Gazeteci Yazar Yavuz Baydar artıgerçek.com 'da kaleme aldığı yazıda 15 Temmuz davalarındaki çelişkileri yazdı...
Hulusi Akar öyle diyor Hakan Evrim böyle diyor
Bu durumda mahkemenin hiç bekletmeden Genelkurmay Başkanı'nı duruşmaya tanık olarak çağırması ve sanık avukatlarının sorgulamasına da izin vermesi gerekir.
Şunlar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın 15 Temmuz'un ardından savcılığa verdiği altı sayfalık ifadeden:
"Helikopter havalandı. Nereye gittiğimizi söylemediler. Ben de sormadım. Helikopterdeki silahlı askerlerin namlusu üzerime dönüktü. Mehmet Dişli de helikopterdeydi. Bir süre uçuştan sonra iniş yaptık. Nereye getirdiklerini sordum, Akıncı Üssü olduğunu söylediler ve beni orada bir minibüse bindirerek, bir binaya götürdüler."
Sonra?
Sonrası şöyle:
"Onlara 'Kendinizi ne zannediyorsunuz? Siz kimsiniz? Topladığınızı söylediğiniz 2. Başkan, kuvvet komutanları nerede? Bakanlar nerede? Elinizde kim varsa getirin. Sizin başınız, kıçınız kim?' diye bağırdım. Bunun üzerine Hakan Evrim, 'Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz.' gibi bir şey söyledi.'Ben kimseyle görüşmem' diyerek tersledim. Ardından Akın Öztürk dışındakiler odayı terk etti.Üs komutanının odasına takriben saat 00.00'a doğru girdiğimizi düşünüyorum. Akın Öztürk paşaya da aynı şeyleri söylüyordum. Bana kendisini dinlemedikleri gibi şeyler söylüyordu. Abdullah Astsubay bir müddet daha oturduğum odada durdu.''
''Hatırladığım kadarıyla orada üs komutanının emir subayı olduğunu değerlendirdiğim bir şahıs vardı. Sözde bildiri metnini imzalamamı ve okumamı istediklerinde elimi bile sürmedim, okumadım, hatta bana okuduklarında önemsiz ve alaycı bir şekilde dinledim. Hatta öyle ki, bu olaylar bittikten sonra, bu hainlerin oluşturduğu cuntaya verdikleri isim Yurtseverler Birliği gibi aklımda kaldığı halde Yurtta Sulh Konseyi olduğu ortadadır. Ruh halimdeki şiddetli kızgınlık ve hiddet hiç bitmedi. Anılan konseyin kimlerden oluştuğu konusunda bir şey söylemediler. Zaman zaman odadakiler bir yerlere gidip geliyorlardı. Akın yahut bir başkası bana farklı bir salonun harekat merkezi olarak kullanıldığını ve 30-40 kişilik bir ekibin orada bulunduğunu söylemişti. Orayı görmedim. Zorla tutulduğum bütün zaman zarfında aynı odada kaldım."
Şimdi de Akıncı Üssü davasında üs eski komutanı Tuğgeneral Hakan Evrim'in bugünkü savunmasının son kısmına bakalım:
"Daha önce birlikte çalışmış, belki özeli olanlar birbirini ikna edebilir. Ben daha önce Genelkurmay Başkanı ile hiç tanışmadım. Onu ikna edebilecek en son kişiyim. Onu ikna görevim olsa geldiğinde karşılardım. Beni rehin alanlar üs komutanı olarak gitmem gerektiğini söyleyince gittim. Beni silahlı iki kişiyle gönderdiler. İçeri girdiğimde rahat tavırla, emir komuta içinde konuşuyorlardı. Akın Öztürk, Kubilay Selçuk, bir karacı general ile iki sivil vardı. Sonradan karacının Mehmet Dişli, sivillerden birinin Ömer Faruk Harmancık olduğunu öğrendim.
Genelkurmay Başkanı, bildirideki görüşlere katıldığını, bazı iktidar milletvekillerinin de benzer serzenişleri ilettiğini söyledi. Meselelerin Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, parti içi muhalefet, muhalefet partileri, STÖ'ler, kanaat önderleri gibi geniş bir konsensüsle çözülebileceğini söyledi. Tek kelime etmedim, dinledim. Oradakilerin Akar’ı yönlendirmesi, iknasından çok Akar’ın onları farklı çözümlerle yönlendirmesi vardı.
Çıkarken, 'görüşmek istediğiniz varsa görüştürürler' dedim. Kesinlikle, 'kanaat önderimizle görüştürebiliriz' demedim. Akar da ifadesinde diğer konularda kesin bir dil kullanırken, bu konuda, 'gibi bir şeyler söyledi' diyor. Ben o odadan çıktıktan sonra Fetullah Gülen'in adı geçtiyse bilemem. Kendisini içine düştüğü zor durumdan kurtarmak için beni suçlama kolaycılığına kaçtığını düşünüyorum. Değilse bir başkasını benimle karıştırmış olmalı.”
Ve haberin son kısmından okuyabildiklerimiz:
''Evrim savunmasının son bölümünde, bu darbenin kapalı kapılar ardında planlandığını, MİT'in de devletin de bundan haberdar olduğunu aksi halde bu kadar hızlı reaksiyon gösterilemeyeceğini öne sürerek, "Bu büyük bir plan. İstediklerini yaptırabilmeleri için yargı ve TSK'nın zayıflatılması gerekiyordu" dedi. Evrim bir başka soru üzerine darbe süreciyle ilgili kendisine düşen payı üzerine aldığını, ancak Genelkurmay Başkanı, MİT ve kuvvet komutanlarının da kendi paylarına düşeni alması gerektiğini söyledi.''
****
Bu iki ifadeyi alt alta koyduğumuzda ne anlıyoruz?
Öncelikle şunu:
Birinin dediği öbürünü tutmuyor.
Ama çok daha önemlisi var.
Akar'ın ifadesinin hangi şartlarda verildiği, kalıp sorulara yazılı mı sunulduğu, sözlü mü cevaplandığı bilinmiyor. Haberleri 25 Temmuz 2016'da çıkmış, hepsi bu.
Evrim'in ifadeleri ise işi karıştırıyor ve sorulması gereken yeni sorular üretiyor.
Bu durumda, eğer normal bir hukuk düzeni var ise, mahkemenin hiç bekletmeden Genelkurmay Başkanı'nı duruşmaya tanık olarak çağırması ve sanık avukatlarının sorgulamasına da izin vermesi gerekir. Ayrıcalık yok, adalet önünde herkes eşittir.
Tabii, Türkiye ise eğer ülke, teorik olarak da bu mümkündür.
Evet, birinin dediği öbürünü tutmuyor.
Evet, bu pilav daha çook su kaldıracak.
Ama unutmayın, vatandaşın değil her daim devletinin hizmetindeki yüce yargımız hassas olan her bir davayı çürütmekte mahirdir.
Uğur Mumcu davasından insanlık utancı faili meçhul davalarına, Pınar Selek davasından Hrant Dink davasına ve ötesindeki yüzlercesine varıncaya kadar hepsini kokutmayı bilmiştir.
15 Temmuz bir muammadır. Faili belli olsaydı çoktan delillere boğulmuştuk. Ortada birbirini tutmayan bir yığın laf var, gerisi de gelecek, laf lafı kovalayacak ve biz de bunu izlemeye, sormaya devam edeceğiz.
Ama gerçek bir gün ortaya çıkacaktır.