2016 yılında kamu görevinden ihraç edilen eski bir Dışişleri Bakanlığı mensubu, “Bu yaşıma kadar sadece filmlerde gördüğüm işkencenin bana bir gün “teğet geçeceği” aklımın ucundan bile geçmezdi” dedi.
Haber portalı Ahval’e konuşan ve güvenlik nedeniyle Mustafa Doğan adını kullanan KHK’lı diplomatın yaşadıklarını anlattığı makalesi şöyle:
“26 Haziran İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü münasebetiyle Ankara Emniyeti Mali Şube’de geçen Mayıs ayında ilk elden şahit olduğum işkence olaylarını sizlere aktarmak istiyorum.
Ben 2016 yılında kamu görevinden ihraç edilmiş eski bir Dışişleri Bakanlığı mensubuyum. Bu yaşıma kadar sadece filmlerde gördüğüm işkencenin bana bir gün “teğet geçeceği” aklımın ucundan bile geçmezdi.
20 Mayıs 2019 tarihinde polis tarafından gözaltına alındım. İlk dört gün boyunca ifademizin alınmasını bekledik ancak yetkililer ifademizi almak yerine bizi kendilerinin “mülakat” dedikleri görüşmelere aldılar ve kendilerinin istediği şekilde ifade vermezsek başımıza gelecekleri ağır küfür ve hakaretler eşliğinde defaatle hatırlattılar.
Tutukluluğun dördüncü gününde gözaltı süresi mahkeme tarafından uzatıldı ancak yine de ifadeler alınmıyor ve “mülakatlar!” tüm şiddetiyle devam ediyordu. 25 Mayıs Cumartesi günü gece 24:00 sularında yan nezarethaneden bir arkadaşımız yine mülakata götürüldü.
Ertesi sabah çok kötü ve durgun görünüyordu. Israrları sorularımıza dayanamayarak yaşadıklarını anlatmaya başladı: “Gözümü bağlayıp başıma poşet geçirdiler, darp izinin kalmayacağı yere yani yumuşak bölge olan karnıma şiddetli yumruk attılar.
Daha sonra çırılçıplak soydular, yere emekleme pozisyonu almamı istediler, bu şekilde biraz süründürürdüler, bu arada ağza alınmayacak küfürler ediyor ve kendilerince bel altı iğrenç espriler yapıp gülüyorlardı.
Daha sonra biri vücudumda copu gezdirmeye başladı, daha sonra “şimdi ikinci aşamaya geçiyoruz” dediler ve makat bölgeme kaygan bir madde sürdüler ve copu makat bölgesinde gezdirmeye başladılar. Bu cop birkaç kere girip çıktımı geberip gidersin burada dediler” dedi arkadaşımız ve daha fazla konuşamayarak yanımızdan ayrıldı.
Hepimiz tam bir şok halindeydik. Kulaklarımıza inanamadık ya da inanmak istemedik. Zira bu olayın münferit kalmayacağını tahmin edebiliyorduk.
Arkadaşımızın maruz kaldığı insanlık dışı muameleye mi üzelim sıranın bize ne zaman geleceği endişesiyle mi baş edelim bilemiyorduk ki 26 Mayıs Pazar gününü 27 Mayıs Pazartesi’ye bağlayan gece saat 01:30 sularında bu kez bizim nezarethaneden bir arkadaşımızı gözümüzün önünde ters kelepçeleyerek dışarı çıkardılar.
Bir tutuklu kaçma imkânı olmayan Emniyet binasının içinde gece geç vakitte niye ters kelepçelenir ki? Aslında mesaj diğerlerineydi ve sizi de “bir gece ansızın” gelip böyle götüreceğiz diyorlar ve korku ve panik havası oluşmasını istiyorlardı.
Nezarethanedeki herkesin uykusu kaçtı, Ramazan ayı olduğundan 02:30 sularında oruç tutacaklar için sahur için bir şeyler hazırlandı ancak hiç kimsenin ağzına bir lokma koymaya dahi mecali yoktu zira hepimiz arkadaşımıza o an neler yapılmakta olduğunu zihnimizde canlandırmak ve kaygı nöbetleri geçirmekle meşguldük.
Nihayet 03:00 gibi arkadaşımızı nezarethaneye getirdiler. Hava soğuk olmamasına rağmen zangır zangır titriyor ve alt ve üst dişleri sürekli birbirine vuruyordu. Bir müddet sonra kendine gelen arkadaşımız yaşadıklarını anlatmaya başladı:
“Başıma siyah bir poşet geçirip karanlık bir odaya götürdüler ve yumruklamaya başladılar. Daha sonra çırılçıplak soydular ve ellerim ve dizlerim yerde olacak şekilde yere çömelmemi istediler. Yere eğildiğimde “Baksana bu zaten g……n imiş, hemen s………..k istiyor, hadi buna istediğini verelim” dediler ve makat bölgesine cop sokmak istediler, benim yüksek sesle bağırmam üzerine “Sana bir gün süre, yarına kadar akıllanmazsan milli olursun” dediler”.
Her sabah kontrol için doktor geliyordu ancak arkadaşlar öylesine korkmuştu ki doktora hiçbir şey diyemediler, ayrıca işkenceciler öylesine profesyoneldi ki darp izi kalması zor olan vücut bölgelerine profesyonelce vuruyorlardı ve tecavüz şimdilik(!) teşebbüs aşamasında kalmıştı.
Olayın sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından duyurulması sonucu Mali Şube görevlilerinde bir panik başladı ve hızlı bir şekilde ifadelerimiz alınarak alıp mahkemeye sevk edilmeye başladık.
Çıkarıldığım mahkemece tahliye edildim ancak şahit olduğum olayların etkisinden bir süre kurtulamadım, Ramazan Bayramı zehir oldu, işkenceye bizzat maruz kalan arkadaşlarımın ise neler yaşadığını ve halen yaşamakta olduğunu sizlerin hayal gücüne bırakıyorum.
Olayların kamuoyuna yansımasından sonra Ankara Emniyeti bir açıklamayla iddiaları yalanlamakla yetindi. Yalanlama yerine 25, 26 ve 27 Mayıs 2019 tarihine ait Mali Şube nezarethane ve koridorlarının kamera görüntülerini yayınlayabilselerdi iddiaları boşa çıkarır ve böyle ağır bir suça alet olmadıklarını her tür şüpheden uzak bir şekilde ortaya koyabilirlerdi.
Bu utanç verici olay beş kişiyle sınırlı kalmış ise Ömer Faruk Gergerlioğlu beyin olayı sahiplenmesi sayesindedir. Olayın birincil mağduru olan meslektaşlarıma tekrar geçmiş dileklerimi iletiyor ve kutsal Ramazan ayının kutsal gecelerinde bu olayları yaşatanları ve bu olaylara seyirci kalanları milletin vicdanına havale ediyorum.”