Hasan Cemal'in t24.com internet sitesinde yayınlanan yazısında Türkiye'de yaşanan demokrasi katliamını analiz etti. İşte Cemal'in değerlendirmesi
Hangi birini yazayım?
115 gazetecinin sarı basın kartlarının devlet tarafından iptalini mi yazayım?
Başbakan Yıldırım, devlet tiyatrolarında sadece Türk yazarlarının oyunları oynanacak demiş...
Yine Yıldırım çözüm mözüm yok diye konuşmuş...
Hangi birini yazayım?
Kamudan atılanların sayısı 50 bini aşmış durumda.
Üniversitelerdeki tasfiye 3 bine yaklaşıyor.
Akıl alır gibi değil!
Devlet alenen el değiştiriyor.
FETÖ'cü darbe temizliği, korkunç bir ‘cadı avı’na dönüştü.
Ama el kol bağlı seyrediyoruz.
Çünkü ses çıkarabilen, anında FETÖ'cü damgası yiyor alnına.
Hangi birini yazayım?
Saray’da yapılan Adli Yıl açılış törenini mi?
Saray’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ayakta karşılayan, konuşmasını ayakta alkışlayan, salondan ayrılırken hep birlikte ayağa kalkan yargıçları mı yazayım?
Ne dersiniz?
Yoksa konuşması önceden yazılı dağıtılan Yargıtay Başkanı’nın konuşmasının Atatürk ve masumiyet karinesi bölümlerini kürsüdeyken es geçmesini mi yazayım?
Ya da Saray’da, adli yılın açılış töreninde hızlanın diye yargıya ayar çeken Erdoğan’ı mı?
Yargı bağımsızlığı darbe yiyor diye mi yazayım?
Güçler ayrılığı güme gidiyor diye mi yazayım?
Yargı Saray’ın emrinde diye mi yazayım?
Saray’ın yargıçları diye mi yazayım?
Kim bilir kaç kez bu konulara değindim, kaç kez bu konuları eleştirdim.
15 Temmuz sonrasında da ara verdiğim söylenemez.
Sadece üslubumu bir ölçüde yumuşattım bir süredir.
Ama meselenin özünde değişen birşey yok.
Çünkü Erdoğan’ın değişmesi çok uzak bir ihtimal.
Erdoğan bu memlekette iktidar dizginlerini Saray’da toplamaya devam ediyor, kararlılığında herhangi bir gevşeme olduğunu sanmıyorum.
Anlaşılan o ki, 15 Temmuz bu bakımdan Erdoğan’ın deyişiyle Allah’ın bir lütfu oldu.
Yargıdaki, askerdeki, polisteki, üniversitedeki, idaredeki tasfiyeler 50 bini geçmiş durumda.
Bir başka deyişle:
Devlet el değiştiriyor!
Saray gitgide tek iktidar odağı haline geliyor.
Bu konuyu da o kadar çok yazdım ki!
Ne yazayım o zaman?
Kılıçdaroğlu’nun Saray’a, yargıya dönük haklı eleştirilerini mi?
CHP lideri kendisinin -ve Barolar Birliği’nin- katılmadığı Adli Yıl açılış töreniyle ilgili eleştirilerinin bir bölümü şöyle:
Siz Adli Yıl’ı açtınız, güzel.
Bir de kalkıp siyasi konuşma yapıyorsunuz.
Açıkça belli alanları suç kapsamında değerlendiriyorsunuz.
Ne demektir bu?
“Sevgili hâkimler, ben size söylüyorum, kararı böyle vereceksiniz” demektir.
Bu tam bir yüz karası toplantıdır.
Niye katılmadım?
Ben anayasaya sadakat konusunda TBMM'de yemin ettim.
Güçler ayrılığı ilkesine saygı duyacağıma dair yemin ettim. Yeminimize bağlıyız.
Herkesin de yeminine bağlı olmasını isteriz.
Aksi bir tabloyu çizerseniz, yargıyı siyasallaştırırsanız.
Bu yargı nasıl adaletle karar verecek?
'Davaları hızlandırın' diyor, yani yargıya talimat veriyor.
“Biz demokratik bir ülkeyiz” diyorlar.
Bunun neresinde demokrasi var?
Herkesin ‘Yenikapı ruhu’na saygı göstermesi lazım.
Birliğe, beraber olmaya ihtiyacımız var mı?
Var.
Ama devletin kurumlarını kimse kendi arka bahçesi haline getirmemeli.
Öte yandan yargı kendi görevini bilmelidir.
Adaleti başkalarına teslim etmemelidir.
Adalet, devletin temelidir.
Bütün cumhurbaşkanları, bütün genel başkanlar, bütün vatandaşlar, yani kainat adaletin etrafında döner.
Adalet bu kadar kutsaldır. Adalete gölge düşürdüğünüz andan itibaren devleti devlet olmaktan çıkarırsınız.
Bakın, anayasada “Hiç kimse emir ve talimat veremez yargıya” diyor.
Evet, Sayın Kılıçdaroğlu haklı.
Bu memlekette yüz karası sayılacak çok iş yapılıyor.
Darbe fırsatçılığı devam edecek mi?.