Avukat İrfan Sönmez, Türksat'ın Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin istediği savunmayı ve talep ettiği ek süreyi yok sayarak Samanyolu Yayın Grubu bünyesindeki 13 kanalı karartmasına tepki gösterdi. Sönmez, "Hükümeti eleştiren, tenkit eden basın, hiçbir hukuki mesnedi olmayan gerekçeler ile baskı altına alınarak, kimi tutuklanarak, kimi çeşitli platformlardan çıkarılarak, kimisi kayyım atanarak, kimisine de el konularak susturulmuştur, konuşamaz hale getirilmiştir." dedi.
Sönmez, yaptığı açıklamada iktidarı beğenmeyen çevrelerin görüşlerini rahatlıkla ifade edemediklerini söyledi. Sönmez şunları kaydetti:" Demokrasilerde temel esas çoğulculuktur. Çoğulculuktaki kasıt çok partinin bulunması demek değildir. Farklı fikirlerin, farklı düşüncelerin rahatlıkla kendilerini ifade edebilmeleridir. Bugün demokrasi dışı düzenlerde bir çok parti olur ama bunların hepsi aynı düşünceyi aynı fikri seslendirir. Böyle bir yerde demokrasiden çoğulculuktan söz etmek mümkün değildir. Bir çok parti açıp sadece bir düşünceyi savunacaksınız demek demokrasi değildir. Önemli olan farklı düşüncelerin fikirlerin, farklı ideolojilerin, farklı siyasi kadroların, farklı alternatiflerin rahatlıkla sunulacağı zemini kurmaktır. İktidarların yanında eleştiri hakkının, beğenmeme hakkının rahatlıkla ifade edebilme zemininin sunulmasıdır. Bugün Türkiye'de özellikle muhalefet açısından iktidarın karşısında yer alan, iktidarın hükümet etme biçimini beğenmeyenler bakımından Türkiye'de demokratik bir ortamın ve kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortamın olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Muhalefetin olmadığı, farklı fikirlerin kendisini ifade edemediği yerde demokrasi yoktur."
SAMANYOLU GRUBUNUN TÜRKSAT İLE 2024 YILINA KADAR SÖZLEŞMESİ BULUNMAKTA
"Bütün kurumlar yargı kararı olmadan zor kullanırsa kaos olur." diyen Sönmez, devletin zor kullanma hakkını kullanırken yargıdan ayrılmaması gerektiğini belirterek şöyle konuştu: "Her kurum kendi başına cezalandırma yetkisine sahip değildir. Sokaktaki herkes cezalandırma yetkisine sahip değildir. Eğer zor kullanma hakkını bütün kurumlar yargı kararı olmadan kullanmaya başlarsa farklı bir yapılaşma, bir kargaşa, bir kaos ortaya çıkar. Türksat'ın uydudan çıkardığı Samanyolu grubuna bağlı kurumların Türksat ile 2024 yılına kadar sözleşmesi bulunmakta. Türksat'ın kendi başına ben sizi istemiyorum ve bu platformdan çıkarıyorum demeye hakkı yoktur. Bir sözleşmeyi haklı gerekçeler olmadığı müddetçe tek taraflı bir irade ile feshetmeye hakkı yoktur. Türksat ortada haklı bir sebep yokken vatandaşın seyrettiği televizyon kanallarını bu platformdan çıkararak hem vatandaşı hem de kanalları cezalandırmıştır. Bu hukuk devleti açısından kabul edilemez bir durumdur. Son bir iki yıldır Türkiye giderek hukuktan, demokrasiden uzaklaşan gücün ve kuvvetin hukukunun geçerli olduğu bir ülke haline gelmektedir. Bu durumun sonu hukuk devletinin yok edilmesi, tek adam yönetiminin ikame edilmesi ve Türkiye'de demokrasiye darbe yapılmasıdır. Bunu kabul edebilmek mümkün değildir."
