14 Aralık özgür medyayı susturma operasyonu kapsamında tutuklanan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, yaşadığı baskı ve zulmü cezaevinde kitaplaştırdı. ‘Bir Dizi Film' ismiyle kitaplaşan 10 aylık esaret süreci, kitapçılarda yer almaya başladı. Dizi senaryosu nedeniyle tutuklanan Karaca, yaşadığı hukuksuzluğu “Yaşadıklarım öylesine olağanüstü ki, kendimi bazen sanki bir dizinin içinde gibi hissediyorum… Ama itiraf edeyim, senaryosu pek acemice yazılmış bir dizi bizimkisi. Böyle bir senaryo taslağı, bu işten anlayan kimin önüne gelse, ‘Gerçekçi değil. Delil olmadan adam mı tutuklanır? Bir dahaki sefere düzgün bir şeyler yazın.' der.” cümleleriyle anlatıyor.
Yıllardır medyanın içinde olan Karaca, kendisini çok yakından tanıyan insanların sessizliğine de sitem ediyor: “Sesimi duyacak hal kalmamış medyada. Korku, medyaya bütünüyle sinmiş. Eski dostların bir kısmı beni düşman olarak görüyor, bir kısmı da yüzünü çevirip susmayı tercih ediyor. Benim suçlanmam, sorgulanmam ve nezarete alınmam mı daha acı, yoksa medyanın içine düştüğü bu tablo mu kestiremiyorum…”
Kitabında ümidini kaybetmediğini hatırlatan Karaca, kendisinin esir olduğunu düşünenleri ve tutuklanma emri verenlere ise “Siz benim burada bedenimi tutuyorsunuz. Ruhum arkadaşlarımın, milyonlarca insanın yanında. Dünyanın dört bir tarafında gözyaşlarıyla dua edenlerin yanında. Burada ben özgürüm. Masumiyetin verdiği gücü siz bilemezsiniz.” ifadeleriyle sesleniyor.
İLK KAYBEDENLER HADİ SALİHOĞLU VE DAVUTOĞLU
Karaca kitabında, “Bu sürecin çok kaybedeni var ama bence ilk kaybedenlerinden biri İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı… Hadi Salihoğlu. Tanışırız, kaç kere bir araya gelip yemek yedik, sohbet ettik. Gittim sordum, ‘Hakkınızda bir soruşturma yok.' dedi. Hukuktan ayrılmayacağına inancım vardı. Ancak yaşananları görünce, ‘Keşke Hadi Bey'i bu durumda görmeseydim.' diyorum. Su bile verilmeyen adliyenin başsavcısı olarak anılacak olmasına üzülüyorum... İkinci kaybedeni Başbakan Ahmet Davutoğlu. Başbakan profesördür, entelektüeldir. Dünya görmüştür. Duyarlı, düşüncelidir diyerek hak, hukuk bileceğine inanırdım. Ama soruşturma sırasında, o da havuz medyasının ağzıyla konuştu... Dünyada kanuni haklarım saklı kalmak şartıyla, Allah'ın huzuruna gittiğimizde Adl-i İlahi'de davacı olacağım.” ifadelerine yer veriyor.
‘İdam cezası olsaydı idam edilmiştik'
Gezi olaylarından sonra dönemin başbakanıyla olan ziyaretini anlatan Karaca, çalışma ofisinde bulunan böcek hakkında çarpıcı diyalogları aktardı: “Çalışma ofisinde bulunduğu iddia edilen böcekler. Başbakan, ‘Ee böcek çalışmasında sona gelindi.' deyince ben söze girdim, ‘Biz de kim koyduysa bulunmalı, yargılanmalıdır diye haberler yapıyoruz. Ne olur bir an önce yapanı bulun ve şöyle bir asın.' ‘İdam yasak ya.' dedi. O şekilde anlamasına şaşırdım. Dedim ki, ‘Asmaktan maksadım, ilan edin toplum bilsin.' ‘Eğer böcek konmuşsa, sizler de koyanı bulduysanız isimlerini söyleyin, yargılayın, gereken cezayı verin. Bunu demek istemiştim.' Siz suçluları ortaya çıkarın, biz haberlerini yapalım, toplum da kimin kim olduğunu bilsin… Bugün mahpushaneye suçsuz insanları koyuyorlar ya, en ağır ceza hapis olduğu için. İnanın bana eğer idam cezası olsaydı idam edilmiştik.”
‘Geziciler 100 kişi sokağa çıkarsa partililer 1000 kişi çıkacak, karşılık verecek'
Karaca, aynı ziyarette Başbakan'ın Gezi olaylarıyla ilgili yorumunun, demokrasi durağından ayrıldıklarını gösterdiğini anlattı: “Yaşadığımız anti demokratik çizgiye nasıl gelindiğini anlatmak için şunları söyledim: ‘Gezi olaylarında halkımız çok sağduyulu davrandı. Sokak olaylarında halk karşı karşıya gelseydi Allah korusun iç savaş bile çıkardı.' O sözümü kesti. Cezayir başbakanı kendisine söylemiş: ‘Ben Cezayir'de olayların üzerine şiddetle giderek olayları bitirdim.' Başbakan bize, ‘Geziciler 100 kişi sokağa çıkarsa partililer 1000 kişi çıkacak, karşılık verecek.' dedi. ‘Eyvah' dedim, demokrasi durağından artık ayrıldığımızı en net o an anladım, üzüldüm… Avrupa modelinden Cezayir modeline geçiyorduk.”
Zaman