Hayalleri Hayatlarına Sığmayanlar

Samanyoluhaber.com yazarlarından Harun Tokak, bu haftaki yeni yazısında muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hayata geçirdiği evrensel Ramazan sofralarını kaleme aldı.

SHABER3.COM


Hayalleri Hayatlarına Sığmayanlar

Onsuz ilk ramazanı idrak ediyoruz.
Evrensel ramazanları onunla tanımıştık.
Onun hayalleri ile beslenmiş, onun hayalleri ile büyümüştük.
Hocaefendi’den söz ediyorum.
Fethullah Gülen Hocaefendi’den…
Artık aramızda değil.
Lakin hayalleri ile hep aramızda.
Gökler gibi engin hayalleri vardı onun.
Ömrü o hayalleri hayata geçirmekle geçti.
Cami pencerelerinde, tahta kulübelerde kurduğu hayallerle yeni bir dünya kurdu.
Anadolu insanın hayallerini sonsuz ufuklara taşıdı.
Önce Tepecik’te küçük bir evle başladı işe.
Zamanla o evler on binleri buldu, yüz binlere ulaştı.
İlk öğrenci kampını Buca’nın dağlarında kurdu.
 Sonra dünyanın her yerinde kamplar kurulmaya başladı.
Anadolu’da yurtlar açtı, okullar açtı, üniversiteler açtı.
Bütün dünya o ilim ve irfan yuvalarından nasibini aldı.
 Yetmedi, sofralar kurdu.
 İbrahimi sofralar…
 İbrahim’in evlatlarını bir araya getiren sofralar.
 Evrensel Ramazan sofraları.
 İlk sofra 1995 Ramazan’ında Polat Rönesans’ta kuruldu.
O gün ben de oradaydım.
Dev avizelerin aydınlattığı salon; bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, parti genel başkanları, patrikler, metropolitler, yerli yabancı basın mensupları, sanatçılar, bilim adamları, din adamları, iş adamlarıyla lebalep doluydu.
Tatlı bir ney sesi salonu dolduruyor, gönüllere bambaşka bir neşe katıyordu.
Birbirlerine hep uzaktan bakan, günde beş defa ezan sesi duysa da bir defa olsun camiye yolu uğramayan, teravihlerdeki coşkuyu görmeyen, ömründe bir kere bile iftar sofrasına oturmamış olanlar da oradaydı.
Memduh Bayraktaroğlu o iftarı Akşam gazetesindeki köşesine taşıdı:
“Bu ülkede nefes alıp veren herkes kabul etmeli ki bu ülkede bir Fethullah Hocaefendi gerçeği var. Bu gerçek, bir çığ gibi büyüyor. Beni Cengiz Çandar’larla, Gülay Göktürk’lerle, Hilmi Yavuz’larla aynı yerde buluşturabilen bir gerçek bu. Adına insan sevgisi deniliyor.”
O akşamki mesaj şuydu: “Evrensel Ramazan günleri başlıyor.”
O günden sonra Ermeni Patrikhanesi, Ortodoks Patrikhanesi ve Musevi Hahambaşılığı da kalabalık gruplara iftar sofraları kurmaya başladı.
Sonraki yıllarda “Evrensel Barışa Doğru” iftarları, dünyanın önemli merkezlerine de taşındı.
İftar sofraları, unutulmaya yüz tutmuş barış medeniyetinin ilk kıvılcımlarını tutuşturdu. Asırlarca bir araya gelemeyenler, iftar sofralarında buluşuyor; küllenen bir kültürün alevleri harlanıyor Ramazan akşamlarında. İftar topları sevgi ve barış için patlamaya, mahyalar da, aydınlık bir dünya için ışıldamaya başlıyordu.
Hocaefendi’nin fikir ve düşünce hamleleri arka arkaya geldi.
1998’in soğuk bir şubat günü…
 İstanbul’dan kalkan uçak, Hocaefendi’yi de alarak Roma’ya doğru havalandı.
İtalya’da, Hocaefendi’yi Vatikan Büyükelçisi Altan Güven karşıladı
