İktidarı destekleyen basının neredeyse blok tutum aldığı ‘Pakistan’ meselesinde Yeni Şafak niye bu kadar aksi yönde bir tutum alıyor? Amiyane tabirle, neden Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor?
Pakistan siyaseti krizde… 2002’de on binde 46 olan oyunu 2018’deki seçimde yüzde 32’ye çıkaran Pakistan Adalet Hareketi’nin (Tahrik-i İnsaf) kurucusu ve lideri İmran Han, Başbakanlıkta dördüncü yılına doğru giderken işler karıştı.
Yüksek enflasyon ve diğer ekonomik sorunlar İmran Han’ın halk desteğini geriletirken, ordu ve istihbaratla da gerilim yaşayınca politik olarak iyice zayıfladı ve bazı koalisyon ortaklarını kaybetti. Meclis’te çoğunluğu sağlayan muhalefet, geçtiğimiz pazar (3 Nisan) günü parlamentoya, Başbakan Han'ı devirecek bir gensoru önergesi verdi. Oylama yapılabilseydi Han koltuğu kaybedecekti. Ama Han’ın partisinden olan Meclis Başkanı Kasım Huri bu girişimi engelledi. Gerekçesi iç gıcıklayıcıydı: Hükümet değişikliği için yabancı bir devletle net bağlantısı olan bir darbe girişimi!
Başbakan İmran Han da Çin’le imzaladığı 60 milyar dolarlık işbirliği anlaşması ve Rusya konusunda Batı’nın istediği ‘performansı’ göstermemesine işaret ederek, ABD'yi, “kendisini görevden almak üzere bir komploya öncülük etmek” ile suçluyor.
Tüm bunlar üzerine Pakistan Cumhurbaşkanı Arif Alvi parlamentoyu feshetti, erken seçim takvimi başlattı. Muhalefet ise anayasanın çiğnendiği gerekçesiyle konuyu Yüksek Mahkeme’ye taşıdı ve önceki gün (7 Nisan) Mahkeme, gensoru oylamasının engellenmesini anayasaya aykırı bulduğunu açıkladı. Bir fiili durum ortaya çıkmadıkça İmran Han koltuğu kaybetmiş görünüyor.
Pakistan’da hafta sonu belli ki hareketli geçecek ve yönetim krizinin yönü büyük oranda belli olacak. Ama konunun bizi ilgilendiren enteresan bir yanı daha var.
Önce şunu söylemeli belki: İmran Han, özellikle de ‘başına gelen’ siyasi harekâtın muhtevası ve buna karşı ürettiği argüman nedeniyle Türkiye’deki iktidar çevrelerinin kolay benimseyip özdeşleşebileceği bir isim. Zaten hükümeti destekleyen gazete ve televizyonlarda da krizin başından beri İmran Han’ı destekleyen yazı ve haberler dikkat çekiyor. Sabah’ta Salih Tuna örneğin, 5 Nisan’da şöyle yazıyor:
"ABD hayli zamandır Türkiye ve Pakistan'a kafayı takmış durumda.
Bunun temel nedeni de şu: Artık her iki ülke de ABD'nin "emir ve görüşleri" doğrultusunda hareket etmiyor.
Mesela, Pakistan Başbakanı İmran Han, ABD'nin üs talebini reddetti. Türkiye de onca ABD tehdidine rağmen S-400 Hava Savunma Sistemi aldı.
En son olarak da Rusya'ya yaptırım kararlarına her iki ülke de riayet etmedi.
...
ABD her iki ülkeyi de 'cezalandırmaya' çalışıyor. Mesela bizi hem F-35 projesinden çıkardı, hem de 1,5 milyar dolarımıza el koydu.
Gündüz gözüyle NATO müttefikine bu haydutluğu yapan Pakistan'a ne yapmaz?"
Türkiye gazetesinde, Sabah’ta, Akit’te, berikinde benzer tonda haberler yer alıyor. Ama…
Ama Yeni Şafak, sıra dışı şekilde İmran Han’a ‘muhalefet’ ediyor!
