-Hidayet Karaca sloganlarla uğurlandı ama bugün koridorlar boş, salonda aileler var sadece… Tüm bunlarla beraber yalnız kaldığınızı hissediyor musunuz? Kırgınlıklarınız var mı?
-Haklı olmanın verdiği gücü hissediyorum. O yüzden bazı şeylere takılmamak gerekiyor, takılırsanız yolda kalırsınız. Benim için önemli olan bu. Küskünlüklerimiz olmamalı, yürüdüğümüz yoldan emin isek küskünlüklerimiz olmayacak. Ama elbette şu da var. Biz Can Dündar tutuklandığında çok sahip çıktık, yazarlar Silivri Nöbetine gittiler ama onlar bunu yapmadı. Umut nöbeti devam etmiyor. Kendilerini entelektüel olarak adlandıran, hiçbir şeyden korkmadıklarını,gazeteciliği savunduklarını, ifade eden bir güruhun aslında içi boş bir balon olduğunu gördük.
“İNSANLARDAN BİR ŞEY İSTEMEDEN AYAKTA DURMAK İSTİYORUM”
-Bir buçuk yılı aşkın bir süredir bir kadın ve bir anne olarak zor günler geçirdiğinizi tahmin etmek zor değil. Çocuklarınız nasıl etkilendi yaşananlardan, sizin hayatınızda neler değişti?
-Çocuklar bu süreçte çok etkilendi . Emin daha 11 yaşında, Sıdkı ise tam üniversite sürecinde bunu yaşadı. Halen devam ediyor. Babaları her noktada açığımızı tamamlayan, çocukları ile birebir çok ilgilenen bir babaydı. O yüzden çok etkilendiler. Sıdkı “ bir tarafım yarım” diyor. Ben de çok zorlandım. Sudan çıkmış balığa döndüm. İnsanlardan bir şey istemeden ayakta durup bu süreci bitirmek istiyorum.
“BABAM GİBİ KOKACAK MIYIM?”
– Küçük oğlunuz Emin olayları nasıl yorumluyor? Kızgın mı, küskün mü?
-Anlayamıyor yaşananları yaşı itibariyle. Babasını kaybetme korkusu da yaşıyor. Silivri’ye kapalı görüşe gitmek istemiyor. Ben ısrarcı olunca “babamı öyle görmek istemiyorum” dedi. Açık görüşte görmek istiyor. Geçen gün çok duygulandım. Emin geçtiğimiz günlerde evde babasının pijamasını giydi ve kaç gündür o büyük pijama ile geziyor. Evin içinde onunla geziyor ve gece yatarken onunla yatıyor. “Anne babam gibi kokacağım değil mi?” dedi. O anda sadece yutkundum.
“AHİRET İNANCIM DAHA DA KAVİLEŞTİ”
– Neleri özlüyorsunuz?
-Özlediğimiz çok şeyler var ama bir de hasretle beklediğimiz mahşer var. Benim ahiret inancım daha fazla kavileşti bu süreçte. Buradaki mahkemelerde ne kadar çözülürse çözülsün bizim bir buçuk senemizi geri getirme ihtimali yok. Pazar günleri çok kötü oluyoruz. Pazar çok hüzünlü geçiyor. Herkes ailesiyle birlikte neşe içindeyken…
“EN ZOR GÜN O GÜNDÜ, HAYATIMIN EN BÜYÜK DARBESİNİ YAŞADIM”
– Tüm bu yaşadıklarınızda sizi en çok üzen ve etkileyen olay neydi?
-Bir seneye yaklaştı. Hidayet Bey’in o gün tahliye olup da alamadığımız gün ben hayatımın en büyük darbesini yaşadım. O gün eve dönerken çok yıkıldım. O gün anladım ki Türkiye’de hiç kimsenin garantisi yok. Hukukun işlemediğini, adaletin olmadığını bir kez daha gördüm. Tahliye kararı veren hakimler bile hapse girdiler.
– Elbette maddi açıdan da sıkıntıları beraberinde getirmiştir bu süreç…
-Şuan annem yanımda kalıyor. Ailem destek oluyor. Ben Hidayet Bey cezaevine girdiğinde de ‘Sakın sen üzülme, benim 500 lirayla da gerekirse geçinebileceğimi biliyorsun’ dedim. Benim için zaten zorunlu ihtiyaç dışında her şeyin boş olduğu bir dönem…
-Sadece bizimle konuşmak için, belgesel için 23 saat uçakla geldiler. Olan biteni anlayamıyorlar. Demokrasinin bu şekilde örselenmesini anlayamadıklarını ifade ediyorlar. Pazartesi 3 saat röportaj yaptık, salı günü bizimle Silivri ye geldiler akşama kadar beklediler. Şu ana kadar ne Cumhuriyet Gazetesi’nden ne Hürriyet Gazetesi’nden ne de “demokrasi gazeteciliğini savunuyoruz” diyen hiçbir kimseden bu desteği görmedik. Daha önce de Japonya’dan gelen gazeteciler, “Bu haber Japon halkına ulaşak. Fakat tüm dünyaya duyurmak isterdik” diye özür dilemişlerdi.
