Bu savaşın en büyük taktiği,
davayı siyasallaştırmaktır. Yani meşru yollarla yıkılmayan
AK Parti iktidarını hırpalayarak, zayıflatarak bitirmektir.
Ortada ne yaman bir çelişki var, aslında onu görmek gerekiyor. Çünkü davayı siyasallaştırmak için düğmeye basanlar, AK Parti'ye dönerek "davayı sen siyasallaştırıyorsun, muhaliflerini yok etmek için kullanıyorsun, Cumhuriyet'in sahiplerini hedefe koyuyorsun" diyorlar. Zaten
psikolojik savaş da böyle bir şeydir. Her şey mubahtır.
Günümüzde en büyük savaş psikolojik savaştır. Cephe savaşlarında karşı karşıya gelinir, hasımlar bellidir. Stratejiler, taktikler bellidir. Fakat psikolojik savaş öyle değildir. Hasımlar görünmezdir. Eğer esaslı bir istihbaratınız yoksa çoğunu hasım olarak bile bilmezsiniz. Sureti haktan görünürler. Çoğu zaman yanı başınızda olurlar. Beşinci kol faaliyeti yürütürler, ama siz onları demokrasinin
hizmet koltuklarında oturuyor zannedersiniz... Görünmez bir ahtapotun kollarını devlet ve
toplum katmanları arasında hisseder ve "Ahtapotun beyninde kimler var?" diye çok meraklanırsınız. Fakat kimse onların bir listesini yapamaz. İtalya'da
Gladyo davasının savcısı Casson, aynen şöyle demişti:
"Gladyo, İtalya'daki tek yasadışı gizli
örgüt değildi. Paralel olarak çalışan, Rüzgâr Gülü, Avanguardia Nazionale ve P2
mason locası gibi çok sayıda farklı yapılanma vardı. Gladyo, bunların tepesinde her şeyi idare eden örgüt değil. Onlardan bir tanesi. Bunların üstünde, her şeyi idare eden bir şef var. Fakat alttaki örgütlerdeki kişiler bir şey bilmez. Diğer bağlantılardan haberdar değillerdir. Önemli olan, hedeflenen amacı iyi anlamak.
Ergenekon ne istiyor? Amaç ne? Buna bakmalısınız... Gladyo, sadece bir parçaydı. Ben,
ekonomik ve finansal çıkarların, siyasi iktidardan daha önemli olduğuna ikna oldum.
"Soruşturma sonucunda en üstte, her şeyi
kontrol eden iktidarı gördüm. Soruşturmanın sonlarına doğru bir
mektup geldi. Mektupta, 'İktidarın kapısına kadar geldin. Eğer kapıdan içeri girmeye kalkarsan neler olacağını bilmiyoruz.' diyorlardı. Bazı şeyleri görebilsek bile, bu sadece bir kısmı oluyor. Bu güç, daha büyük bir şey. Kapıyı açtım ve içeride ne olduğunu gördüm. Fakat sonuna kadar gidecek zamanım olmadı. Kapının ardında, içeride bir güç vardı. Fakat bunu bireysel olarak temsil edenleri göremiyorsunuz."
Onun için, ben diyorum ki,
Ergenekon davasında psikolojik savaşın; siyasetteki, medyadaki, bürokrasideki hamlelerini iyi takip etmek gerekir. Ben sadece son günlerdeki iki haberi hatırlatacağım. Cindoruk'u, Demirel'in de içinde bulunduğu bir güç neden DP'nin başına getirdi? Anavatan Partisi'yle birleşmenin ardından yeni genel başkan, halen
CHP içinde bulunan bir milletvekili mi olacak? Ve
Abdüllatif Şener, oy almak için mi, yoksa AK Parti'ye karşı yeni bir
mevzi açmak için mi parti kurdu?
İki, şimdi Ergenekon davası ile birleştirilen
Danıştay saldırısını, "
Türkiye'nin 11 Eylül'ü" manşetiyle veren
Hürriyet gazetesi, geçtiğimiz
pazar günü de "Madalyamı geri alın" manşetini neden attı? Ergenekon üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan
avukat Serdar Öztürk, 1994'te
PKK ile girdiği çatışmada yaralanıp sol gözünü kaybetmiş ve bu nedenle Cumhurbaşkanı tarafından 'Devlet Övünç Madalyası' ile ödüllendirilmiş eski bir subaydı. Şimdi ise madalyasını geri vermek istiyordu. Hürriyet, haberi manşete çıkararak, "işte gördünüz, kahraman gaziler de tutuklanıyor" demeye getiriyordu. Ergenekon davasını sulandırmak, hedefinden saptırmak ve yargıyı
baskı altına almak adına daha tesirli ne yapılabilirdi?
Sayın
Başbakan, üç gün önce, "Ergenekon'un
Susurluk gibi olmasına asla izin vermeyeceğiz" dedi. Demokrasiden yana herkes, bu siyasi iradenin, değerini ve önemini fark etmelidir. Türkiye, usturanın üzerinde yürüyor...