Daha önce AKP'li bakan danışmanlığı dahil birçok görevde bulunan yazar İbrahim Kahveci, şimdilerde muhalif yazılarıyla dikkati çekiyor.
Kahveci son olarak katıldığı TV programında muhalefetin IMF ile görüşmesinden iktidarın duyduğu rahatsızlığın, danışmanlık şirketi McKinsey olayında olduğu gibi, gizlediği bazı konularda yakalanma korkusu olabileceğini ileri sürdü. Varlık Fonu’nu da değerlendiren Kahveci, fonun asıl amacının batan şirketleri kurtarmak olduğunu belirtti.
TV5’de yayınlanan ve Hasan Basri Akdemir’in sunduğu “Ekonomi ve Ötesi” programında İbrahim Kahveci, CHP Sözcüsü Faik Öztrak ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz’ın Ankara’da bir otelde IMF heyetiyle görüşmelerine dair tartışmaları değerlendirdi.
ANKARA’NIN MERKEZİNDEKİ OTELDE GİZLİ GÖRÜŞME Mİ OLUR?
Kahveci, görüşmecilerin Ankara’nın merkezindeki bir otele ana kapıdan girip bir odada görüşmelerinin “kapalı kapılar arkasında” yapılan bir görüşme olarak değerlendirilmesinin doğru olmayacağını ifade etti. Kahveci, “Tamam, Faik Bey’le Durmuş Bey, IMF’ye söyleyip, Ankara’nın ortasına platform kursalardı; vatandaşların önünde orada görüşselerdi” diye eleştirilere tepki gösterdi.
350 MİLYARLIK BORCU ÖRTMEK İÇİN 35 MİLYARLIK IMF BORCUNU KULLANIYORSUN
Anlaşmayı başka hükümet yapmış olsa da, Türkiye’de IMF ile en uzun süre çalışan hükümetin AKP Hükümeti olduğunun altını çizen Kahveci, “Geçen dönem IMF ile Cumhuriyet tarihinde en uzun çalışan hükümet olarak sen AK Parti Hükümeti ol, şimdi IMF’yi ‘tu kaka’ yap. Ne oldu? IMF’ye 35 milyar dolar borç vardı, 35 milyar doları ödedin ama ülkeyi 350 milyar dolar borca soktun. Ek borca soktun. Bunları örtmek için bu söylemler gelişiyor. (…) Yani 350 milyar Dolarlık dış borcu örtmek için 35 milyar dolarlık IMF borcunu kullanıyorsun” diye konuştu.
İKTİDAR, MUHALEFETİN IMF İLE GÖRÜŞMESİNDEN NEDEN RAHATSIZ OLDU?
Hükümete, “IMF’nin muhalefetle görüşmesine niye bu kadar ses çıkarıyorsun” diye soran Kahveci, sözlerine şöyle devam etti:
“Net olarak söyleyeyim: (…) Türkiye’de verilerin güvenilirliği noktasında ciddi bir sorun var. Veya McKinsey olayını hatırla. Kimin ne haberi vardı? Acaba IMF ile el altından… Şimdi (farz edelim ki) ben, IMF ile el altından bir şeyler görüşüyorum, bir şeyler pişiriyorum, ediyorum; şimdi geldi seninle de görüştü. Beni aldı bir korku. Acaba benim planlarımı anlattı mı sana? Ben, bunu görüyorum. Yoksa muhalefetin görüşmesinde ne var yaa? ‘Muhalefet’ dediğin, bu ülkenin diğer yüzde 50’si. Yani bu ülkenin hepsi senin mi? Hepsi senden ibaret mi? Muhalefetle de görüşecek. Hatta daha küçük muhalefet partileriyle de görüşmesi lâzım. İşadamlarıyla görüşür. Geçmişte hep görüşüyordu. Oralarda olay olmadı, şimdi olay oldu. Yakalandın mı kardeşim, yakalandın mı? Mesele orada. Yakalandın mı? Bence hükümetin, IMF’nin muhalefetle görüşmesindeki tek derdi yakalanma korkusu. Bir şeye yakalandı. Onun korkusuyla veryansın etti. Muhalefetin ne şeyi var? Biraz önce dedim ya; iktidar yürütmeyi yapıyor özgürce ama sorumluluk muhalefette! Böyle bir yönetim mi olur? Böyle bir şey mi olur?”
MCKINSEY OLAYINDA OLDUĞU GİBİ YAKALANMA KORKUSU
Muhalefetin IMF ile görüşmesinden iktidarın duyduğu rahatsızlığın kendisine iki şey düşündürdüğünü ifade eden Kahveci, şu değerlendirmede bulundu:
“Bir; iktidarın bir şeyinin yakalanması korkusu oluştu galiba; McKinsey olayında olduğu gibi yakalanma korkusu oluştu. Acaba sakladığı bir şey mi var da bu kadar veryansın etti, muhalefetle görüşmesine? El altından bir çalışması mı var da bu kadar muhalefetle görüşmesine içerledi? Bir bu.
