ABDULLAH AYMAZ
Vazifemiz zafer değil sefer
111 sene önce Üstad Bediüzzaman Hazretleri geri kalış ve tembellik zindanına düşme sebeplerini ele alıp çareleri söylemiş. Bunlardan altı tanesinin üzerinde durduk. Şimdi yedinciye geldik.
Yedincisi: “Sonra, Allah’ın vazifesine müdâhale eden dinsiz düşman gelir. himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Siz de, ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ (Hûd Suresi, 11/12) ve ‘Efendine, âmirlik yapmaya kalkışma’ olan kârlı ve vazifeşinas hakikat prensiplerini bu dinsiz düşmana gönderiniz. Tâ onun haddini bildirsin. ”
İnsan, Allah’ın kulu olduğunu bilmeli ve kendine düşen vazifeyi yapmalı, Allah’ın vazifesine karışmamalı. (Buradaki “vazife” kelimesi “müşâkele” olarak kullanılmaktadır. Yoksa Allah’ın hiçbir mecburiyeti olamaz. Anlaşılır olması için bizim anlayacağımız şekilde (müşâkele olarak) ifade edilmektedir. ) Efendimiz (S.A.S.) “Beni Hud Suresi’nin ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ âyeti ihtiyarlatıp saçlarımı ağarttı.” buyurmuştur. Yani insana düşen, Allah’ın emirlerini tam olarak yerine getirmektir. Yoksa Allah’ın icraatlarının hikmetini bilmeden, itiraz edip kendince ve haddini aşarak sorgulamak değildir. Hani, Cengiz’in çok defa mağlup eden Celâleddin Harzemşah’a “Allah seni gâlip getirecek, muzaffer edecek” diyenlere o, “Bizim vazifemiz sefer; zafer değildir. ” diyor. Biz Allah’ın emrini yerine getirmek için sefere çıkarız. Cenab-ı Hak hikmeti icabı isterse muzaffer edip galip getirir, isterse mağlup eder. Hikmetin sual ve sorgulaması olamaz. (Sır ve hikmetiyle ilgili, Yedinci Ve On Üçüncü Lemalar da Üstadımızın derin izahları bulunmaktadır.) Hani şeytan Hz. İsa’ya, “Her şeyin kaderle ilgili olduğunu söylüyorsun haydi şimdi şu yüksek yerden aşağı kendini at bak nasıl öleceksin” demesi üzerine “Ey melun, Allah kulunu imtihan eder ama kul Allah’ı imtihan edemez.” Buyuruyor.
Sekizincisi: “Sonra, umum meşakkatin anası ve umum rezâletin yuvası olan ‘meylürrahat’ (rahat meyil ve rahat düşkünlüğü) bir engel olarak geliyor. Himmeti bağlayıp sefâlet zindanına atar. Siz de “İnsan için sadece sa’y ve gayreti vardır.’ (Necm Suresi, 53/39) âlicenap bir mücahid olan prensibi o cellad-ı sehhâra (sihirbaz cellada) gönderiniz. Evet size meşakkatte büyük rahat var. Zira fıtratı heyecan dolu olan insanın rahatı, yalnız sa’y (çalışma) ve mücadelededir.”
Üstad Bediüzzaman Hazretleri rahat düşkünlüğünü sihirbaz cellata benzetiyor. Yani insanların kafalarını öyle hızlı kesiyor ki, hiçbir şey olmamış gibi kafalar bir müddet daha bedenin üzerinde duruyor. Neticede çok görkemli ve gösterişli görünen ama içi yenilip bitirilmiş kof bir ağacın haline dönmüş gibi zevk ve rahat düşkünü kimselerin Hizmet aşk ve şevkleri bittikten sonra halâ kendilerini herkesten önde Hizmet’in sahibi gibi onu-bunu tenkid ederek sağa-sola mesaj vermeye çalışarak görüntü verip, çalım satarak iç çürümüşlüğün farkına varmamak hâlet-i ruhiyesini yaşamalarını andırır. Tabii bu birdenbire olamaz…
Bu durumu Endülüs’ün kalıntılarında görür acı acı hüzün yudumlarsınız… Biz bir İspanya seyahatimizde Valensiya’ya uğramıştık. Oradaki arkadaşlarımız bize oraya 25 kilometre yakınlıkta bir yerde Roma dönemiyle ilgili kazılar yapılırken 648’de vefat etmiş bir Sahabe Efendimizin mezar taşından bahsettiler ve bize fotoğrafını gösterdiler. Yani 622’deki Hicret’ten 26 sene sonra orada bulunuyorlarmış. Ne zaman gittiklerini tam bilmiyoruz. Tarihler Hz. Osman döneminde bir kısım zatların irşad için İspanya’ya gönderildiklerini belirtiyor. Hatta Emeviler döneminde bunlar ne oldu bir araştırılsın diye Tarık bin Ziyad’dan önce bir grup Mâlik bin Ziyad ile gönderiliyor. Sonra 1711’de Tarık bin Ziyad fetih için gidiyor. Yani 63 sene önce zaten çoktan gidenler gitmiş… Hiçbir menfaat düşünmeden, herhangi bir beklentiye girmeden ihlas ve samimiyetle, aşk ve şevkle yola çıkmışlar. Bu heyecan onları 1492’ye getirmiş. Bu, yıkılış ve bitiş tarihi…