Av. Nurullah Albayrak / TR724
İnsanların iktidardan bekledikleri aslında fazla bir şey yok. Çoğu insan biraz huzur sağlanmasıyla yetinebilir. Benim de cemaat mensuplarının da beklentisi toplumun beklentisinden farklı değil.
Seçimlerin günümüzde toplumsal mühendislik aracı olarak kullanıldığını düşünmekle birlikte seçimlerden şahsen beklentim; hukukçunun değil hukukun üstünlüğüne uygun bir yönetim, temel hak ve özgürlüklerin korunması ve güvence altına alınması için çaba sarfeden bir iktidar ve kendi partisinin değil herkesin iktidarı olmaya talip bir yönetim anlayışından başka bir şey değil.
Bana yakın olan, benim cemaatimden, gurubumdan, çevremden, arkadaşlarımdan birilerinin iktidarda olması umurumda değil. Umurumda olan haktan, hukuktan ayrılmayan birilerinin olmasıdır. iktidarlar eşit biçimde her bireye ait olmalı ve tüm halk için çalışmalıdır. Sadece kendi parti mensuplarına ait değildir ve olmamalıdır.
İnsanlar, kimliklerini gizlemek zorunda bırakılmadıktan, inançlarını, kanaatlerini, düşüncelerini, fikirlerini rahatça söyleyebildikten ve adil bir yönetim anlayışı olduktan sonra iktidarda hangi parti var, milletvekilleri kimdir, necidir, ne iş yapar gibi bilgilerle ilgilenmez.
Cemaat mensuplarının beklentisi olduğunu sanmıyorum
Ne yazık ki ülkemizde her iktidar değiştiğinde iktidarın muhalifi olarak konumlandırılan kişiler kimliklerini gözlemek zorunda kalmıştır. Ben de 28 Şubat döneminde imam hatip mezunu olduğumu, sonrasında da inanç ve kanaatlerimi gizlemek zorunda kalmış birisi olarak, her seçimde özgürlük vadeden, adalet ve eşitlik için çaba sarf eden bir iktidarın gelmesini istedim. Bunun dışında da bir beklentim olmamıştır. Cemaat mensuplarının da olduğunu sanmıyorum.
Siyasi partilerin asıl irdelemesi gereken mesele; insanlar neden kimliklerini, inançlarını, düşüncelerini gizlemek zorunda kalıyor, iktidara gelen parti neden tüm toplumun iktidarı olduğu gerçeğini unutuyor, iktidar partileri adalet vaatlerini unutup nasıl oluyorda adaletsiz uygulamalara yöneliyor sorusunun cevabı olmalıdır.
İktidarı ele geçirmek gibi bir amacımız olmadı olmaz da…
Avrupa’da insanlar seçimleri sadece işlerin takibini yürütecek kişilerin belirlenmesi olarak görmesine rağmen biz seçimleri bir anda kurtuluş savaşı formatına çevirebiliyoruz. Kurtuluş savaşı olarak görülen seçimlerden adalet, hak, hukuk çıkmasını beklemek fazla hayalperestlik olacaktır.
Ne iktidarı ne partileri ne de başka bir kurumu ele geçirmek gibi bir amacımız olmadı olmaz da. Bu şekilde bir tehdit olduğumu düşünülüyor? O zaman size faydalı bir bilgi; hukukun üstünlüğünü tesis edin hiç kimsenin hiçbir grubun tehdit olmadığını göreceksiniz.
Hayatımın büyük kısmını Ankara’da geçirmiş olmama rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisine gitme sayım beşi geçmez. Bu ziyaretlerim de sadece Meclisin faaliyeti kapsamındaki konular için olmuştur. Hiç kimseden şahsıma, aileme, arkadaşlarıma menfaat oluşturacak bir talebim olmadığı gibi meclisi ele geçirmek, milletvekili olmak gibi bir düşüncem de olmamıştır.
Bu ziyaretlerimden birisinde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ı ziyaret ettim ve kendisiyle Anayasa değişikliği konusunda bir mülakat yaptık. O zamanlar sempatik ve biraz güven veren bir kişiydi. Şimdiki durumu izah edilecek gibi değil…
İkinci ziyaretimde, Adalet Komisyonu Başkanvekili Hakkı Köylü ile birlikte meclis binası içinde TCK da yapılacak değişiklikle ilgili canlı yayına katıldım. Özgürlükleri kısıtladığını düşündüğüm maddelerle ilgili eleştirilerimi sıralamıştım.
Partileriniz de iktidarınız da başkanlığınız da umurumuzda değil
Üçüncü olarak ise o dönem AKP’nin grup başkanvekili olan Faruk Çelik’i ziyaret ettim. Bu ziyaret sonrasında siyasetten ve siyasetçiden nefret ettim. Ziyaretin amacı Meclisin gündeminde olan Terörle Mücadele Yasası ile ilgili değerlendirmelerimizi kendisine aktarmaktı. Ziyaret kısa sürmesine rağmen, Faruk Çelik’in konuşma içeriği, tarzı, tavrı bir insanın siyasetten ve siyasetçiden nefret etmesi için yeterliydi. Şahsi hiçbir talebim olmaksızın milletin vekiline asil olarak, yapılacak yasa düzenlemeyle ilgili değerlendirmelerimi paylaşmak istedim, karşılaştığım tablo ise bambaşkaydı. Kendisine önemli bir konu anlattığımızı düşünürken o, aleni olarak yaptığı görüşmede yargıda görülmekte olan ticari bir davayı nasıl lehlerine çevireceğini anlatmakla meşguldü. Bu görüşmeden sonra da bir daha meclise gitmedim. Meclisten ya da milletvekillerinden bir beklentim de olmadı.
Aktif bir avukat ve cemaat bağlantılı birisi olarak siyasetle ve siyasetçiyle ilişkim bununla sınırlıdır.
Evrensel insan hakları ilkelerini benimseyen, hak ve adaletin tesisi için çalışan, insanları ötekileştirmeyen, seçimler bittikten sonra grup değil ülke ve millet menfaatleri diyen partinin adının ne olduğu yöneticisinin ve üyelerinin kimlerden oluştuğu ne benim ne de başkaları için önemli değil. Huzur vaat eden, istikrar getireceğim diyenlerin dış güçler saldırıyor söylemini bırakıp, hak, adalet, eşitlik, hukukun üstünlüğü gibi evrensel kuralları hayata geçirmeye bakmalıdır.
Biliniz ki; partileriniz de iktidarınız da başkanlığınız da umurumuzda değil. Kimsenin yanında ya da karşısında değiliz. Umurumuzda olan hukukun üstünlüğünü rehber edinecek bir iktidarın ülkeye huzur getirmesi, mağduriyet ve zulümlerin son bulmasıdır.