Ahmet Dönmez 'in TR724.com'daki yazısı
Halkbank Genel Müdür Yardımcısı M. Hakan Atilla’nın ABD’de tutuklanmasına yol açan 40 sayfalık FBI raporunda, yine esrarengiz kod isimler çıktı karşımıza. Bunlar CC-1 ve CC-2 olarak şifrelenmiş. Reza Zarrab’ın geçen yıl 21 Mart”ta tutuklanmasına neden olan raporda da aynı şekilde CC-1’den CC-6’ya kadar sıralanan 6 kod isim vardı. CC-1, Reza Zarrab’ın her şeyi; kasası, karakutusu, sağ kolu, yardımcısı Abdullah Happani. ‘Co-conspirator’ yani ‘suç ortağı’ olarak zikrediliyor. FBI’ın Atilla raporunda yine ‘suç ortağı’ olarak işaretlenen CC-2 hakkındaki en önemli ipucu ise ‘Mehmet Hakan Atilla’nın amiri’ şeklinde tarif edilmesi. Adres gayet net. Bu isim, eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’dan başkası değil. Nitekim raporda, CC-2 ile Atilla arasında gecen telefon tapelerini okuyunca da bu ‘suç ortağı’nın Süleyman Aslan olduğuna hiç şüphe kalmıyor. Çünkü bu tapeler, zaten sansürsüz olarak 17 Aralık fezlekesinde yer alıyor. Karşılaştırdığınızda isim kolayca karşınıza çıkıyor. Eski New York Bölge Savcısı Preet Bharara, bu fezlekeyi tercüme ettirip boşuna dosyaya ekletmemiş demek ki.
Süleyman Aslan aslında zaafının kurbanı oldu. Çünkü aslında başına gelecekleri 2013 bahar aylarında görmüştü. Daha doğrusu görmüş olması gerekiyordu. Ancak o önemsemedi. Uzaktaki muğlak bir ihtimalden korkup kaçmaktansa yakındaki somut ‘mamayı’ yemeyi tercih etmişti. İnsanoğlunun psikolojik davranışları böyledir. Happani bir gün 500 bin dolarlık teslimat için Reza’ya, “Bu Süleyman’a çok para veriyorsun” diye şikâyet etmişti. Zarrab’ın bu konudaki yaklaşımı ise evvelden beri belliydi: “Bu işler mama vermeden olmaz!” O yüzden de kendisini, “Ben insan sarrafıyım, insan” diye öven Reza, 2 milyon dolarlık ilk para teslimatından sonra kuryenin “Süleyman Aslan sevinçten uçuyordu” şeklindeki mesajına, “Böyledir bu işler” şeklinde ‘cool’ tepkiler verebiliyordu.
HÜRRİYET’İN HABERİNE RAĞMEN UYANAMADI
Ne diyorduk? Süleyman Aslan’ın 2013 bahar aylarında başına gelecekleri görmüş olması gerekiyordu. Nasıl mı? 21 Nisan 2013 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nin I·stanbul baskısında, “ABD’li vekiller Halkbank’a yaptırım istedi” bas¸lıklı bir haber yayımlanmıştı. Tolga Tanıs¸ imzalı haberde, 47 Amerikalı vekilin, I·ran’la ticarete aracılık ettigˆi gerekçesiyle Halkbank’a yaptırım istedigˆi belirtiliyordu. ABD’li parlamenterler, Türkiye’nin İran ambargosunu Halkbank üzerinden deldiğine dikkat çekmis¸ti. Süleyman Aslan, gazeteyi arayıp haberin yanlış olduğunu öne sürerek düzeltme istedi. Hürriyet o zamanlar havuza dahil olmamıştı daha ve haberinin arkasında durabiliyordu. Haberi çıkarmadılar ama Aslan’dan gelen açıklamayı da girdiler. Buna rağmen dönemin Halkbank Genel Müdürü, acısını Hürriyet’e ilan vermeyi keserek çıkaracaktı. O sıralar yandaş medya, ilan parası adı altında, “Süleyman, gönder ordan 2 milyon” dediklerinde gönderebilecek kadar güçlü günlerindeydi.