Bir ikincisi; Açıklanan verilerin güvensizliği (güvenilir olmayışı) veya verilerin ne olduğu gerçeğiyle ilgili IMF’nin muhalefetten de bilgi alması, ‘Ne oluyor Türkiye’de?’ (diye sormasından) buradan mı bir şey çıktı? Bundan mı rahatsız oldu? Ama çok rahatsız oldu? Eğer ben, kendime güvenirsem, açık, şeffaf bir yönetim yapıyorum ve kendime güveniyorum; ister seninle görüşsün IMF, ister onunla görüşsün, ister bununla görüşsün. Hatta tam tersi, sevinirim. Geniş bir bilgi birikimi, Türkiye’nin ekonomisi hakkında daha geniş bilgi sahibi olur. Ama ben, köprü yapacağım, açıklarını milletin vergisiyle ödeyeceğim. ‘Tek kuruş kasadan para çıkmayacak’ diyeceğim, 2 milyarlık köprüye üç yılda 5 milyar ödeyeceğim; ama yaparken ‘Kasadan tek kuruş çıkmayacak’ diyeceğim ama her yıl milyarlarca para ödeyeceğim, Hazine garantileri vereceğim, muhalefet veya herhangi bir şey de sorduğu zaman ‘Ticarî sır, açıklayamam’ diyeceğim. Bütün garantiler milletin vergisine dayalı ama millete bilgi yok. Ticarî sırra girecek. E ondan sonra korkarım tabi. Her şeyden korkarım. Korkmaya başlarım. Yani bu kadar milyarlarca Dolar, hatta 100 milyarlarca dolarlık bu işlemleri, kim, nasıl yapıyor? Bunların altında kimin imzası var? Ne tür sorumlulukları var? Yarın bu imzaların hesabı verilebilecek mi? Osmangazi Köprüsü’nün hesabı verilebilecek mi? Onlara verilen Hazine garantileri, Yavuz Selim Köprüsü’ne verilen Hazine garantileri, otobanlara verilen Hazine garantileri, üstlere konulan gizli gişeler, şehir hastanelerinin garantileri, havalimanlarının garantileri, depremde toplanma alanlarının imara açılması, bunlardan (elde edilen) rantlar nerelere gitti? Bütün bu bilgiler… (…) Yani buradaki IMF veryansını, muhalefete yakalanma korkusundan başka bir şey ifade etmiyor benim gözümde. Yakalanma korkusu… Yani Sayın Faik Öztrak’la Sayın Durmuş Yılmaz’ın görüşmesi, iktidarın yakalanma korkusundan başka bir şey ifade etmiyor benim açımdan. Ben, öyle görüyorum. Herkes, açık açık şeyleri açıklasın, toplum da bilsin. Kimse de komplo teorisi veya şüpheler yürütmesin.”
VARLIK FONU’NUN ASIL AMACI BATAN ŞİRKETLERİ KURTARMAK
İbrahim Kahveci, programda, Varlık Fonu’nun İstanbul Finans Merkezi’ne ortak olmasını da değerlendirdi. Varlık Fonu’nun kuruluş amacının, ülkenin kalkınmasına, büyümesine katkı sağlayacak kamu varlıklarının değerini artırmak olduğunun söylendiğini belirten Kahveci, açıklanmayan asıl amacının ise, ‘ülkenin varlıklarını teminat gösterip borç almak; o aldığı borçla da batan şirketleri kurtarmak’ olduğunu iddia etti.
Kahveci, şöyle konuştu:
“Yaptığı faaliyet bu... Bana bir başka faaliyet yapılıyorsa bunu söylesinler. Şimdi geçmişte Varlık Fonu’nun ilk yönetiminde olan bazı arkadaşlar vardı. Bir yerlerde rastladığımız zaman, yaa yemin edercesine ‘Biz borçlanmayacağız, borçlanma fonu değiliz’ filan... O zaman söyleyememiştim ama... Yüzüne karşı söyleyemedim yani, belki de söylemişimdir tam hatırlamıyorum; ama içimden geçen şuydu: Yani siz bir piyonsunuz kullanılıp atılacaksınız ve devamında Varlık Fonu, aslî işlevine dönecek. Yani söylenmeyen gerçek gündemine... Ben Varlık Fonu’nun baştan beri bir borçlanma fonu olduğunu (söylüyorum). Şimdi niye borçlanma fonu? Bir; başka ülkelerde varlık fonu, ya dış ticaret işlemleri, cari işlemlerde oluşan bir fazla üzerinden veya bütçe fazlası üzerinden oluşan bir fondur. Bir; Türkiye bütçesi fazla mı? Hayır, açık, deli gibi açık... İki; cari işlemleri açık. O da açık. Yani varlık oluşturacak varlığın neyi var? Cumhuriyet döneminde eski partilerin, eski liderlerin yaptığı varlıklar var. Demirel'in. Özal'ın, Ecevit'in İnönü'nün, onların yaptığı varlıklar... Veya Atatürk'ün... Onların yaptığı varlıkların üzerine toplayacaksın, çökeceksin, ondan sonra o varlıklarla teminat gösterip borç alacaksın; aldığın borçla da batan müteahhitleri kurtaracaksın. Varlık Fonu bu...”