T24 yazarı Hasan Cemal hapisteki gazetecilerin durumunu yazdı. CHP’nin hapisteki gazeteciler için hazırladığı raporda yer alan Ali Bulaç’ın Silivri cezaevinde söylediği, “Beni aç bıraksınlar ama beni kitapsız koymasınlar.” sözlerine dikkat çeken Cemal, “Allah kolaylıklar versin Ali Bulaç kardeşim, daha başka ne diyebilirim, elimden ne gelebilir ki?” dedi. Köşesinde Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlere de değinen Cemal, 3 Mayıs’ta, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde İsveç Başkonsolosluğu’nda P24 olarak başlattıkları ‘Mehmet Ali Birand Konuşmaları’nın dördüncüsünde yaptığı kısa konuşmayı paylaştı:
Bir ömür boyu beklediğim günler hiç gelmedi
“Sevgili Mehmet Ali,Sevgili İblis; Seni çok özledim. Senin arkadaşlığını özledim. Haber olanın peşinde koştuğumuz zamanlardaki kavgalarımızı özledim. Senin haber atlatmalarını özledim. Senin gazeteciliğini özledim. Senin tabuları kırmanı özledim.
Sevgili Mehmet Ali;Hapisteki gazetecileri özledim. Sürgünde yaşayan arkdaşlarımı özledim. Sevgili Mehmet Ali;Özgürlüğü özledim. Özgür medyayı, özgür basını özledim.Bağımsız yargıyı özledim.Gerçek güçler ayrılığına dayalı rejimi özledim.Özgür bir akademiyayı özledim. Hapishaneleri özledim, içinde gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, siyasetçilerin bulunmadığı hapishaneleri ama…
Sevgili Mehmet Ali; Leonard Cohen’i sevdiğinibiliyorum. Bak ne güzel ve anlamlı söylüyor koca sesiyle. ‘Herkes biliyor teknenin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini, herkes biliyor,zarların hileli olduğunu.’
Kısacası sevgili Mehmet Ali; Demokrasiyi, özgürlüğü ve hukuku özledim. Hayatımız boyunca peşinde koştuğumuz değerleri özledim. Ama hüzün içindeyim Mehmet Ali, ve çok yalnız hissediyorum kendimi. Çünkü, bir ömür boyu beklediğim günler hiç gelmedi.
Hasan Cemal’in T24’deki yazısının tamamı şöyle;
Ali Bulaç’ın Silivri çığlığı: Beni aç bıraksınlar ama beni kitapsız koymasınlar
Ali Bulaç Silivri’de kaç zamandır hapis. Yazılarımda arada bir adını geçiriyorum, arada bir tweet atıyorum.
O kadar.
Sanki böylece bir görevi yerine getirmiş ya da vicdanımı rahatlatmış sanıyorum.
Oysa biliyorum bir şey yapmadığımı.
Ama elimden bu kadarı geliyor.
Ali Bulaç’ın şu günlerde hapishaneden dışarıya ulaşan sözlerini okuyunca içim acıdı. CHP Silivri Cezaevi Heyeti’nin son raporundaki çığlığı şöyle:
“Bana günde bir öğün yemek versinler.
Aç bıraksınlar ama beni kitapsız koymasınlar.
66 yaşındayım.
Kitap yazmak istiyorum,
yazamıyorum.
Açlıktan daha kötü.
Sağlık sorunlarım var, şeker
hastalığım var.
İlaçlarımın kendisini değil,
muadilini veriyorlar.
O da doktorun dediği değil. Pes doğrusu, insanlık bu kadar öldü mü?..”
Allah kolaylıklar versin Ali Bulaç kardeşim, daha başka ne diyebilirim, elimden ne gelebilir ki?
CHP’nin Silivri Komisyonu raporunda Mehmet Altan’ın çığlığı da var:
“Ben böyle bir dönem görmedim.
Ömür boyu vesayetle mücadele ettim.
Yine o dönem hukuk varmış.
Eskiden şekli de olsa bir hukuk vardı.
Şimdi o bile yok.
Savcılar, somut deliller bulmak
yerine niyet ve bilinçaltı
okumalarıyla suç üretiyorlar.”
Sevgili kardeşim Mehmet, o kadar haklısın ki, daha ne diyeyim ki?..
Cumhuriyet’ten İklim Öngel’in haberinde, Ahmet Altan’ın dışarıya mesajı da yer alıyor.
Sözü hakkındaki iddianameye getirerek her zamanki dan dan üslubuyla konuşmuş:
“İddianamede doğru olan tek bir satır yok.
‘AKP iktidardan gidecek ve
yargılanacak’ dediğim için
yargılanıyorum.
Bu çok meşru bir ihtimaldir.
Bir parti iktidardan gidebilir, suç
işlerse yargılanabilir.
Bu laf beni tutuklatıp yargılatmak
için bahane ediliyor.
Bu şu anlama geliyor:
Biz sizi tutukluyoruz!
Bunu sadece susturmak için değil,
korku iklimi yaratmak için yaptılar.
16 Nisan’da korku iklimi yok oldu. Bütün Türkiye’de korku
çölüne umut yağmuru yağdı.
Ahmet Altan, aslan tuhaf bakışlı adam, umudunu hiç yitirmiyor.
Demir parmaklık arkasında da olsa direnmeye devam ediyor.
Demokrasi için direniyor. Hukuk için direniyor. Özgürlük için direniyor.
İnsanlık için direniyor.”
Sevgili Ahmet kardeşim;
3 Mayıs’ta, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde yine İsveç Başkonsolosluğu’nda P24 olarak başlattığımız Mehmet Ali Birand Konuşmaları’nın dördüncüsünü yaptık.
Dört yıl önceki ilkinde başkonuşmacı sendin.
Bu kez New York Times’ın başyazarlarından Carol Giacomo konuştu ve Erdoğan’ın kendisi için nasıl bir hayal kırıklığı olduğuna da değindi güzel konuşmasında.
Ben de kısa bir konuşma yaptım, belki sana ve hapisteki arkadaşlarıma, meslektaşlarıma da ulaşır umuduyla.
Sevgili Mehmet Ali,
Sevgili İblis;
Seni çok özledim.
Senin arkadaşlığını özledim.
Haber olanın peşinde koştuğumuz zamanlardaki kavgalarımız
özledim.
Senin haber atlatmalarını
özledim.
Senin gazeteciliğini özledim.
Senin tabuları kırmanı özledim.
Sevgili Mehmet Ali;
Hapisteki gazetecileri özledim.
Sürgünde yaşayan arkdaşlarımı özledim.
Sevgili Mehmet Ali;
Özgürlüğü özledim.
Özgür medyayı, özgür basını
özledim.
Bağımsız yargıyı özledim.
Gerçek güçler ayrılığına dayalı
rejimi özledim.
Özgür bir akademiyayı özledim.
Hapishaneleri özledim, içinde gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, siyasetçilerin bulunmadığı hapishaneleri ama…
Sevgili Mehmet Ali;
Leonard Cohen’i sevdiğini
biliyorum.
Bak ne güzel ve anlamlı söylüyor koca sesiyle.
Herkes biliyor
teknenin su aldığını,
herkes biliyor
kaptanın yalan söylediğini,
herkes biliyor,
zarların hileli olduğunu.
Kısacası sevgili Mehmet Ali;
Demokrasiyi, özgürlüğü ve
hukuku özledim.
Hayatımız boyunca peşinde
koştuğumuz değerleri özledim.
Ama hüzün içindeyim Mehmet Ali,
ve çok yalnız hissediyorum kendimi.
Çünkü, bir ömür boyu
beklediğim günler hiç gelmedi.