hâkim ve savcı da olsalar) günlerce ve 24 saat kelepçeli tutulmuşlardır. Bu durum açık bir işkence yöntemidir.
Beslenme İhtiyaçlarının Karşılanmaması: Gözaltı süreçlerindeki en yaygın uygulamalardan biri de aç ve susuz bırakmadır.
Hijyen İhtiyaçlarının Karşılanmaması: İnsan olmanın en doğal sonucu vücudun düzenli temizliğe ihtiyaç duymasıdır. Gözaltındaki insanların ise bu ihtiyaçları karşılanmamıştır.
Ağır Barınma Şartları: Bu konu en sıkıntılı mevzulardan biridir. 3-5 kişilik gözaltı hücrelerine zaman zaman 10-15 hatta 20 kişi doldurulmuştur. İnsanlar yerlerde ve nöbetleşe yatmak zorunda kalmıştır.
Yüksek Sesle Propaganda Müzikleri Dinletme: Gözaltı merkezlerinin birçoğundaki yaygın uygulamalardan biri de yüksek sesle propaganda müzikleri dinletilmesidir.
Yalan: İşkence yöntemi olan hususlardan bir diğeri de yalandır. Bilindiği üzere işkencenin psikolojik yönü de vardır. Yalan ve kandırma yasak sorgu yöntemleri arasındadır.
Uzun Süre Hücre Hapsi: Gözaltında ve tutukluluktaki en ağır işkence uygulamalarından biri hiç şüphesiz tek başına hücre hapsidir. Hücre hapsinin beyin faaliyetleri üzerindeki etkisinin işkence ile eşdeğer olduğuna dair pek çok bilimsel rapor yayınlanmıştır. Aralarında kadınlarında bulunduğu birçok hâkim ve savcı hala hücrede tutulmaktadır.
Bu raporun yazarı olarak, doğrudan tanıklığıma dayalı olarak somut bir örnek vermem gerekirse, cezaevinde hücrede tutulan eski başsavcı T.A. konuşma yeteneğini kaybetmeye başlamıştır. Durumunun anlaşılması üzerine ailesinin de baskılarıyla cezaevi idaresi duruma müdahale etmek zorunda kalmış ve konuşma terapilerine başlanmıştır.
CEZASIZLIK, İŞKENCECİLERİ CESARETLENDİRİYOR
Raporun üçüncü bölümü ise ‘İşkence Faillerinin Cezasız Bırakılması’ başlığını taşıyor. Faillerin cezasız kalmasının işkencecileri cesaretlendirdiği aktarılıyor: “İşkence ile mücadele hususunda en sorunlu alanlardan irisi işkence suçlarının ve faillerin soruşturulması ve cezalandırılmasıdır. Türkiye’de eskiden beri bu husus son derece sorunludur. Türkiye tarihinde işkence nedeniyle ceza alıp yargılanan kamu görevlisi yok denecek kadar azdır. Bunun en önemli sebebi, 15 Temmuz 2016 sonrası yaşanan süreçle benzer özellikler taşıyan darbe dönemlerinde işkencecileri koruyan düzenlemeler yapılmış olmasıdır. Diğer bir sebebi ise hâkim ve savcıların işkencecileri soruşturmadaki isteksizlikleri ve vurdumduymaz tavırlarıdır.