“Türkiye Müslümanlığı” kavramını ilk defa kullanan Hocaefendi’nin, bir milyar mensubu olan Katolik Hristiyan dünyasının dini lideri Papa II. Johannes Paulus’la buluşması, “Batı ile İslam dünyasının çatışması kaçınılmaz” tezinin hâlâ etkisini sürdürdüğü bir dönemde olması oldukça önemliydi.
Onun için dünya gözünü bu görüşmeye çevirmişti.
Hocaefendi, Papa’ya Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Türkiye’ye davet mektubunu sundu.
 Dünya barışı için iş birliği yapabileceklerini söyledi.
 Kudüs, Urfa gibi üç din içinde kutsal olan şehirlerde İbrahimi Dinler Üniversiteleri kurularak barış ve bilim üssü adaları oluşturmak…
 Dünyanın büyük merkezlerinde insanlığın ortak problemlerinin çözümü için birlikte konferanslar düzenlemek…
 Muhtemel medeniyetler çatışmasına karşı dalgakıranlar oluşturmak….
 Gibi konular konuşuldu.
Papa 2.  John Paul ve Hocaefendi buluşması, yıllardan beri konuşulan dinler arasındaki diyalog görüşmelerinin kamuoyuna en somut yansıması oldu.
Asırlardan beri ilk defa bu düzeyde bir görüşme gerçekleşti.
Vatikan dönüşü, Hocaefendi’yi Atatürk Havaalanı’nda karşılayanlar arasında ben de vardım.
 Bu tarihi buluşma, Türkiye ve dünya basınında geniş yankı uyandırdı. Başta Hürriyet ve Zaman olmak üzere, Türkiye’de yüksek baskılı gazeteler bu görüşmeyi birinci sayfalarından duyurdu.
Pek çok yazar bu tarihi görüşmeyi köşelerine taşıdı.
Cengiz Çandar, Hocaefendi’nin uluslararası bir aktör haline geldiğini yazdı.
Ertuğrul Özkök, “Bütün bunlar, din adamlarının uluslararası ilişkilerde giderek etkin bir rol oynamaya hazırlandığını gösteren işaretlerdir,” dedi. (Hürriyet, 6 Şubat 1998).
Hadi Uluengin “tarihi bir görüşme” sözleriyle köşesine taşıdı:
 “Mümtaz din adamı, “İslâmî tehlike” fobisinin yaşandığı ve “medeniyetler çatışması” teorisinin rağbet gördüğü bir dönemde, zaten daha önce ülkemizdeki Hristiyan ve Musevi ruhbanlarla bir araya gelerek başlattığı hoşgörü ve diyalog arayışını bu kez Papa’yla temas sağlayarak en üst seviyeye çıkarttı. Yalnız Türkiye çapında değil, evrensel planda bir buluşma gerçekleştirdi.” (Hürriyet, 10 Şubat 1998).
Bütün bu yazılanların ortak teması şuydu:
“Çoktandır büyük düşünmeyi unutmuştuk…”
Vatikan dönüşü Hocaefendi İstanbul’da Kudüs Sefarad Hahambaşısı Eliyahu Bakshi Doron ile görüştü.
Hahambaşı, “Önümüzdeki yıl Papa Kudüs’ü ziyaret edecek” dedi, “Fener Rum Patriği Bartholomeos da gelecek. Bu tarihi ziyarette sizin de olmasını arzu ediyorum.
Ard arda gelen bu anlamlı hamleler üzerine Mehmet Ali Bulut, köşesinde şu tespitte bulundu;
 “Bazı kelebekler en parlak ışığa yönelirler. Ben de öyle yaptığıma inanıyorum. Ve Bediüzzaman’ın yaktığı çerağı en aydınlık buldum. Öyle hissettim. Çoğu insan o ateşe düşüp yandı. Fakat Fethullah Hoca, kendisi de bir kandil olduğu için çerağa düşünce tutuşup alev aldı. Ve o ışığın feyzi ile kendisi dahi parıldayan bir ayine oldu. Ona bakışım budur.”
Ahmet Turan Alkan büyük heyecan duyanlardandı…
“Bu görüşmede Hocaefendi tarafından teklif edilen ve üç İbrahimi dinin ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir Harran Üniversitesi fikrinden heyecan duymayan bir insaf sahibi tahayyül edilebilir mi?