– Silivri’de neler yaşıyorsunuz, hüzünlü mü geçiyor?
-Silivri’ye her hafta tesbihlerimizi alıp ailecek gidiyoruz. 80 yaşında kayınpederimin gözü görmüyor, kulağı duymuyor, yürüyemiyor. Kayınvalidem’in bu süreçte beynine pıhtı attı, hastanelerde yattı ama buna rağmen her hafta oğullarını görmeye gidiyorlar. Silivri’nin ileride çok filmleri yapılacak. O kadar çok hikaye var ki… Çok büyük çileler var, daha hiç ağlayan görmedim, ayılıp bayılan görmedim, çok ilginç. Duanın gücü diyorum ben…
*Doğan Bey mahkeme devam ediyor, neler yaşandığını sizden de öğrenebilir miyiz?
-Bu dava İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010 yılında başlattığı ve sonra karara bağladığı bir dava dosyasının tahlilidir.
Aslında burada Hidayet Bey'in yanında oturması gereken insanlar, İstanbul 11 Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkan ve üyeleri…
Tahşiyecileri, Hidayet Bey yada buradaki polisler mağdur etmemiş ki, kararı veren mahkeme mağdur etmiş. Şu anda bu davada bir mahkeme kararının tahlili ve yargılaması yapılıyor, ama mahkeme kararının tahlili ve yargılaması yapanlar mahkeme heyetini buraya getirememişler, kim elinin altındaysa kimden intikam almak istiyorsa onları getirmişler.
Bir polis, bir emniyet müdürü ağzıyla kuş da tutsa Cumhuriyet Savcısı’nın imzası olmadan bir soruşturma başlatamaz. Soruşturma numarası veremez. Bu soruşturmayı başlayan Cumhuriyet Savcısı nerede?
Madem bu tahşiyeciler mağdur, bu yargılamayı yapan tutuklama kararını veren 11 Ağır Ceza Mahkemesi nerede? Üyeleri başkanı, heyeti, hiç biri yok.Polis dediğiniz insan bir emir eridir, verilen emri yerine getirir madem bu insanlar bundan dolayı yargılanıyor, o zaman onlara bu emirleri verenlerin de burada olması lazım ama amaç o olmadığı için..
Amaç burada sadece ve sadece polislere dönük olduğu emri verenin de hidayet karaca olduğu düşünüldüğü için halbuki burada kendilerine de saygısızlık yapıyorlar, Hidayet Karaca kimdir ki Cumhuriyet Savcısına soruşturma açsın, ağır cezaya talimat verip yargılamayı yaptırsın müthiş bir çelişki var mahkeme kendisine saygısızlık yapıyor.. 14. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti aslında Türk adalet sistemine saygısızlık yapıyor. Bu demektir ki yarın bu dosyada yargılanacak. Bunun önünü açıyorlar şuanda.
"SAMANYOLU BİTTİ, YAYIN BİTTİ AMA KİN BİTMEDİ"
*Hidayet Karaca olayında farklı bir durum var gibi... Yani örgütler, polisler, isimler... Hidayet Karaca davasında neden farklı bir tutuklama yaşanıyor?
-Hidayet Karaca simge. Asıl olan Samanyolu yayın grubunun yayın politikası, yargılanan aslında o.
Siz neden bu haberleri yaptınız, siz neden hükümete muhalifsiniz (ankaradaki savcı direk bunu sordu Serdar Coşkun, direk bu soruyu sordu niye hep muhalif yayın yapıyorsunuz)
Samanyolu yok artık, yayın bitti, kurum bitti, 800 çalışan dağıtıldı, ama kin bitmedi.
*Peki bu davalar nasıl devam edecek böyle sürüp gidecek mi?
-Mahkeme heyeti gerçek anlamda ne bizi dinliyor, ne sanıkları dinliyor. Mahkeme heyeti tamamen geçiştirmek üzere bir an önce amaca ulaşmayı istiyor.
Mahkeme heyetinin görevi bu olduğu için söylenen sözlere kulaklar tıkalı, göstermeye çalıştığımız belgeleri görmüyorlar gözler kapalı...
Heyet tek bir şeye şartlanmış durumda kararı verecek. Bunu her hal ve şartlarından her hal tavırlarından anlıyorsunuz siz konuşun anlatın bitsin artık ben hükmümü verecem.
"BİZİM ARKAMIZDA JOE BIDEN'IMIZ YOK"
*Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verilen karar emsal teşkil edebilir mi?
-Yok... Bizim arkamızda Joe Biden’ımız yok… Biden Sıdkı Karaca’ya "senin baban bir kahramandı" deseydi biz de bugün dışarıda olurduk.
Rotahaber