İŞKENCELER KAYDA GEÇTİ
Son bölümde ise ‘İşkenci Mağduru Hakim ve Savcılar’a yer verilmiş. Yargı mensuplarının yaşadıkları ürkütücü. Teoman Gökçe de bu isimlerden biri. 2010-2014 arasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olarak görev yaptığı hatırlatılan raproda, “15 Temmuz 2016’dan sonra önce mesleğinden ihraç edilmiş, sonrasında gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Kendisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun emsal nitelikteki kararlarına göre keyfi tutuklanmış birisidir. Tutuklanmasından vefat ettiği ana kadar tek kişilik hücrede tutulmuştur. Medyaya yansıyan bilgilere göre cezaevindeyken hücrede tutulmasına ve hakkındaki suçlamalara karşı verdiği dilekçeler işleme konulmamış, tahliye talepleri reddedilmiştir. Kendisine karşı psikolojik baskı ve hakaretlerin yanında fiziksel işkence de yapıldığı iddia edilen Gökçe, 2 Nisan 2018 günü hücresinde ölü olarak bulunmuştur. Vefat sebebi kalp krizi olarak açıklanmıştır. Gökçe vefat ettiğinde 2 yıldır, tek başına, Sincan Ceza İnfaz Kurumunda hücrede tutulmaktaydı.” deniliyor.
2014’TEN BU YANA TEK KİŞİLİK HÜCREDE
Nesibe Özer, 2010-2014 yılları arasında HSYK üyesiydi. 2014 yılında yapılan seçimlerde de Erdoğan ve AKP’nin tüm baskılarına rağmen yeniden aday oldu. Bu yüzden kendisi hedef haline getirildi. 15 Temmuz 2016 sonrasında mesleğinden atılarak, gözaltına alınıp tutuklandı ve tutuklandığı günden bu yana hücrede tek başına tutulmaktadır.
Ayşe Neşe Gül, tıpkı Nesibe Özer gibi 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerinde aday oldu. Tüm baskılara rağmen adaylığını geri çekmedi. 15 Temmuz 2016 mesleğinden atılarak gözaltına alınıp tutuklandı. Tutuklandığı günden bu yana hücrede tek başına kalmaktadır.
KOCAN GELENE KADAR TUTUKLU KALACAKSIN!
Kadın hâkim S.P. 15 Temmuz 2016 sonrası gözaltına alınıp işkence gören kadın hâkimlerden biridir. Günlerce nezarethanede tek başına tutulmuştur. Hücrede olmasına rağmen kelepçeleri çözülmemiştir. Beslenme ve su desteği verilmemiştir. Hijyen ihtiyaçları karşılanmamıştır. Kendisine açıkça eşinin teslim olmasını sağlamak için gözaltına alındığı ve sonrasında tutuklandığı söylenmiştir. Kelepçeli vaziyette kendi görev yaptığı adliyenin içinde dolaştırılmış, adeta teşhir edilmiştir. Tutuklamayı yapan hâkim açıkça eşi gelene kadar cezaevinde kalacağını ifade etmiştir. Kocası kayıp, kendisi tutukludur. Çocukları ortada kalmıştır.
BİR CANİ GİBİ TEŞHİR EDİLDİLER
Raporda, çok sayıda hakim ve savcının yaşadığı işkence ve kötü muamele hem tanık beyanlarıyla hem de kendi ifadeleri dikkate alınarak ayrıntılı olarak aktarılıyor. Sonuç kısmında ise şöyle deniliyor:
“İşkence mağduru yargı mensuplarının beyanlarına da açıkça yansıdığı üzere, hakim ve savcılar yapılan hukuksuz/uydurma soruşturmalar bahanesiyle gözaltında tutuldukları süreler boyunca kalabalık alanlarda, temel ihtiyaç malzemeleri karşılanmayarak, aşırı sıcak ve soğuk ile sürekli yanan ışıklara ve çalınan propaganda müziklerine maruz bırakılarak, mülakat adı verilen yasak sorgulamalar sırasında ve öncesinde elleri arkadan kelepçeli tutulmak suretiyle ve sorgulama sırasında dövülmek, ağır hakaret ve küfür içeren sözlere muhatap olmak ve kendisi ve ailesi ile tehdit edilmek şeklinde, adliye koridorlarında adeta bir cani gibi elleri kelepçeli olarak gezdirilip teşhir edilerek, cezaevlerinde kalabalık koğuşlarda barındırılmak veya tek başına hücrelere konulmak suretiyle işkence ve kötü muamelelere maruz bırakılmışlardır.”