Ahwalnews'in açıklamalarına göre Fitch’in bu duyurusu Türkiye’nin ekonomisinden sorumlu olan Erdoğan’ın damadı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Twitter hesabından attığı ve Türkiye ekonomisindeki krizin aşıldığına ilişkin bir dizi mesajla aynı saatlere denk düştü.
Ve Türk devletinin derecelendirme için para verdiği tek uluslararası rating şirketi olan Fitch’in tespitleri, Türkiye’deki işvereni olan Albayrak’ın yaptığı açıklamaların tersine, finans sistemindeki sorunların önümüzdeki yıl daha da büyüyebileceği yönündeydi.
Üstelik Fitch, bu kötüleşmenin Türk bankacılık sistemindeki şeffaflığı tehlikeye düşüren BDDK’nın bir dizi ‘batık kredi saklama düzenlemeleri’ne rağmen yaşanabileceğini söyledi.
Bankacılık sektörünün kısa süre önce tamamlanan 9 aylık bilanço açıklama sezonu sonrasında ortaya çıkan veriler, kurumların dövizli kredilerinde sorun olmadığını sorunlu kredilerin neredeyse tamamının TL bazında açılan kredilerden kaynaklandığını gösteriyor. Şaşırtıcı ve aynı zamanda şüphe uyandıran bir durum.
Doların yüzde 40’tan fazla değer kazandığı binlerce şirketin döviz borçlarındaki artış nedeniyle konkordato ve yeniden yapılandırma istediği Türkiye’de açıklanan bu rakamlar Türk bankacılık sisteminde batıkların gizlendiği imajı oluşturuyor. Şüphesiz bu, Hükümet’in yaz aylarında Türk Ticaret Kanunu’nda yaptığı temel bir değişiklikle uyumlu bir sonuç.
Geçtiğimiz aylarda alınan bir kararla, döviz kurlarındaki artışın şirketler ve dolayısıyla onlara borç veren bankaların batıklarını artırmaması için dövizli kredilerin cari fiyat yerine, alış kurundan muhasebeleştirilmesine olanak tanındı. Böylece piyasa fiyatlarına göre krediden kaynaklı kur farkı zararı şirketleri batırmış olsa bile, kâğıt üzerinde bu batık engellenmiş oldu.
Ancak bu kesin bir çözüm değil. Dövizli kredilerin ödeme vakti geldiğinde ortaya çıkan kur farkı zararları bir şekilde şirketlere ve oradan da bankaların bilançosuna yansıyacak.
Yani Türk devletinin yaptığı, yüz milyarlarca dolar döviz borcu olan özel sektörün bir anda batmasını engelleyip, bunu zamana yaymaktan öte bir operasyondan başka bir şey değil. Fitch de bu konuya dikkat çekerek bankaların kendisine ek bilgi vermesi gerektiğini belirtiyor.
Öte yandan dövizli kredilerdeki batıklar AKP iktidarının gerçekleştirdiği bir dizi kalem oyunuyla örtülse de, açıklanan bilançolar yine de pek iç açıcı değil. Türk bankacılık sisteminin aktiflerinin yüzde 85, kredilerinin yüzde 84 ve mevduatının yüzde 91’ini oluşturan 10 büyük bankanın verileriyle yapılan hesaplamalar bunun ispatı.
Söz konusu bankaların donuk alacaklar, yakın izlemedeki krediler (en az 90 gündür ödenmeyen) ve standart krediler içinde olup yeniden yapılandırılanlar dâhil sorunlu kredi stoku Eylül sonunda 324 milyar TL’ye ulaştı.
Eylül sonu dolar kuruyla bu rakamı tüm sektör için hesaplarsak sorunlu kredi tutarının 65 milyar dolara ulaştığı ortaya çıkıyor. Ve elbette TTK’da yapılan değişiklikle saklanan dövizli krediler hariç. Onlar da eklendiğinde en iyi ihtimalle 100 milyar doları aşan bir sorunlu alacak tutarı olması olası.
Söz konusu rakam toplam krediler içinde sorunlu kredilerin oranının yüzde 13.7’ye yükseldiğini gösteriyor. Aynı zamanda Türk mali sisteminde çalkantıların başladığı Mart 2018 sonuna göre 115 milyar TL’lik sorunlu kredi artışını temsil ediyor.
Mart sonunda sorunlu kredilerin toplamı 215 milyar TL, toplama oranı ise yüzde 12.4’tü. Eylül sonunda sorunlu kredilerin toplama oranı ortalama yüzde 13.7 olsa da, bazı bankalarda her 100 liralık kredinin 20 TL’sinin sorunlu alacaklar içinde yer alması büyük bir ‘zombi banka’ probleminin de olduğunun ispatı.
Ki, aynı ölçütler doğrultusunda bugün İtalya, Fransa ve İspanya’daki bazı bankacılık devlerine de benzer şekilde ‘zombi banka’ yakıştırılması yapılıyor.
Diğer taraftan kredilerin yüzde 13.7’sinin sorunlu olması tek başına bir şey ifade etmeyebilir. Sorunun ciddiyetini göstermek açısından biraz daha somut bir veriye ihtiyaç duyulabilir. Sorunlu alacakların özsermaye yani banka patronlarının yatırdığı paraya oranı bu aşamada daha doğru bir karşılaştırma imkânı sağlayacaktır.
Çünkü bir bankanın zararının özsermayeyi aşması, yurtdışında olduğu gibi Türkiye’de de önemli bir kıstas. Hatta böyle bir tabloda bankaya el konması gündeme gelebiliyor.
Böyle bir bakış açısıyla bakıldığında Türk bankacılık sektörünün durumundaki değişim son dönemde piyasalarda yaşanan iyimserlikle pek örtüşmüyor. Elbette ki tüm sorunlu krediler batacak anlamına gelmiyor ama ekonomideki durgunluk faiz ve dövizdeki artışların büyük bölümünün kalıcı olması gibi etkenler şu anda sorunlu olup da batık yani kesin zarar kabul edilmeyen kredilerin önümüzdeki dönemde kurtarılacağına ilişkin umutları da azaltıyor.
Bu perspektiften bakıldığından Türk bankacılık sektörünün sorunlu kredilerinin toplam özsermayeye oranı yüzde 97’ye ulaşmış durumda. Oran son 6 ayda 17 puan arttı. Özellikle bazı bankalarda durum çok kritik ve potansiyel zarar içeren varlıklar patronların koyduğu sermayeyi büsbütün yutmuş durumda.
Yukarıdaki rakamlar Türk bankacılık sistemindeki 10 büyük bankanın yarısının sorunlu kredilerinin özsermayelerinden fazla olduğunu gösteriyor. Kalan beş tanesinin de üçü tehlike sınırına çoktan yaklaşmış. Bu kredilerin bir şekilde sağlıklı hale getirilmesi sağlanamazsa Türk bankaları için geride kalan seçenek yeniden sermayelendirme, yani patronların ek para koyması ya da el konulma gibi gözüküyor.
Belli ki AKP Hükümeti’nin kıt kaynaklara karşın, satılmayan konutları alıp karşılığında müteahhitlerin kredi borçlarını bankalara yatırmak gibi ‘dahiyane’ fikirlerinin temeli bu ürkütücü tablodan kaynaklanıyor.