Safvet Senih - SAMANYOLUHABER
Muhterem M. Fethullah Gülen Hocaefendiye “Hizmet adına yapılan işlerde İSTİĞFARIN yeri neresidir?” şeklinde sorulan bir soruya verdiği cevap üzerinde duralım…
“Hizmet hayatına ait vazifeleri yaparken bazen Allah’ın hoşlanmadığı şeyler de işlenebilir ve bunlar, çok defa o işin tıkanmasına sebebiyet verebilir. Bu sebeple Kur’an: Fetihle İSTİĞFARI birbiriyle irtibatlandırmış ve Peygamber Aleyhisselama: ‘Allah’ın fethi geldiğinde, durmadan istiğfar et’ buyurmuştur. Hz. Aişe Validemiz (r. anha) diyor ki: ‘Bu âyet nâzil olduktan sonra O’nun (S.A.S.) İSTİĞFARI bir mecliste bazen 100 defa olabiliyordu.’ İşte bu ruh, bir peygamber ruhudur. Aksi ise, yani başarılar ve zaferler ile sevinme firavun ruhudur ve mümince davranışları firavun ruhu mutlaka tıkar. Misal verecek olursak, mesela; hizmete giderken bile olsa arabada veya uçakta kasılmak, şen-şakrak bir hava ile ve ferah-feza tavırlarla bir yerlere gitmek, bir şeylerle meşgul olmak, katiyen RAHMÂNÎ değildir. Eğer İSTİĞFARSIZ, murakabesiz bu kabil hizmetler, tıkanmaların başlıca sebebidir. Ve kat’iyen, inanıyorum ki, hizmetteki bu tür tıkanmalar bu yüzden meydana gelmektedir.
“Evet, öyle hassas günlerdeyiz ki, toplumun, hususiyle de bu CEMAATİN duygu, düşünce, inanç ve amel bakımından yeniden bir kere daha kendini gözden geçirmesi lâzım. Bütün ârızalı yerlerin tamiri, ruhî yapının yeniden ihyası ve inşâsı için baştan ayağa gözden geçirilmesi, ancak böyle ciddi bir ameliyeden sonradır ki, insanlar, oruçlu bir ferdin su içme, esnâsında, suyun, içine akışını hissetmesi gibi, telaffuz ettiği her kelimeyle içi ürperecek ve çok defa huşû içinde kılınan bir namazdan dolayı bile ESTAĞFİRULLAH deme mertebesine yükseleceklerdir. Evet Allah’ın rızasının nerede olacağı bilinmez. Belki de O’nun rızası, namazın böyle kılınmasında değil de, kaskatı, fakat rükünlere riayet edilerek kılınmasındadır. Zaten önemli olan, Allah huzurunda olma terbiyesini yaşamak, şeytanı ve şeytanî gafleti atarak ciddi bir iş yaptığının şuurunda olmaktır. Yani mesele duyulacak şeyleri duymak değildir. Bununla ‘hiçbir şey duymamak esastır’ demek istemiyorum. Demek istiyorum ki, şahsî kemâlâtımız ve toplumun mükemmelleşmesi adına elde ettiğimiz, her başarıda, İSTİĞFAR etme hissini kavrayıp geliştiremiyorsak bu bir gaflet sayılabilir ve Allah da gafilleri sevmez. Hatta ‘Allah bize ne güzel işler gördüğü’ ifadesi bile eğer istiğfarsız kalıyorsa bu da ihtimal, kamuflajlı bir şirktir. Bütün bu tür tehlikeli düşünceleri de ancak İSTİĞFARIMIZIN derinliği ölçüsünde zararsız hale getirebiliriz.
“Meselenin bir başka yönü; karşımıza çıkan gâileleri göğüslerken ‘Bunlar niye başımıza geldi? Neyimiz vardı?’ gibi ifadeler kullanmak bir nankörlük ve Rabbe karşı bir terbiyesizliktir. Bundan dolayı içimize bu tür hisler gelince, hemen onu İSTİĞFAR ile boğmalıyız. ‘Moğolistan niye öyle oldu?” ‘Özbekistan niye öyle oldu?’ ‘Hayır hayır bütün bu olup bitenlerde suçu kendimizde arıyor muyuz? Nazarlarımızı projektörler gibi, iç âlemimize çevirip durmadan orayı tarıyor muyuz? Kur’an, ‘Aleyküm enfeseküm= Siz kendinize bakın’ (Mâide Suresi, 5/105) demiyor mu? Öyleyse niçin ‘Allah suretlerinize bakmaz, fakat kalblerinize bakar’ düsturu ile iç kontrolümüzü yapmıyoruz? Gönüllerimize neler giriyor, neler çıkıyor, araştırmıyoruz. Bunlar yapılmayınca, elde edilen başarılarda Allah’ın inayeti unutulur, nefsânilik yaşanır ve insan aldanır… Aldanır zira bunlar şeytanın sağdan yanaşarak fısıldadığı vesveselerdir. Bakın Allah’ın Resulüne (S.A.S.) Kâbe’ye (Fatih olarak) girerken, mübarek alnı, binitinin eyerinin kaşına değecek şekildeydi ve kendisi de iki büklümdü. O halde yaptığımız her şeyde O’nun rızasını aramalıyız. Halbuki çoğunlukla bir iş yaparken gülerek ve şen-şakrak halimizle mâl-i hülyalar içinde dolaşıyor ve çok defa yanlış şeyler yapıyoruz. Evet O’nun rızası yeter bize. Öyleyse herşeyimizde O esas olmalı, O hedef olmalı ve bütün davranışlarımız, düşüncelerimiz O’na ekdekslenmeli…”
Her bir Hizmet mensubunun Nasr Suresinde işaret edilen TESBİH, HAMD ve İSTİĞFAR vazifesine çok büyük önem vermesi gerekiyor, hem de Hocaefendinin bu tesbitlerini nazar-ı dikkate alması icap ediyor.