Uğruna bunca melanet işlenen Saray iktidarının sonu...
Ortalık şarlatanlardan, sahtekarlardan, münafıklardan geçilmiyor.
Saraydaki Şahsın gözüne girmek için Cemaate ne kadar düşman olduğunu, darbelere ne kadar karşı olduğunu göstermek için gülünç duruma düşen şarlatanlar...
Bunlardan biri, hergün bir başka takla atıyor. Dün dediklerinin hiçbir önemi yok.
Dün Turgut Özal'a küfreden ağzı bozuk eski bir belediye başkanı, şimdi çıkmış “Özal şehit edildi” diyor. Ben 28 Şubat gazisiyim diyen de aynı şahıs...
Taha Akyol, hatırlatmış bu şarlatana:
“Yahu Turgut Özal'a papaz deyip bas bas bağıran sen değil miydin?”
17 Aralık sabahı, bir gazetenin Ankara Temsilcisi'ni arayarak, “Gözaltındaki dördüncü bakan çocuğu bizim oğlan mı?” diye yardım isteyen bir zat, şimdi meydanlarda kahramanlık gösterileri yapıyor, “Karargah rahatsız manşetleri bize sökmez” diyor!
Devir ucuz kahramanlıklar yapma devri...
Devir yalanlardan destanlar üretme devri...
Adam, saatler önce otelden ayrılmış, otele gelen bir avuç askerin kendisine suikast yapmaya geldiğini iddia ediyor.
15 Temmuz gecesi SADAT milislerini sokağa salmış, onlarca insanı öldürtmüş, bu olayları Cemaat'e yükleyip “Bunlar katil, idam cezasını geri gelmeli...” diye bağırıyor.
Yalanın rayiç, gerçeklerin dokuz köyden kovulduğu bir memleket oldu Türkiye...
Haberlere bakıyorum. Sıfırlama tapelerinin kahramanı oğlan, 5 gemisini satma kararı almış!..
Saraydaki Şahıs, Refah Partisi Beyoğlu ilçe başkanı iken ve partinin İstanbul il başkanı iken hiçbir mal varlığı yok. Bunu herkes biliyor. İstanbul'da dört çocuğu ile iki-üç odalı küçük bir evde oturan, eski bir arabası olan, çocukları hastalanınca SSK hastanesine götürüp sıraya giren bir kişi...
Eski YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'dan dinlemiştim.
Saraydaki Şahsın özel muayenehaneleri kapatma teşebbüsü üzerine üniversitelerin tıp fakültelerinden büyük istifalar yaşanınca YÖK Başkanı kendisini vazgeçirmek ister. Bu kararının arka planını anlamaya çalışır. Saraydaki şahıs şu cevabı verir:
“Oğlumun alnı yarılmıştı, hastaneye gittim, saatlerce sıra bekledim...”
Zenginleşmesi, belediye başkanlığı ile başlıyor.
Daha önce burada yazdım. Belediyede bunu ilk fark eden, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı da yapan Ömer Dinçer...
Ömer Dinçer'in o zamanki görevi belediyeyi yeniden yapılandırmak... Belediye ile iş yapan müteahhitlerden bağış adı altında yapılan kesintileri fark eder. Bunu, o sırada belediyede danışmanlık yapan Ali Bulaç'a aktarır. “Ağabey, ona ancak sen söyleyebilirsin. İş adamlarından böyle para alınması caiz değil. Siyasete bunun için mi girdik?” diyerek...
Ali Bulaç, uyarı görevini yapar:
“Başkan, yaptığın iş caiz değil. Bu iş adamları belediye ile iş yapmasa bu paraları verir mi? Bunlar sana verdiği bu parayı ikinci ihaleden fazlasıyla çıkarır. Bu para milletin cebinden çıkıyor ve haram...”
Ali Bulaç'a şu cevabı verir: “Abi bilmediğin şeyler var, siyaset parasız olmaz...”
İlk havuz böyle kurulur. Ve 2000'li yıllara gelindiğinde Kısıklı'daki villalara, özel odalara, denizde yüzen gemilere sığmayan, uçaklarla ülkeden ülkeye taşınan, kamyonlarla taşına taşına bir türlü sıfırlanamayan paralar...
Bugün, bir yalan rüzgarı ve sahte demokrasi şovlarıyla örtbas edilen bu devasa kirli serveti tarihten ve gelecek nesillerden kaçırmak mümkün mü?
Mümkün değil...
