Hizmetin Ömrü ve Kurban

Samanyoluhaber.com yazarı Hüseyin Odabaşı'nın yazısı

SHABER3.COM

HÜSEYİN ODABAŞI

Risale- i Nur davasının bir tür devamı hükümde olan bu Hizmet Hareketi daha ne kadar varlığını devam ettirir, ayakta kalabilir? Dostların ve düşmanların en çok merak ettiği konulardan biri budur. Türkiye'de tırpanlanan ve dolaysıyla şu an yurt dışında varlığını devam ettirmek zorunda kalan bu cemaatin ömrü ne kadardır? 

Bediüzzaman Hazretleri de zaman zaman bu konuyla ilgilendi, Nur Hareketi’nin ne zamana kadar varlığını koruyarak devam edeceğini sorguladı, merak etti. Düşmanların yok etmeğe dostların ise var etmeye çalıştığı bu Rıza Hareketi’nin ömrü ne kadardı? Üstadımızın bu soruya bulduğu cevabını kendi satırlarından daha doğrusu kendi kaleminden takip edelim:

“La tezalü taifetün min ümmeti zahirine alel hakki hatta ye’tiyallahu bi emrihi. Ramazan -ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Risale-i Nur şakirtlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.

“La tezalu taifetün min ümmeti” 1542(2126) ederek nihayet devamına ima eder. “Zahirine alel hak” 1506(2090) edip bu tarihe kadar zahir ve aşikare, belki galibane: Sonra ta 1542(2126)’ye kadar gizli ve mağlubiyet içinde vazife i tenviriyesine devam edeceğine remze yakın ima eder.


“Hatta yetiyallahu bi emrihi” 1545(2129) olup kafirin başına kıyamet kopmasına ima eder.” (Kastamonu Lahikası, 24) Tabi bu ima ve işaretleri Üstadımız, ebcet hesaplama ilmine göre Allah-u alem kaydını düşerek belirtmiştir.   

Peygamberimizin (sav) davasını da ortadan kaldırmak için Mekkeli müşrikler elinden geleni ardına koymadılar. Her durumu değerlendirip savaş etmekten dahi çekinmediler. Laf attılar, sözle incittiler. Hatta savaş etme gücünü kendinde bulamayan Yahudiler Kuran-ı Kerim’deki “elif lam mim” ayetine dayanarak ümmetin ömrünün az olduğu kanaatini paylaştılar, sevindiler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) başka huruf-u mukattaaları esas alarak ümmetin ömrünün aslında daha da uzun olduğunu onlara ifade etme lüzumunu hissetti. Onlar da sustu.

Evet, Peygamberimize (sav) kâhin, sâhir dedikleri gibi erkek çocukları olmadığından, olsa da kısa zamanda vefat ettiğinden “ebter” yani “soyu kesik, davası bitik, önü kapalı” demeye getirdiler (Taberî, Tefsir, XXX, 212). Ve tabi ki çok sevindiler. Çünkü Mekke'nin Cahil müşrikleri (As bin Vail gibiler) Peygamberimizin (sav) evlatlarının ölümü ile davasının son bulacağı ümidine kapıldılar. Zira Mekke müşrikleri için bir ailede erkek evlatların çokluğu güç, kuvvet ve soyun devamı demekti. 

Fakat nüzul olan Kevser Suresi müşriklerin “ebter” hevesini kursaklarında bıraktı. Çünkü bir davanın devamının ve soyu yüce olmanın formülü verildi bu surede:

“Sana Kevser'i verdik.
Namaz kıl ve kurban kes.
Senin şanın yücedir.
Asıl ebter(soyu kesik) olan onlardır.” (Kevser Suresi)

Bu surede anlatılanları şöyle bir düşündüğümüzde Kevser'in verilmesi (çok ümmet) şanın yüce olup ebteriyetten (soyu kesik olma) kurtulma iki hususa bağlanmıştır: a. Namaz kılmağa ve b. Kurban kesmeğe bağlıdır. 

a. Namaz, davamızın yani İslam varlığının devamını temin eder. Kuran’daki şu ayet başka bir yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede namazın soyumuzun temiz bir şekilde Hizmet Hareketi olarak da devam ve temadisini temin ettiğini beliğ bir şekilde ifade eder: “Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevî tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Meryem, 59)

b. Kurban kesip dağıtmak da İslam dininin daha uzun müddet nesiller arasında devamını temin eder.

Şimdi soyu kesik, davası bitik dendiğinden dolayı üzülen Peygamberimize (sav) Kevser Suresi’nde Allah (c.c) çözüm olarak öyleyse kurban kes dediği gibi Peygamberliğinin ve Müslümanların soyunun devamı için yaşlılığına rağmen evlat isteyen Hz. İbrahim'e de Allah, Saffat Suresi’nde kurban kesmesini emretti:

“Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”

“Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik. Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.

Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu” (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”

“Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”
“Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”
“Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.”
“Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.”
“İbrahim’e selâm olsun.”
“İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız. (Saffat; 100, 110)

Tüm bunlardan sonra dostun ve düşmanın merak ettiği şu soruyu tekrar soralım; Hizmet Hareketi mübarek bir taife olarak varlığını daha ne kadar devam ettirebilir? Evet, Hizmet Hareketi’ne mensup olanlar namazlarını kılmaya dikkat ettikleri ve kurbanlarını kesip muhtaçlara infak ettikleri müddetçe bu iş devam eder. (Allah-u Alem) Namaz kılıp kurban kesme ibadeti terkedildiğinde “ebter” olabilir ve soyumuz da kökümüz de kesilebilir.  

Çünkü Kevser Suresi’nde Peygamberimizin (sav) soyunun yani davasının devam ve temadisi; Saffat Suresi’nde de Hz. İbrahim’in bir evlada sahip olup peygamberlik davasının devamı aynı gerekçeye yani namazla birlikte kurban kesme ibadetine dayanır.   

<< Önceki Haber Hizmetin Ömrü ve Kurban Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER