Ahvalnews.com'dan Dicle Eşiyok'a konuşan aileler ve öğrenciler yaşadıklarını anlattı.
Sitede yer alan haber şöyle:
Aileler ve öğrenciler, ana akımda seslerini duyuramadıkları için çoğunlukla sosyal medyadan sorunlarını ve taleplerini dile getirmeye çalışıyor. Bunlardan biri Askeri Öğr.Komitesi @AskeriOgrenci16 adlı hesap. Burada özellikle müebbet ceza alan ve yaşları 18 ila 20 arasında değişen 259 Hava Harp Okulu öğrencisine dikkat çekilmeye çalışılıyor. 3HarbiyeliGençKadın @3kadinharbiyeli hesabında ise; Bakırköy Cezaevi’nde tutulan müebbet hapis hükümlüsü üç Harbiyeli genç kadına dair paylaşımlar yapılıyor: Nimet Ecem Gönüllü, Şüheda Sena Öğütalan ve Nagihan Yavuz.
Ceza alan öğrencilerin bundan sonraki akıbetleri belirsiz. Ancak olası bir siyasi iklim değişikliğinde özgürlüklerine kavuşabilecekleri düşünülüyor ama dışarıda olanların yaşamları da tepe taklak olmuş durumda.
Askeri okul öğrencileri ve aileleriyle buluşarak, darbe sonrası yaşamlarını onların ağzından dinledik.
İlk sözü Mehmet K., alıyor. 2015 yılında Jandarma Astsubay MYO'da askeri öğrenciliğe başlayan Mehmet K. şu anda TIR’lardan yük boşaltıyor, yani hamallık yapıyor. Başından geçenleri şöyle anlatıyor:
“1 Temmuz 2016 tarihinde yaz tatili iznine çıktım. İznimiz 13 Ağustos 2016 tarihine kadar devam ediyordu. Sonra 15 Temmuz hain darbe girişimi meydana geldi. Ben ve okul arkadaşlarım yaz tatili iznindeydik. Yani darbe girişimi ile hiçbir alakam yoktur. Bunun üzerine 31 Temmuz 2016 da 669 sayılı KHK ile bütün askeri okullar kapatılarak 16 binden fazla askeri okul öğrencisi okullarından atıldı ve üniversitelere nakil edildi. Hakkımızda ne bir somut belge ne bir yeniden güvenlik soruşturması yapılmadan, hepimizin elinden şanlı üniformamızı aldılar.
Benim okuldan atılmam yalnızca bu şekilde kalmıyor diğer kamu kurumlarına girmemi de etkiliyor. Örneğin polis olamıyorum. Yeniden asker olamıyorum. Subaylık eğitiminde geçirdiğim süre askerlikten muaf olmama yeterli olmadığından askerlik yaptım. Askerlik sonrası yine iş aramaya devam ettim. Şu anda hamallık yapıyorum. Kimseye muhtaç değilim en azından.”
Cahit B., eczaneden ilaç alırken bile ötekileştirilmekten şikayetçi. Jandarma Astsubayı olmanın ezelden beri ideali olduğunu söyleyen Cahit B., sivil üniversitede okurken sınava girip askeri okula geçmiş. 669 No'lu KHK sonrası okulun kapatılması ile toplu tasfiye olanlardan.
“Bize atıldınız dediler, mezun durumda olan öğrencileri, taahhütlerindeki gibi göreve başlatmayıp alakasız bir diploma verdiler. Ben ve benim gibi ara sınıfta olanları da uygun gördükleri bölümlere naklettiler. Jandarma öğrencilerini Adalet Meslek Yüksekokulu’na yönlendirdiler. Okulum bitti. Mezun oldum fakat iş bulamıyorum. Adalet mezunu ne iş yapar memleketimizde? Hele ki bu kara lekeyle. Gardiyan olamıyorum mübaşir olamıyorum, kâtip olamıyorum, polis olamıyorum, sözleşmeli er dahi olamıyorum. Kamu kurumlarını yani devlet memurluğunu bir kenara bırakalım özel sektörde dahi iş bulamıyorum.
Hangi kapıya gidip durumu anlatsam şüphe uyandırıyorum ve almıyorlar işe. E-devlet üzerinden “669 KHK ile OHAL kapsamında ilişiği kesilmiştir” ibaresi mevcut ve bunu herkes görebiliyor. Eczaneden ilaç alırken bile “İhraç mı oldun?” sorusuyla karşılaşıyorum. Evlenmek istiyorum ona bile engel oluyor. Kim kızını FETÖ’den ihraç edilmiş birine vermek ister ki?”
Ahmet Y.., ise mezuniyetine bir ay kala ihraç edilenlerden. Şöyle anlatıyor yaşadıklarını:
“Bize hiç gitmediğimiz sivil bir üniversiteden üzerinde ''669 KHK kararıyla verilmiştir'' yazılı bir diploma verildi, böylelikle fişlendik. Okulum kapatıldıktan sonra bunalım geçirdim yaklaşık üç ay evden dışarı çıkamadım. Uzak akrabalarım ile aram bozuldu. Sadece kendi ailem kaldı. Diplomamı aldım fakat diplomanın üstündeki ibare “669 KHK kararıyla verilmiştir'' fişlemesinden dolayı iş bulamadım. Tekrar sınava çalışarak makine mühendisliğini kazandım. Baştan okuyorum. Şu an KHK nedeniyle üç yılım boşu boşuna gitti. Tek hayalim üniformamdı, onu da aldılar.”