Önce 4 Nisan’da “Pakistan’da İmran Han kaosu” başlıklı, imzasız, ama Yeni Şafak için bile ‘haber dili’ çerçevesini zorlayan bir metin yayınlanıyor. Şöyle başlıyor haber:
"Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Başbakan İmran Han'ın talebi üzerine meclisi feshederek, iktidar partisinin demokratik teamüller aleyhine işbaşında kalmasının da önünü açarken, Pakistan siyasetini de bilinmezliğe sürükledi."
Haberin içinde "Anayasa için kara gün" gibi ara başlıklar var. İki gün sonra, 6 Nisan’da benzer bir haber yayınlanıyor. Üstelik başlık değiştirmeye bile gerek görülmemiş: “Pakistan’da İmran Han kaosu”! Anayasa için kara gün ara başlığı da aynen duruyor. Farklı olarak bu kez İmran Han’ın ‘ne yapması gerektiği’ de söylenmiş:
"Meclis’teki çoğunluğu kaybeden İmran Han’ın, istifa etmesi ya da görevi çoğunluğun belirlediği hükümete devretmesi gerekirken Meclis’i feshettirmesi, anayasayı ihlal olarak görülüyor."
Ve dünkü (8 Nisan) Yeni Şafak’ın birinci sayfasında Yüksek Mahkeme’nin İmran Han aleyhindeki kararı kutlanıyor adeta: “İmran Han’ın kararı mahkemeden döndü”.
Evet, bizim muhafazakâr basın bazı uluslararası meselelerde ‘içsel’ bir tutkuya sahip oluyor, epey taraftarlaşıyor. Fakat bu bir senkronizasyon dahilinde oluyor genellikle. Şimdi iktidarı destekleyen basının neredeyse blok tutum aldığı ‘Pakistan’ meselesinde Yeni Şafak niye bu kadar aksi yönde bir tutum alıyor. Amiyane tabirle söylersek, neden Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor?
Rivayetler muhtelif. Birini Dünya gazetesi yazarı Kerim Ülker dile getiriyor sosyal medyada:
“Yeni Şafak'ın Albayrak Grubu'nun Pakistan'da metro ve çöp hizmetleri alanında yaşadığı sorunlar var. Uzun süredir Soruşturma üzerine soruşturma yiyordu Albayrak Grubu. Hesaplaşma vakti anladığım kadarıyla.”
Gerçekten de gazetenin sahibi Albayrak Grubu’nun on yılı aşkın süredir Pakistan’da yatırımları var. İnşaat, temizlik, lojistik sektöründe faaliyet gösteriyorlar. Ama İmran Han hükümetine değil de önceki dönemin iktidarına, şimdiki muhalefete yakınlar ‘duygusal’ olarak. Hatta Aralık 2020’de Lahor’da Albayrak Grubu’nun 6 tesisine Pakistan polisi baskın yapıyor. Gerilim bu düzeyde.
Tüm bunlar olurken, Yeni Şafak’ın eski yayın yönetmeni sonra sadece yazarı İbrahim Karagül, 3 Nisan’ın ilk dakikalarında sosyal medyada şöyle yazıyor: “ABD Pakistan’da darbe yapıyor!”
Yaklaşık 12 saat sonra da İmran Han’ın zaferini kutluyor: “Pakistan Cumhurbaşkanı, başbakan İmran Han'ın tavsiyesi üzerine Meclis'i feshetti. ABD darbe planı önlendi.”
Garip değil mi?
Nihayet dün (8 Nisan) akşamı Karagül, Yeni Şafak’tan ayrıldığını şu sözlerle duyuruyor:
"Yeni Şafak’taki köşe yazılarım bugün itibariyle sona erdi. 21 yıl aralıksız yazdım. Dünyada olan biten birçok konuyu ilk kez, yeni cümlelerle buradan aktardım. “Türkiye Yükselişi” için öncü sözler söylemeye çalıştım. Yeni Şafak'a, Albayrak ailesine minnetlerimi sunuyorum."
Ankara gazetecileri ve bazı siyasetçiler arasında İbrahim Karagül’ün ‘Pakistan çatlağı’ nedeniyle gazeteden ayrılmak zorunda kaldığı konuşuluyor.
Kim bilir, bu sonucu çıkarmak için ‘kulis fısıltısına’ da çok ihtiyaç yoktur belki. Ne dersiniz?