Eninde sonunda “Kral Çıplak!..” sahnesi yaşanacak.
Yalanların gerçekleri yendiği görülmemiştir.
Kendisini Rusya'nın Tanrısı ilan eden Stalin, ölümünden kısa bir süre sonra “hain” ilan edildi.
Kendisini Almanya'nın Ebedi Şefi olarak gören Hitler, bir sığınakta intihar etti.
Düşmanlarına yılan diyen Saddam Hüseyin, yılan kuyusu gibi bir yerde yakalandı. Libyalılara fareler diyen Kaddafi bir kanalizasyonda yakalandı.
Hüsnü Mübarek'e ve Çavuşesku'ya ne oldu?..
Halkın parasını çalan, düşman bellediğini devletin gücüyle ezen diktatörlerin tarihe kahraman olarak geçtiği görülmemiştir.
Yalanların gerçekleri yendiği görülmemiştir.
Ne diyordu Cemaat'e: “Bunlar casusluk yaptı...”
Şimdi dünyanın her yerinde kendi adamları “casus” olarak yakalanıyor. İmamlara bile casusluk yaptırdı Almanya'da...
Stockholm Özgürlük Merkezi, Hollanda'da yaptıkları casusluk faaliyetlerinin yeni bir raporunu yayınladı.
Seçim mitingleri yaptığı Almanya, artık bu mitingleri istemiyor.
Avusturya'da aynı casusluk faaliyetleri... Avusturya Dışişleri Bakanı, 'ülkemize seçim konuşması yapmaya gelme' diyor.
Afrika'da, Asya'da aynı manzaralar... Nijerya'da, ülkenin ulusal savunma akademisinde ders veren bir uzman, Maarif Vakfı ve Büyükelçilik elemanları ile ülkede yapılan casusluk faaliyetlerine dair, ülkede İngilizce yayınlanan bir gazetede makale yazdı. İsimler vererek, olayları tek tek anlatarak...
Bütün dünya, okulları gasp etmek için kurulan Maarif Vakfı denilen oluşumun karanlık elemanlarını, bunların Selefi-IŞİD bağlantılarını görüyor.
Hiçbir yerde itibarları kalmadı.
Dünyanın itibarlı bir sahnesinde Saraydaki Şahsa bir söz hakkı verildiğine şahit oldunuz mu?..
Çünkü oturduğu Sarayın da, kurduğu saltanatın da bir itibarı yok...
Şimdiye kadar belki 20-30 defa Katar'a gitti. Geçenlerde bir daha gitti.
“Katar, kara gün dostumuz çıktı. Katar ile işbirliğimiz bölge için çok önemli...” diyor.
Sanki Katar bölgenin süper gücü...
Turgut Özal ile birlikte Avrupa ve Amerika sahnesine çıkan, dünyanın yükselen yıldızı haline gelen Türkiye, “Katar Emirliği'nin ikizi” haline geldi.
Katar'ın Saraydaki Şahıs için bir “Kara Kutu” olduğu günün birinde ortaya çıkmayacak mı? Elbette çıkacak...
Çünkü yalanların gerçekleri yendiği görülmemiştir.
Sarayın Fetvacısı Hayrettin Karaman istediği kadar Saraydaki Şahsı İslam dünyasının lideri ilan etsin...
Kim takıyor onu?..
Irak'ta, Suriye'de, IŞİD'in Halifesi Ebubekir Bağdadi kadar itibarı yok Sarayın Çakma Halifesi'nin... Halifeliği Ebubekir Bağdadi'den almak için Musul'a girecekti, Irak Başbakanı Abbadi'den zılgıtı yedi.
Fas'a gittiğinde, bir Faslı kendisine “Emir'el Müminin” diye bağırınca, yanındakilere dönüp, gazetecilerin duyacağı şekilde şöyle der: “İşte bakın... Ona da mı ben söylettim?”
Halifelik sevdası çok eski... Bu sevda ile Suriye'yi karıştırdı. IŞİD'in Hilafetin merkezi ilan ettiği Rakka'ya girme sevdası da bu yüzden...
Ama yalanlar, gerçekleri örtbas edemez. Ne Hayrettin Karaman'ın fetvaları, ne Diyanet'in başındaki Görmez Efendi'nin gayretleri Sarayın yalan saltanatını kurtarabilir.
Çünkü bütün yalan saltanatları bir gün mutlaka yıkılmıştır.
Uğruna bunca melanet işlenen bu kirli Sarayın sonu da böyle olacak...
Faruk Mercan