BUNDAN SONRA ALKIŞ ÇALAN, TASDİK EDEN ONAYLAYAN SÜRÜLEŞTİRİLMİŞ BİR MEDYA GÖRÜLECEKTİR
Demokrasilerde iktidarların yargı ve basın tarafından denetlendiğini ifade eden Sönmez sözlerine şöyle devam etti; "İktidarlar güç odakları iki merci tarafından denetlenir. Bunların bir tanesi yargıdır. Yargı iktidarların ellerinde bulundurdukları sınırsız gücü yanlış kullanmamaları için onları denetlerler. Onları yasa içerisinde belli çerçeve içerisinde tutarlar. İkinci denetim mekanizması ise basındır, özgür medyadır. Özgür medyanın bir yaptırım gücü yoktur. Ancak özgür medyanın yapılan yanlışları halka götürerek halkın tepkisini yöneticilerin üstüne çekerek onların belli hudutlar içerisinde kalmalarını temin etmek gibi bir işlevi vardır. Vatandaşı oyuna sahip çıkmaya, kendilerini yönetenleri muhasebe, murakabe etmeye davet etme, kamuoyu oluşturma gibi görevleri vardır. Onun için yargı kararlarında medya görevi, basın görevi kamu adına denetim olarak nitelendirilmektedir. Bugün Türkiye'de bu iki denetim mekanizması bertaraf edilmiştir. Hükümeti eleştiren, tenkit eden basın hiçbir hukuki mesnedi olmayan gerekçeler ile baskı altına alınarak kimi tutuklanarak, kimi çeşitli platformlardan çıkarılarak, kimisi kayyım atanarak, kimisine de el konularak susturulmuştur, konuşamaz hale getirilmiştir. Bundan sonra vatandaş iktidarın yanlışlarını söyleyen denetleyen bir yargı göremeyecektir. Gücü elinde bulunduranların işlediği suçları mahkemelerin önüne getirebilecek cesareti gösteren bir yargı göremeyecektir. Bundan sonra iktidarın yaptığı yanlışı yazan çizen, bunları tartışan bir medya göremeyecektir. Bundan sonra alkış çalan, tasdik eden onaylayan sürüleştirilmiş bir medya görülecektir. Bu da Türkiye'de demokrasiden söz edilemeyeceğinin açık net ifadesidir."
28 ŞUBAT'IN BİR BAŞKA VERSİYONU BUGÜN DEVREYE SOKULMUŞTUR
"Türksat'ın bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) götürüldüğü takdirde AİHM'nin düşünce ve fikir özgürlüğü ile ilgili maddesine aykırı bulunacak ve Türkiye bu yönden mahkum edilecektir." diyen Sönmez, şunları ekledi: "AİHM Sözleşmesinde ayrımcılık yapma yasağı var, herkese eşit muamele edeceksiniz. Devlet vatandaşları arasında ayrımcılık yapamaz. Devlet ekonomik teşebbüsler arasında ayrımcılık yapamaz. 28 Şubat döneminde hep beraber yaşadık. Bazı müteşebbislerimiz, bazı işadamlarımız 'Yeşil Sermaye' diyerek yaftalanmışlardı. O dönem gücü elinde bulunduranlar bunları teşhir ederek bu işyerlerinden alışveriş yapılmamasını söylemişlerdi. Bunun bir başka versiyonu bugün devreye sokulmuştur. İktidar kendisinden olmayanı, kendi düşüncelerine, fikirlerine ram olmayanları düşman ilan etmiş, bunlara tam bir ayrımcılık yapmaya başlamıştır. Bunları baskı altına almıştır. Vergi memurları göndererek ezmiştir. El koymuştur, mahkemelere baskı yaparak bu müesseseleri yok etmek için gayret sarf etmişti. Bu da Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırıdır. Bunların hepsi AİHM'den geri dönecektir. Türkiye içinde bulunduğumuz bu cinnet halinden kurtulacaktır. Türkiye'nin 50-60 yıllık bir demokrasi birikimi vardır. Bu birikim bugün yapılan yanlışları çöp tenekesine atacaktır. Bu yanlışlara alet olan, yargıyı bir partinin hukuk masası gibi kullanan, mahkemeleri bir partinin siyasi uzantısı haline getiren, vatandaşın bir kısmına kin ve nefretle bakan, toplumu ayrıştıran aktörlerin tamamı bunun hesabını verecektir. Hukuk bazen gecikir ama er geç hükmünü icra eder. Bunların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırıdır ve AİHM'den geri dönecektir."
CİHAN