Safvet Senih / samanyoluhaber.com
İnsan ki Nakş-ı Azam
Üstad Bediüzzaman Hazretleri Âhiretin varlığının pek çok delilini saydıktan sonra insan denilen Cenab-ı Hakk'ın İsm-i Âzam’ının bir tecellisi olan NAKŞ-I ÂZAM’ı da delil olarak ele almış ve onun mâhiyeti hakkında şunları söylemiştir:
“İNSAN, şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli MEYVESİ… Hakikat-ı Muhammediye (S.A.S.) cihetiyle ÇEKİRDEK-İ ASLÎSİ… Kâinat Kur’an’ının ÂYET-İ KÜBRÂSI… İsm-i Âzamı taşıyan ÂYETÜ’L-KÜRSÎSÎ… Kâinat sarayının en MÜKERREM MİSAFİRİ… O sarayda bulunanlarda tasarrufa izin verilmiş en FAAL MEMURU… Kâinat şehrinin, dünya mahallesinin bahçesinde ve tarlasında gelirlere –giderlere, ekileceklere-dikileceklere NEZÂRET MEMURU… Yüzlerce fenlerle, binlerce sanatlarla donatılmış en gürültülü ve mesuliyetli NÂZIRI… Kainat ülkesinin arz memleketinde Ezel-Ebed Padişahının gayet dikkat altında bir MÜFETTİŞİ, bir nevi HALİFE-İ ARZI… Cüz’î ve küllî bütün hareketleri kaydedilen bir MUTASARRIFI… Semâ ve arzın ve dağların kaldırmasından çekindikleri EMANET-İ KÜBRÂYI OMUZUNA ALAN… ve önüne iki acib yol açılan; yolların birinde canlı varlıkların en BEDBAHTI… ve diğerinde en BAHTİYARI… Çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir ABD-İ KÜLLİ… Kâinatın Sultanının İsm-i Âzamına mazhar ve bütün Güzel İsimlerinin en CÂMÎ BİR AYNASI… Cenab-ı Hakkın İlâhî hitaplarına ve konuşmalarına en ANLAYIŞLI BİR HÂS MUHATABI… Kâinatın canlı varlıkları içinde en ZİYADE İHTİYAÇLISI… ve hadsiz fahriyle (muhtaçlığıyla) ve âcizliğiyle beraber hadsiz maksatları, arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve kendisini inciten zararlı şeyleri bulunan bir BÎÇÂRE CANLI VARLIĞI… Ve İstidatça en ZENGİNİ… Hayattan lezzet alma cihetinde en çok elem çeken acı duyanı… ve lezzetleri de dehşetli elemlere bulaşmış bulunanı… Sonsuzluk duygusu ve arzusuyla bekâya en ziyade iştiyaklı, muhtaç, en çok lâyık, müstehak ve ebedî saadeti hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran ve bütün dünya lezzetleri kendisine verilse, onun bâkî olma, ebedî yaşama hissine karşı arzusunu tatmin etmeyen hem kendisine ihsan ve ikramlarda bulunan Zâtı perestiş derecesinde seven, sevdiren ve sevilen çok harika bir İLÂHİ MUCİZE-İ KUDRETİ ve hayranlık uyandıran ve hayret veren bir yaradılış harikası… Bütün cihâzâtı ve donanımları da ebede ve sonsuzluğa gitmek için yaratıldığına şâhitlik eden içinde kâinatlar dürülü (bir nakş-ı âzam, bir sanat bedîası) … Böyle yirmi küllî hakikatlar ile Cenab-ı Hakkın HAK ismine bağlanma… En küçük canlının en cüz’î ihtiyacını gören, niyazını işiten ve fiilen cevap veren Cenab-ı Hakkın Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen… Kâinatı alâkadar edecek fiil ve amelleri, her şeyi muhafaza eden o Hafiz isminin şerefli kâtipleri (Kiramen Kâtibin) tarafından yazılan ve her şeyden ziyade o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar için, elbette ve elbette, herhalde ve hiçbir şüphe getirmez ki; bu yirmi hakikatin hükmüyle bir haşir ve neşir olacak… ve HAK ismiyle evvelki hizmetlerinin mükafaatını ve kusurlarının mücâzâtını çekecek… ve HAFİZ ismiyle cüz’î –küllî kayıt altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek… ve BÂKÎ DİYAR Âhirette hem ebedî saadetine ziyafetgâhının hem de dâimî bedbahtlık hapisanesinin kapıları açılacak… Bu âlemde çok tâifelere kumandanlık yapan, karışan ve bazen karıştıran bir subay, toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır.
“Yoksa, sineğin sesini işitip hayat hakkını vermekle fiilen cevap verdiği halde; gök gürültüsü kuvvetinde bekâya ait insanların hadsiz haklarını (daha önce anlatılan) yirmi hakikatın dilleriyle edilen ve arşı ve tersi çınlatan dualarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zâyi etmek… ve sinek kanadının intizamının şâhitliğiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir HİKMET, bütün o hakikatların bağlandıkları insanî istidatları, ebede uzanan emelleri, arzuları ve o istidat ve arzuları besleyen kainatın pek çok râbıtalarını ve hakikatlarını bütün bütün israf etmek, öyle bir haksızlıktır ve imkan hâricinde ve zâlimâne bir çirkinliktir ki, Cenab-ı Hakkın HAK, HAFÎZ, HAKÎM, CEMÎL ve RAHÎM isimlerine şâhitlik eden bütün mevcudat böyle birşeyi reddeder; ‘Yüz derece muhal ve bin cihetle imkânsızdır’ derler. İşte bizim öldükten sonra dirilmeye dair sorumuza HAK, HAFÎZ, HAKÎM, CEMÎL, RAHÎM isimleriyle cevap verip şöyle derler: ‘Biz, hak ve hakikat olduğumuz gibi ve hem bize, bizim varlığımıza şahitlik eden mevcudatın tahakkuku ve gerçekliği gibi öldükten sonra dirilme ve âhiret haktır ve muhakkaktır.” (Meyve Risalesi, Yedinci Mesele)
Denizli hapishanesinde yazılan Meyve Risalesinden bir bölümü aktardım. Hapishanede yanında hiçbir kitap ve Risale olmadığı için Üstad Hazretleri, tütün sarılan sarı kağıtları Hafız Ali Ağabeye veren cezaevi meydancılarının yardımıyla temin edilen işte bu çeşit kağıtlara parça parça bu harika ifade ve isbatları yazmış, kibrit kutularının içinde gizlice talebelerine ulaştırarak hapishane dışında da kitaplaşmasını Allah’ın yardımı ve izniyle sağlamıştır. Bizlere sadece okuyup anlamak ve anlatmak düşüyor…