Bekir M., çocukluğundan beri kurduğu hayallerinin elinden alındığını ve askeri okulda çok başarılı bir öğrenci olduğunu anlatarak başlıyor söze:
“Okulda çok çalışmıştım. Bölükte akademik alanda birinciydim. Emeklerim elimden alındı. Okulum kapatıldıktan sonra bizi mağdur etmediklerini düşünerek okulda okuduğumuz bölümlere göre tercih hakkı verdiler. Fakat o sene yaşadığım ruhsal çöküntü, insanların gözünde kötü bir konuma düşürülme ve üniformamın elimden alınması gibi birçok nedenden dolayı nakil edildiğim okulu okumadım. Benim hayalim elektronikçi olmak değildi. Hayalim astsubay olmaktı.
19. dönem PÖH sınavlarına girdim. Mülakatları geçtim. Asil yedek sıralamasında tüm askeri öğrenciler direk başarısız yazılarak elendi. Aynı şekilde PMYO'ya başvurdum. Mülakatları geçtim. Oradan da eski bir askeri öğrenci olduğum için elendim. Şimdilerde iş arıyorum. Bir yandan tekrar üniversite okumaya çalışıyorum. Hayatım kaymış durumda. İntihar girişiminde bulundum. Hayatım boyunca ne bir terör örgütüne ne de bir cemaate üye oldum. Ben hayatımda kabahatler kanununa göre bile bir suç işlemeyen biriydim.”
Ömer M., kendisini ‘yaşayan ölü’ olarak tanımlıyor:
“Biz bu vatanın öz evlatları, hayalleri çalınan astsubaylar yaşayan ölü haline geldik. Devletimiz bize sahip çıkmadı. Soruşturma yapmadan ilişiğimizi kestiler. Kendi ülkemizde hain olduk. Şehit olmayı göze almış insanlara vatan haini gözüyle bakılması ne demek bilir misiniz? Bizler çok iyi biliyoruz. Son sınıf öğrencisiydim. Bir ay sonra göreve başlıyordum. 15 Temmuz’da gözaltına alındım. 20 ay ceza evinde yattım. 2 Temmuz 2018’de beraat ettim. Bırakın görevi, tazminat dahi vermediler.”
Emin E., bir baba, oğlunun askeri okulda okumasından hep gurur duymuş. Ta ki 15 Temmuz’a kadar. Oğlunun sonraki halini ‘sudan çıkmış balık gibi’ diye tarif ediyor ve şöyle devam ediyor:
“Şoktaydı, hayata dair planları bir anda yok oldu. Kısıtlı imkânlarla okuduğu için aldığı eğitim bursunu nasıl ödeyeceğini düşünüyordu. İş başvurusu yaptığı yerlerde savcılık evrakı temiz olmasına rağmen, diplomadaki “669 sayılı KHK kararı ile verilmiştir” ibaresinden dolayı işe kabul edilmedi. Bir baba olarak oğlumu ezmemek için harçlığını, o uyurken cebine koydum.
Uyuyamaya, strese bağlı mide rahatsızlıkları yaşamaya başladım, doktor tavsiyesiyle antidepresanlar kullanmak zorunda kaldım, annesi hipertansiyona yakalandı, lise öğrencisi olan kız kardeşi kendisini ve eğitimini unutup abisinin, intihar girişiminde bulunması endişesi ile örgün eğitimi bırakıp, abisine destek olmak için geleceğini harcadı. Her şeyimizi oğlumuzun hayata tekrar adapte etmek adına harcadığımız için şu anda hakkımda beş ayrı icra takibi var.”
Makbule D., ise bir anne. Bir askeri okul öğrencisi annesi olarak yaşadıkları acıyı tarif etmenin imkânsız olduğuna inanıyor ve karşılaştıkları haksızlıklar nedeniyle adalete ve devlete inançlarının kalmadığını söylüyor:
“Çocuğumuzun psikolojisi bozuldu, bizler anne babalar olarak çaresiz durumlara düşürüldük. Mezuniyetine 20 gün kala hain girişim sonucu çocuklarımızı hiçbir soruşturma geçirmeden öylece hain ilan edildiler. Üstelik bu vatana yıllarca hizmet etmiş askerin çocuğu benim oğlum. Bilinçli olduğumuz için oğlumuzu hiçbir yapının içine sokmadık. Üniversite puanıyla ve hiçbir torpil olmadan hakkıyla okuduğu okuldan itibarsızlaştırılarak öylece kapının önüne konuldu.
Darbe günü oğlum evdeydi. Hiçbir olaya karışmadı. Elbette o gün okulda olsaydı verilen emirlere o da uymak zorunda kalacaktı. Bu olayda tek yüreğimi ferahlatan bu. Babası da Şırnak’taki görevinden döneli iki gün olmuştu. Babası da o gün evdeydi. Darbeyi televizyondan öğrendik. Haklarımızı asla helal etmedik, etmeyeceğiz. Ben henüz doğmamış olan ilk çocuğumu Siirt’te görev yaparken bir çatışmada karnımda kaybettim. Biz bu ülkeye bedel verdik. Vatan millet bayrak aşkıyla yaşadık ömrümüz boyunca. Ama şimdi hiçbir şeye ne güvenimiz ne inancımız kaldı.”