"Gufranla tüllenen ay Ramazan’ın bizi terk etmesini hiç istemiyoruz ama, bir bir gelen her şeyin sırası gelince bir bir gittiği gibi, o da aramıza sevindiren bir konuk olarak gelip bir müddet kaldıktan sonra, bir misafir gibi ayrılıp gidiyor.
Uzun zamandır Ramazan’ı bütün ihtişamıyla gönüllerimizde hissedemedik. İftarların neşesini, sahurların bereketini, teravihlerin coşkusunu hak ettikleri güzellikte yaşayamadık. Zira son yıllarda günler, şerlere açık o 'eyyâm-ı nahisât'a dâyelik yapan bir uğursuzlukta. Geceler, mazlumların âh u enînleriyle daha bir karanlık. Yüreklerde ürperti hasıl eden fırtınalar şiddetli esmeye devam ediyor. Tahribe kilitlenmiş karanlık ruhlar hız kesmeden yıkmalarını sürdürüyor ve fitne ocakları tutuşturarak inanan insanların ümitlerini söndürmeye çalışıyorlar. Her yanda vicdanları kanatan değişik türden zulümler, istibdatlar, komplolar, vicdanlara baskılar yaşanıyor. Nezarethanelerde, zindanlarda, gaybubette, hicret yolunda ve hicret diyarlarında cereyan eden türlü mazlumiyetler, mağduriyetler yürekleri dağlıyor. Her gün yeni bir acının, vefatın, hicranın haberi sinelere mızrak gibi saplanıyor.
Öte taraftan bütün olan biteni film izler gibi seyreden iradesizler, sessizler ve yığınlaşmış kitleler, onca mazlumiyete, mağduriyete rağmen “belâ-yı dertten” âh etmiyor. Zalimler zulmederken bir de mazlumu haksız göstermeye çalışıyor. Memleketin umumi resminde mütegallipler, vurdumduymazlar, idare bilmezler ve tahrikçiler.. aldatmayı akıllılık, hırsızlığı mârifet sayan hortumcular; hortumculardan pay alan fırsatçılar.. ve daha adı konmamış ne mel’ûn organizasyonlar yer alıyor!
Bütün bunlara rağmen bizler en amansız dönemlerde, en imansız hâdiseler karşısında bile tâli'imizi hep tevekkül, teslim ve belki de tefvîze bağlayarak, vaad edilen ilâhî eyyâmın doğacağına, inayet elinin hem bu dünyayı hem de öteleri hakkımızda mamurelere çevireceğine inandık/inanıyoruz. Hele zamana emanet bazı hislerle köpüren Kadir Gecesi gibi tatlı gün, saat ve dakikaların kadrini bilip onları iyi değerlendirebilen aydınlık gönüllerin, çevrelerindeki muhtemel kızıl kıyametleri ve en hoyratça davranışları bile ipek gibi yumuşatacağını ümit ediyoruz.
Kadir Gecesi, semavî tâkların kurulduğu, sultanların gelip geçtiği ve meleklerin kutladığı gecedir. Bu gecede melekler ceste ceste inerler. Allah nasıl ki âhirette hikmetinden daha çok, kudretiyle muamele eder, öyle de Kadir Gecesi’nde hikmetten ziyade kudret hâkimdir. Bu gecenin kadrini bilenlere ilâhî vâridât dolu dolu gelir. Ondan hakkıyla istifade; başları kaldırmadan seccadelerle hemhâl olmaya, eller karıncalanana kadar dua etmeye, mazlumiyet ve mağduriyetler için kasıkları çatlatırcasına inim inim inleyip arz-ı hâlde bulunmaya bağlıdır. Bunu hakkıyla yapabilirsek Allah’ın lütfu ve keremiyle çok uzak olmayan bir gelecekte gam gidecek, kederler lezzetlere inkılâp edecek; 'hayhuy'ların yerini 'Elhamdülillah'lar alacak ve çevremizdeki hâdiseler âdeta bir saadet vaadiyle tüllenmeye başlayacaktır.
O halde bizler Kadir Gecesi’ni fırsat bilerek Ulu Dergâh’a el açmalı ve “Ey çaresizler çaresi! Sebeplerin sukût ettiği, içtimaî ahvalin boz-bulanık bir hâl aldığı, her yanda zalimlerin "hay-hûy"unun duyulduğu, yığınların çaresizlikle gâh sağa, gâh sola toslayıp durduğu şu karanlık günlerde, zulmet zulmet içinde kıvrananlara nezdinden bir ışık gönder.. sonsuz kudretinle bütün zulüm ve haksızlık ateşlerine bir su serp.. şeytanın ocaklarını söndür ve iblislerin boyunlarına çözemeyecekleri tasmalar geçir…” demeli ve bu geceyi Kur’an’la, namazla, istiğfar, evrâd u ezkâr ve dualarla hak ettiği şekilde değerlendirmeye bakmalıyız.
Mevlâ-yı Müteâl, hepimizi bu kutlu gecenin kadrini bilip değerlendirmeye, affa mazhariyetle hakiki bayramlara ulaşmaya muvaffak kılsın.