Kuvveden fiile geçmesi bir yana, tasavvuru bile İbrahimi bir nükte değil mi? Ve bu üniversite günün birinde teşekkül ederse, isminin Hazreti İbrahim’e izafe edilmesi o büyük ruhu şad etmez mi? (Zaman Gazetesi: 11 Nisan 1998)
Hocaefendi, büyük hayalleri olan bir insandı.
Lakin sınırlı bir hayata sınırsız hayaller sığmıyor.
Beş-altı yıl önce birkaç arkadaşımız, Hocaefendi’ye “Yarım kalan bir hayaliniz var mı?” diye soruyorlar.
Hocaefendi, o günlerde İbrahimi Dinler Üniversiteleri’nin İslami versiyonu vazifesini üstlenmeye hazırlanan Respect School’dan söz ediyor.
“İyi bir proje ama henüz yolun başında” diyor. “Ona destek olsanız...”
Çağımızın ilim ve irfan ocağı olan Respect School, işte bu yarım kalan hayali gerçekleştirmek için yola çıkıyor.
Allah için yola çıkanlar da yolda kalmıyor. Allah onlara yeni yol arkadaşları veriyor.
O yol arkadaşlarından biri de Pennsylvania’nın Bethlehem kasabasında yaşayan Bruce Marold’dur.
Asıl mesleği bilişim teknolojisi olan Marold, annesini kaybettikten sonra tamamen yalnızlaşıyor.
Yalnızlığını gidermek için evine kediler alıyor.
Felsefeye merak sarıyor.
 Batı felsefesini derinlemesine inceliyor. Evine yakın olan bir ruhban okulunda ders vermeye başlıyor.
Felsefe okumaları esnasında İslam dinini öğrenmeye ve Kur’an-ı Kerim ile İncil’i karşılaştırmaya karar veriyor. Ruhban okulundan arkadaşı Walter Wagner, o esnada Respect School’da Rektör Yardımcısı olarak çalışmaktadır.
Walter onu Respect School’un direktörü Süleyman Eriş’le tanıştırıyor.
 Bruce Marold, daha ilk görüşmede Kur’an-ı Kerim öğretme karşılığında Süleyman Bey’e 20 bin dolar para teklif ediyor.
 Süleyman Bey, “Zaten işimiz bu” diyor ve para teklifini kabul etmiyor.
 Bruce Marold, kısa sürede Kur’an’ı öğreniyor ve okula 40 bin dolar bağışta bulunuyor.
 Respect School’da Batı felsefesi ile ilgili dersler vermeye başlıyor.
Respect School’un Müslüman olan, olmayan kesimler için dünya barışı ve kardeşliği yolunda çok önemli olduğunu her fırsatta etrafına anlatıyor. Her yıl yüklü miktarlarda bağışlarda bulunuyor.
Özellikle Ramazan’daki iftar programlarını çok beğendiğini söylüyor.
Hocaefendi'nin gökler gibi engin hayalleri vardı.
O’nun hayalleri, onun vizyonu, sevgi ve barış dolu bir dünya için ilham vermeye ve insanları bir araya getirmeye devam ediyor.
Respect School gibi projeler yarım kalan hayallerini tamamlıyor.
Gelecekte, bu hayallerin daha da büyüyerek, insani değerler etrafında şekillenen yeni bir sevgi medeniyetini inşa edeceğine inanıyorum.
Onsuz ilk Ramazan’ı idrak ediyoruz.
“Evrensel ramazanları onunla tanımıştık.
Onun hayalleri ile beslenmiş, onun hayalleri ile büyümüştük.
Artık aramızda değil.
Lakin hayalleri ile hep aramızda.
Hocaefendi geride mal mülk olarak miras bırakmadı.
 Bir davasını bir de yarım kalan hayallerini...
Yarım kalmış hayaller, bir yüktür insanın omuzlarında.
Arkadan gelenler yarım kalan hayalleri tamamlar.
Onların yarım bıraktıklarını da bir sonrakiler…
Neylersin ki bazı insanların hayalleri hayatlarına sığmıyor.





<< Önceki Haber Hayalleri Hayatlarına Sığmayanlar Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER