Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Meşhur filozof Solon, kanunları yapar sonra da on sene dünyayı dolaşırmış. Bir gün yolu Sart’a (Manisa-Salihli yakınlarında bir yer) uğramış. Sart Kralı Krezüs, bunu karşılamış… Altın dolu hazinelerini ve muhteşem gördüğü ordularını göstermiş… Bütün güzellikleri ve ihtişamını sergiledikten sonra gururla sormuş: “Söyle bakalım Solon, bu kadar yerler ve insanlar gördün, en bahtiyar kimi buldun?”
Solon bu soruya, hemen “Katon” diye karşılık vermiş. Krezüs “Kimmiş bu?” demiş. Solon, “Romalı bir çiftçi ama müthiş bir komutan!.. Düşmanlar saldırınca, çifti çubuğu bırakır ordunun başına geçer, düşmanı mağlup eder ve hemen köyüne işinin başına döner. Halk ısrarla ‘Katon sen bizim başımıza geç… Kralımız ol!.. Bizi sen idare et!’ diye yalvarır ama o asla kabul etmez ve der ki: ‘Ben bir çiftçiyim. Ben siyaset bilmem, benden kral olmaz. Vatanî görevimi iş başa düşünce yaptım, şimdi esas işime dönüyorum.’ Defalarca böyle olmuştum. Ama Katon milletinin kalbinde taht kurmuş. Güzel bir misal olarak kalmıştır…
Bu sefer Kral Krezüs, “Peki, Peki, ikinci olarak kimi buldun?” diye sorar. Solon: “İki kardeş!..” der. Krezüs, “Bunlar da kim?” diye sorar. Solon, “Bunlar iki köylü… Bayram zamanı, herkes şehre görkemli bayram kutlamalarını kutlamak için erkenden yollara dökülüp giderken, bunlar da anne-babalarını bu neşeli bayram gösterilerine götürmek istiyorlar. Ama kağnı arabalarına koşacakları öküzlerini bir türlü bulamıyorlar. Ne yapsınlar kendileri boyunduruğa geçip ebeveynlerini arabaya bindirerek herkesle bir şehrin yolunu tutuyorlar… Bunu gören halk, “Bu iki kardeş ve hayırlı evlat… Ne güzel örnekler!” diye bunları unutmuyor ve hep misal olarak gösteriyorlar.” der. Ama Krezüs bundan hiç hoşlanmaz; “Solon senin de hiçbir şeyden anladığın yokmuş. Peki bu kadar ihtişama sahip ben neyim söyle bakalım?” der. Solon ise gayet sakin biçimde “Sen şimdi böylesin… Bilmiyoruz sonun ne olacak? Nasıl bir ölümle öleceksin? Halk sana ne diyecek? Şu anda bunlar belli değil. Hüsnü hâtime mühimdir. Şimdilik senin hakkında hiçbir şey söyleyemem” der. Sonra da başka bir ülkenin yolunu tutar…
Krezüs rüyasında biricik oğlunun demir bir silahla öldürüldüğünü görür. Onun için onun bulunduğu yerlerdeki bütün demir silahları kaldırtır. Onu korumaya alır. En güvendiği bir adamının himayesine verir. O günlerde bir canavar insanların mallarına, canlarına ve hayvanlarına zarar verir. Oğlu, “Baba beni hiçbir yere bırakmıyorsun, bu canavarı öldürmek için askerlerinin bâri başında gönder” diye yalvarır. İzin çıkınca korumasıyla canavarı öldürmeye giderler. Ama bir karışıklık olur. Koruması yanlışlıkla prensi öldürür. Sonra da koruyamadım diye onun mezarının başında intihar eder.
Arkasından birileri Krezüs’ün aklına girer, “Pers topraklarını fetheder, hazinelerini de alır gelirsen, artık senden büyük Kral kalmaz” diyerek sefere çıkarır. Perslerin başında da çok zâlim ve güçlü Kurus diye bir kral vardır. Krezüs, çetin bir duvarla karşılaşınca “Geri döneyim… Başkalarıyla anlaşıp gelecek sene fethedeyim” diye geri döner. Kurus da sinsice peşine düşer. Sart’a gelince hücum edip herşeyi ele geçirir. Krezüs’ün ellerini ayaklarını bağlatır. Sonra dağ gibi yığdırdığı odunların tepesine attırır. Alttan ateş verdirip karşısına geçerek seyretmeye başlar. Yukarıda Krezüs, “Solon!… Solon!… Ah Solon!… Sen bana sonun ne olacak demiştim. Haklıymışsın… Sonum işte bu!..” diye avaz avaz bağırmaya başlar… Kurus bu feryatları duyunca, merak edip ona indirtir ve ne demek istediğini sorar. Krezüs, Solon ile olan konuşmalarını anlatır. İşte görüyorsun… Ben kendimi dünyanın en bahtiyar insan sanıyordum ama hiç de öyle değilmiş… Mühim olan, sonumuzun ne olacağı imiş.” der. Kurus da Solon’un sözlerinden etkilenip “Benim sonum ne olur?” diye düşünmüş olmalı ki, Krezüs’ü yakarak öldürmekten vazgeçer. Serbest bırakır ama “Bundan sonra benim kölem olacaksın” der.
Bunları niye yazdım? Bazıları her şey olmuş bitmiş gibi davranıyor. Sanki, bu Kıyamete ayarlı Hizmet bitmiş, yer ile yeksan olmuş gibi bir havada sözler söylüyor hatta iftiralar atıyor. Bile bile bazıları bu zalimlik ve gaddarlıklara dem tutuyorlar.
Hikaye henüz bitmedi. Çünkü Kıyamet kopmadı. Kastamonu Lâhikasında Üstad Hazretlerinin Lâ tezâlü TÂİFETÜN… diye başlayan hadis-i şerifin izahını tekrar bir okumak lâzım… Neredeyse tarihlerini olacakları bildiriyor. “En doğrusunu Allah bilir… Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez” kayıtlarını koyarak ele alışını bir kere daha göz önüne getirelim. Ayrıca bütün cihanda tekrar kendine gelip yoluna devam eden Hizmet'e bir bakalım. Her taraf heyecanla adeta fıkır fıkır kaynıyor. Bize düşen başta ülkemize ve bütün insanlığa hayır dualarda bulunmaktır…