Sık yaşanan hikayelerden bir örnek.
Güzel ve dolayısıyla albenisi olan AyşeNur ile çok güzel olmayan Mine'nin hikayesindeki gibi.
AyşeNur:
-Ah Mine'm. Nişanlım Ahmed'i bir görsen o kadar yakışıklı ve o kadar da ince biri ki.
Mine:
- Hımm.. Ne güzell..
-Bugün onunla ırmakta sandal gezisi yaptık. Bir yandan kürek çekerken bir yandan en güzel aşk şarkılarını söyledi.
- Hımmm. Güzel..
- Sonrasında öyle bir sürpriz yaptı ki. .
-Hııı..
- Köprünün altından geçerken birden üzerime çiçekler yağdı.
- Güzelmiş gerçekten..
-Sonsuza değin beni seveceğini fısıldayıp ikimizin baş harflerini yazan bak bu harika kolyeyi hediye etti.
- Hımm. Gayet hoş duruyor.
- İnşallah sen de bir gün yaşarsın buna benzer güzellikleri..
Mine:
- (içinden: "Ne burnu havada bir kız") Senin mutlu olman beni de mutlu ediyor canım.
AyşeNur:
-Ah canım o kadar mutluyum ki anlatamam.
- ("Ne kibirli şey") Hep mutlu ol güzelim!..
....
Mine:
- Ahmed bey!?
-Evet benim buyrun..
- Adım Mine. Ayşe'nin arkadaşı.
- Hoşgeldiniz Mine Hanım. Buyrun?
- Sizinle çok özel şeyler paylaşacağım. AyşeNur'la alakalı.
- Ne gibi?
- O bildiğiniz gibi biri değil.
- Nasıl yani.?
- Size onun geçmişinden ve sizden önce kimlerle ilişki kurduğunu anlatacağım.. Ama ne olur benden asla bahsetmeyin.
- Tamam. Neler biliyorsanız anlatın lütfen.
- Şöyle ..mış ...mış, ...miş ...miş.. Falan Filan feşmekan...
.....
Ayşe:
- Mine çok kötüyüm çok..
-Hayırdır.
- Biz ayrıldık. Nişanlım terk etti beni.
- Hımm üzücü doğrusu.
- Hem de öyle hakaretler etti ki.. Dayanamıyorum..
- Eh yani sen de haketmedin değil..
-Nasıl yani?
- Bir defa çok havalıydın.
-Ne diyorsun sen arkadaşım.
- Sadece kendin varmışsın bu dünyada gibi davranıyordun. Epey burnun havalanmıştı.
- Öyle şey mi olur mu canım. Senin de aynı güzellikleri yaşaman için hep dua ediyordum. Hem insan mutluluğunu, sevinçlerini sevdikleriyle paylaşmaz mı?
- Onu bunu bilmem. Karşıma gelip: Yok beni şöyle sevdiler, yok şöyle baştacı ettiler, yok alkışladılar.. Bu kadar kendini beğenmişlerin başına geleceği budur. İlahi adalet işte. Müstehaksın...
.....
Lütfedilen nimetler iki tarafı keskin kılıç gibi.
Nimete gark olanın da, o nevi nimetten mahrum olanın da imtihan edildiği zorlu bir süreç.
Herkeste bulunmayana sahip olanların, başkalarının gıpta damarlarını tahrik etmesi ve ilgi odağı olmayla birlikte şımarması ve sapması olasıdır. Yani nimetler bu anlamda imtihanlarıdır
Kıskanma, hased etme ise başkalarına verilen nimetlerden kendilerini mahrum görenlerin imtihanıdır.
Bu imtihanı kaybetme nedenlerinin temelinde ise tevdi edilen nimetlerin ilahi lütuflar olduğunu görmemek ve hatta kabullenememek vardır.
Bu da açıkça Yaradan'in tercihine bir isyandır.
Ama bu yaklaşımda olanlardan, "isyan bayrağı çektim, isyan deryasına daldım" itirafı da beklenmemeli.
Allah'ın takdirine asi olan tüm hasîdler gibi dillerinde makul(!) bahaneler, ayet, hadis veya erdemli sözlerle süslenmiş, hedefindekilerin çelişkileri ve yanlışları vardır.
Ama gerçek, göğüslerinde terbiye edemedikleri kıskançlık ve kinleri, verdikleri tepkilerinin asıl nedeni ve lokomotifidir.
Bu tip insanların kendilerine öncelikle, "sen sana verilen diğer sınırsız nimetlerin teşekkürünü ettin mi?" diye sorması lazım. Belki böylece kendilerini çocuksu kıskançlıktan arındırabilecek bir rehabiliteyi başlatabilirler.
Ama ne hazin ki, herkese verilmeyen nimetlere sahip olanlar bu imtihanı daha yoğun yaşamaktalar. Nimetlerle şımarmak böyle bir şey işte.
Meleklerin piri Şeytan,
Hz.Adem'in ilk oğlu Kabil,
Hz. Yakub'un her herbiri Peygamber adayı oğulları,
Kabilesinin lideri Ebu Cehil gibi.
Çevrelerinin gıpta ettiği ve ihtimal epey mutlu ve huzurlu zannettikleri isimler.
Ama onlar kendilerine değil de başkalarına verilen nimetlerden dolayı mutsuz ve huysuzlaşmış çehrelerin sahipleri.
Kimilerinin ise aleme duyurmak ve hakim kılmak istedikleri davaları vardır. Ama onlar da bu davalarında samimiyet imtihanından geçerler.
Arzuladıklarının gerçekleşmesinden daha önemlisi bu işi kendilerinin eliyle mi olması mı testi.
Zamanında mutlu olacaklarını düşünerek, hevesle anlattığım güzellikleri, binbir fedakârlıklara açılan okullarla namı celili Muhammediye'nin şarkta, garpta duyurulmasını;
"hıı, ...hımm, iyiymişş" diyerek dinleyenlerin şimdiki söylemlerini ve nefretlerini bakıyorum da AyşeNur'un hikayesine benzetiyorum hikayemizi. Meğerse ne kibirliymişiz öyle(!). Hatta en fena teröristmişiz meğerse.
Baba Yakup (as):
"Güzel Yusuf'um! Allah'ın sana lütfettiği ve edeceği nimetlerden sakın kardeşlerine bahsetme!."
Eyüp Ensar Uğur / Tarihçi