Tarih, 5-7
Mart 2003. Yer,
İstanbul Selimiye Kışlası. Birinci
Ordu Komutanlığı karargahında
Balyoz Harekat Planı’yla ilgili tatbikat toplantısı yapılıyor.
Söz sırası, Beşinci
Kolordu Komutanı Korgeneral Şükrü Sarıışık’ın:
“Aldığımız istihbarat ve yaptığımız değerlendirmelere göre, İstanbul’da yaklaşık 200-210 bin, İzmit’te 21 bin, Adapazarı’nda 12 bin olmak üzere toplam 240-250 bin kişinin irticai ve bölücü unsurlara
destek verebileceği değerlendirilmektedir. Özellikle İstanbul ve
Güneydoğu Anadolu bölgesindeki olaylara
İsrail örneğinde olduğu gibi kesin, süratli ve sert tedbirler alınmadığı takdirde, bilhassa irticai olayların
ülke geneline yayılma ihtimali mevcuttur.”
Birinci Ordu Komutanı
Orgeneral Çetin Doğan söz alıyor. Korgeneral Sarıışık’ın görüşlerine katıldığını belirttikten sonra stratejinin adını koyuyor:
Tepelemek!
Orgeneral Doğan diyor ki:
“Toplumsal olaylarda artık acıma, bilmem ne yapma filan yok. Bayrak açmış adamlar.
Yeşil bayrakla dolaşan insanlara karşı öyle tavizdir, bilmem nedir efendim, dağılınız bilmem ne, dağılma değil toparlanma var, tepeleme var, başka bir şey yok.”
Bir
komutan söz alıyor.
Başında asker olmadığı için MİT’e artık güvenemediklerini, oysa 12
Eylül’de durumun farklı olduğunu belirtiyor:
“
12 Eylül harekatında listeleri elimizde hazır bulduk. Hazır bulmamızın altında yatan neden, Milli
İstihbarat Teşkilatı’nın başında askerin bulunmasından kaynaklanıyordu. Bugün ben bu listeleri sağlıklı bulup bulmama konusunda şahsen endişe taşıyorum.”
Bir
kurmay subay söz alıyor:
“Ülke 12 Eylül
darbesi ile sütliman haline geldi. Şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Bana göre yapılacak en kolay hareket tarzı, 12 Eylül gibibir harekatın baştan itibaren organize edilmek suretiyle, bir anda söndürülmesine imkan sağlar diye düşünüyorum.”(*)
Tarih, 30
Mayıs 2003.
MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’un ağzından,
Cumhuriyet gazetesi
Ankara temsilcisi Mustafa
Balbay günlüğüne şu notu düşüyor:
“Eğer (kaynak) mektuplarsa, bize de geliyor. İstanbul’dan, Birinci Ordu’dan geliyor. Oraya baksan. Birinci Ordu’da her şey hazır. İhtilale hazırlanıyorlar.”(**)
Ama ihtilal olmuyor.
Darbe suya düşüyor.
Neden?
Anlaşılan o ki, Birinci Ordu Komutanı
Orgeneral Çetin Doğan’ın altı sessiz sedasız boşaltılıyor. Bu operasyonun perde arkasındaki mimarı ise, yine öyle anlaşılıyor ki, zamanın
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi Özkök...
Tarih, 15
Kasım 2003.
Komuta kademesinde,
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un başını çektiği
Sarıkız darbe planıyla ilgili gelişmelerin yaşandığı günler.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
Özden Örnek, darbe tertiplerini de içeren günlüklerine Orgeneral Özkök ve Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Doğan hakkında şu notu yazıyor:
“Şura’da
Genelkurmay Başkanı hiç konuşmayacak, buna mukabil bizleri konuşturarak, aynen Çetin Doğan’ın durumuna düşecektik.”
Özkök Paşa ne yapmıştı?
Çetin Doğan Paşa’yı hangi duruma düşürmüştü? Kontrpiyede mi bırakmıştı? Ya da ilginç kurmay manevralarıyla, fazla konuşkan ve atak olan Birinci Ordu Komutanı’nın usul usul altını mı oymuştu?..
Tarih, 20 Ocak 2010.
Milliyet yazarı
Fikret Bila,
Hilmi Özkök Paşa’yı konuşturmak istiyor. Ancak
emekli Genelkurmay Başkanı, “Ben söyleyeceklerimi söyledim, şimdi artık bahçede
torun kovalıyorum” demekle yetiniyor.(***)
Ve bir soru:
Acaba Genelkurmay da Hilmi Özkök Paşa’nın bu konuyla ilgili olarak suskunluğunu korumasını kendisinden rica etmiş olabilir miydi?..
Balyoz yazılarının üçüncüsü yarın.