Hocaefendi'den yaşanan zulümlerle ilgili çok önemli açıklamalar

Fethullah Gülen Hocaefendi, haftanın Bamteli sohbetinde yaşanan zulümlerle ilgili çok önemli açıklamalar yaptı.

Keşke diyecekler ama....

Fethullah Gülen Hocaefendi, haftanın Bamteli sohbetinde şunları söyledi:Dünyada malı mülkü kaybetmek “küçük iflas” sayılır; asıl korkulması ve tedbir alınması gereken husus, ahirette müflis olmaktır. dedi .

Birileri sizi böyle tanımamış, böyle bilememişler. Gezdikleri her yerde, âdeta salya atıyor gibi, hakkınızda hiç de numarası-drobu uymayan şeyler söyleyip duruyorlar. “Terör” mü desek bunlara, “firak-ı dâlle” mi desek, “dinden dönmüşler” mi desek?!. 

 “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Rasûl’üne ve sizden olan ulûlemre de itaat edin.” (Nisa, 4/59) fehvasınca, kendilerini de “Ulû’l-emr” gördüklerinden dolayı mutlak itaat istiyorlar. Oysaki ulû’l-emr, “ulemâ-i benâm”dır; dünyayı-ukbâyı mahrutî görüşle aynı noktada gören/değerlendiren ufuk insanlardır. Kendini öyle gören zavallı!.. Kendini öyle görmenin esiri/zebûnu olmuş ve kendini “görülme”ye kurban etmiş zavallı!.. Allah’ın o kadar teveccühüne rağmen, hayatını bir müflis olarak yaşamış; öbür tarafta da müflis, hadisin ifadesiyle.

“Müflis kime derler?” buyuruyor Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem). Ashâb-ı Kiram da dünyadaki iflasa göre tarifini söylüyorlar. Hani, imkânları olur, parası olur, malı olur, mülkü olur; fakat beceremez onu, dolayısıyla kaybeder her şeyi ve iflas eder, iflas bayrağı çeker. Efendimiz, onu “küçük iflas” görüyor; ona “küçük iflas” demiyor ama “küçük iflas” görüyor onu. “Müflis”, çok önemli şeylerle öbür tarafa gider: Falanın hakkını yemiş, filana zulmetmiş, filan hakkında iftirada bulunmuş, falan hakkında yalan söylemiş… Mesâvî-i ahlak adına neler varsa, hepsini yapmış; kendisini “mühlikât”, “mûbikât” akıntısına salmış ve öbür tarafa “müflis” olarak çıkmış. Varlıkla gitmiş öbür tarafa, dünya kadar varlığı var, Karun kadar serveti var; fakat almışlar sevabını/hasenâtını elinden, vermişler hakkını yediği kimselere; yüklemişler onun vebâlini ve günahını da onun sırtına. Kendi günahıyla beraber, bir de başkalarının günahını sırtlanmış. İşte asıl müflis, budur. Evet, hadisi açtım biraz ama ifade buyurulan mazmun ve mantûkun açılımı idi bu.

O türlü müflis olarak gitmemek için, “Burada iyi şeyler yaptım, çok ciddî kazanımlar ile öbür tarafa yürüyorum ama dünya kadar başkalarının hakkı da sırtımda, öyle gidiyorum!” dememek için, onu çok iyi düşünmek lazım. Arpa kadar hak ile öbür tarafa gitmemek için şakaklarımızı zonklatırcasına ızdırap duymalıyız. Kasıklarımızda sancıyı hissedercesine, bir arpa hakkı, tek bir arpa kadar hakkı sırtlanmamak için sancı çekmeliyiz. Ne kadar unutulmuş bu türlü şeyler, Kapadokya’da!.. “Hak” diye bir şey yok!.. “Hukuk” diye bir şey yok!.. “Adalet” diye bir şey yok!.. “İnsaf” diye bir şey yok!.. “İz’ân” diye bir şey yok!.. “Re’fet” diye bir şey yok!.. “Şefkat” diye bir şey yok!.. Dünya kadar mazlum, mağdur, mehcûr, mahrum, ma’zul… Bütün imkânları elinden alınmış ve âdeta bir müflis olarak sokağa salınmış. Gıdaya ağlayan çoluk-çocuğu kalmış arkada. Eşi kalmış yapayalnız. Bazen hanımını almışlar, bazen beyini almışlar; mutlaka herkese bir zulüm yapmak için ellerinden gelen her haltı karıştırmışlar.

Ve bütün bunları “Müslümanlık” argümanlarını kullanarak yapmışlar. “Müslümanlık gelecek, herkes Müslüman olacak, herkes huzura erecek!” demişler. Kendileri adına da bir sürü halt etmişler, herze yemişler; dünyalarını berbat ettikleri gibi, ahiretlerini de karartma yoluna girmişler. Çünkü tarihe öyle geçecekler; Amnofisler gibi, İbnü’ş-Şemsler gibi, Ramsesler gibi, Stalinler gibi, Leninler gibi geçecekler tarihe. Lanet ile anılacaklar bütün cebâbire ile, cebbârlar ile, hodfüruşlar ile beraber. Dünyada lanetle yâd edilecekler. Ve bunlar, öbür tarafta da karşılarına çıkacak, başlarını eğecekler önlerine.

   Bir tarafta “keşke” çığlıkları ve korkunç akıbet; diğer yanda, şükür koroları ve nimet üstüne nimet!..

Kur’an-ı Kerim, bu acı akıbeti gözler önüne seriyor: “Ama hesap defteri sol tarafından verilen kimse der ki: Eyvah, keşke verilmez olaydı bu defterim! Keşke hesabımı bilmez olaydım! N’olurdu, ölüm her şeyi bitirmiş olaydı! Servetim, malım bana fayda etmedi! Bütün gücüm, iktidarım yok oldu gitti!” (Hâkka, 69/25-29) Keşke kitabım verilmeseydi! Onu sol taraftan veya arkadan almasaydım! İçinde olanları görmeseydim! Keşke bu mal menâl, saray, filo, nedir bilmeseydim; yerin dibine batsın, bunlar olmasaydı; öyle gelmeseydim buraya! Ve defterime onlar yazılı olarak burada rezil u rüsva olmasaydım Allah karşısında, Hazreti Rasûl-i Zîşân karşısında ve kendilerine bir şey yaptım diye övündüğüm insanlar karşısında!..
<< Önceki Haber Hocaefendi'den yaşanan zulümlerle ilgili çok önemli... Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER