Deprem bölgesinde yakınlarını yitirenlerin en sık dile getirdiği cümlelerden biri "Yakınını kaybetmekten daha zor olan onlara ölü ya da diri ulaşamamak" diyor. Şu ana kadar kaç kişinin kimliksiz gömüldüğü ve kaç kişinin yakınını aradığına ilişkin resmi bir açıklama yapılmadı. Bölgede yakınlarını arayanlara DNA testi yapılıyor. Kimliksiz cenazelerin ve kayıpların bulunması için ne yapılıyor, bölgede çalışma yürüten adli tıp uzmanlarına sorduk.
HER ÖLENDEN DNA ÖRNEĞİ
Adli Tıp Hekimleri Derneği Başkanı ve Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Hilal üç kişilik ekiple deprem bölgesinde inceleme yaptı. Prof. Dr. Hilal, toprağa verilen 5 bine yakın kişinin kimliğinin meçhul olduğunu söyledi. Hilal, iktidarın bu konuda şeffaf davranması ve kayıp olarak arananların sayısını açıklaması gerektiğini belirterek şu bilgileri verdi: Antakya’da kimliği belirsiz gömülenlerin oranı yüzde 10, İskenderun, Maraş, Adana ve Osmaniye’de yüzde 5. Bu bizim gördüğümüz kentler. Yakınlarına ölü ya da diri ulaşamamak çok ağır. Depremin hemen sonrasında savcılıklar beyana göre cenazeleri teslim etmiş. Normalde yakını olsa da DNA örneği alınmalıydı. Hatay ve Adana’da iki aile yanlış cenazeleri teslim almış. O iki kişi sonra hastanede çıkınca durum aydınlandı. Polis ve jandarma ölenleden parmak izi aldı. Bu izlerle yeni tip kimlik kartı ya da pasaportu olanların kimlikleri karşılaştırıldı. En çok kimlik tespiti bu yolla yapıldı. Ama bu tür kimliği olmayan ya da enkazdan geç çıkarılıp parmak izi alınamayan kişiler de çok." Ahmet Hilal bölgedeki izlenimlerini rapor haline getirerek yetkili birimlere sunacağını aktararak “Bu raporda öncelikle bu tür kitlesel olaylarda çalışacak özel ekipler kurulması, bir çalıştay yapılmasını önereceğiz. Adli Tıp Kurumu’nun üniversitelerle işbirliği yapmasını isteyeceğiz. Bir de bu tür durumlarda adli tıp uzmanlarının 5 günde bir değişmesini isteyeceğiz. Onlar da travmatik koşullara maruz kalıyor” dedi.
TESPİTTE GEÇ KALINDI
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Halis Dokgöz de Prof. Dr. Hilal ile aynı ekipte görev yaptı. Dokgöz, bu tür durumlarda yapılan çalışmaya ‘Felaket kurbanlarının kimliklendirilmesi’ denildiğini belirterek şunları aktardı: Bu çalışmada akut evre çok önemli. Kimliklendirme için kritik olan ilk 24 saat bu depremde gerektiği gibi kullanılamadı. Deprem bölgesinde bu kez bu çalışmayı ilk olarak aile hekimi ve pratisyen hekimler yapmış. Normalde adli tıp uzmanları yapar. Normalde kurbanın kan örneğini alıp FTA kartlarına koymak gerekir. Ancak ilk gün geçmişse bu mümkün olmuyor. Bu durumda kemik ve dişten DNA örneği alınıyor. Polis ya da jandarma ise parmak izini alıyor.” Halis Dokgöz, sonrasında yakınlarını arayan kişilerden de örnek alınarak eldeki bu kayıtlarla eşleştirme arandığını belirterek şu bilgileri verdi; Ölen kişinin hayatta olan çocuk, anne ve babadan örnek almak ilk tercih. Eğer onlar yoksa baba ise amca, dede, dayı gibi soydaki erkeklerden kadınsa teyze, anneanneden örnek alınıyor. Üniversitelerden de destek istenebilirdi. Kayıpların bir bölümü ilk dönemde kimlik belirlemeden gömülmüş olabilir. Böyle bir şüphede mezarı açıp test yapılır. Bu daha zorlu bir süreç.”
Cenaze bulduğumuza sevinecek haldeyiz
Depremde kaybolanlardan biri Ayşegül Aşkar. Eşi Cahit Aşkar 23 gündür elinde fotoğrafıyla onu arıyor. Hatay Çağ Apartmanı’nın enkazı önünde bekleyen Aşkar, "Kızım kurtuldu, oğlumu yitirdim. Eşimden ise bir iz yok. Hatay ve çevresindeki tüm hastanelere baktık, mezarlıklara gittik, yok. İki hafta önce eşimin babasından DNA örneği alındı. Halen sonuç bekliyoruz. Kurtarmaya gelmedikleri gibi, kayıp olanları da ararken yalnız kaldık. Artık cenazelerimizi bulup ölülerimize sevinecek hale getirdiler” dedi.