Ama yine de bu durum Aslan’ın etrafı kolaçan etmeyeceği anlamına gelmiyordu. Mayıs ayında ABD ile çeşitli temaslarda bulundu. Ve oradaki rahatsızlığı farketti. Bir tedirginliği vardı ama yine de zaaflarına yenik düşecekti. 21 Mayıs 2013 günü saat 16.14’te Çağlayan ile Zarrab telefondaydı. Bakan, “Süleyman aramıştı, bir görüşelim diyordu. Yarın napıyosun, üçümüz görüşelim” dedi. Reza da Süleyman Aslan’ı kastederek, “Bu garibimin çekinceleri var, biraz sıkıntıları var.” deyince Çağlayan, “Bir konuşalım işte onu” sözleriyle yarınki randevunun konusunu belli etti. Halkbank Genel Müdürü’nün kastettiği, gelen paraların altın ihracatıyla çıkarılması ve İran’a ulaştırılmasıydı. Ancak yine de çok büyük bir korkusu yoktu. Görüşmenin ardından saat 16.51’de Aslan’ı arayan Zarrab, ‘Sayın Bakan’ın görüşme önerisini iletti. “Geçen gün bana bahsettiğiniz o tedirginlik filan vardı ya, onları ben konuşacam mesela” dedi. Aslan, “Bana göre acil değil. Yani ben sonuçlarını değerlendirelim demiştim Sayın Bakan’a. Başka konularla ilgili sizinle özel değerlendirme yapmamız gerekiyor, o acelesi olmayan bir konu. Hani bir görüşme yaptım ya Amerika’yla. Oradaki kapsamla ilgili bir sorun yok. Aynen planladığımız gibi devam ediyor diyebiliriz.” ifadelerini kullandı. Aynen devam ettiler. İşte böylece Aslan, kendini kurtarabileceği son çıkışı gönüllü olarak kaçırmış oldu.
FBI RAPORU İLE FEZLEKE ÖRTÜŞÜYOR
Reza Zarrab, bir görüşmesinde Happani’ye Aslan’a verilen paralar için “Çöpe giden para değil bu. İstediği gibi top oynatabilir. ‘Yürüyün, gidin’ diyor. ‘Sen ne diyorsan öyle, öyle yap’ diyor.” demişti. Doğal olarak Reza da ona giden paralara acımıyordu. Bundan dolayı ABD’deki rapora ‘CC-2’ koduyla girmesi şaşırtıcı değil. FBI ajanı Jennifer A. McReynolds tarafından hazırlanan raporda ismi verilmiyor ama bu kod adıyla ‘suç ortağı’ olarak bahsediliyor.
Reza Zarrab 26 Mart 2013 tarihinde Süleyman Aslan’la banka genel müdürlük binasında bir görüşme gerçekleştirmişti. Reza çıkışta Happani’yi aramış ve yapılan görüşmenin içeriğinden bahsetmişti. FBI raporunda işte bu konuşmadan alıntı yapılmış. Süleyman Aslan için “CC-2, Mehmet Hakan Atilla’nın amiri” deniyor. CC-2’nin, 1.5 ay için altın sevkiyatının durdurulacağını, bu sürenin iki ya da üç aya kadar uzayabileceğini söylediği belirtiliyor. İşte bu dönem, altın yerine ‘transit gıda ve ilaç’ ticaretine ağırlık verecekleri dönemdi. 17 Aralık fezlekesinde de bu telefon tapesi var. Orada açıkça Süleyman Aslan’ın ismi zikrediliyor. Fezlekeye göre bu telefon konuşmasında Reza, şöyle konuşuyordu: “Görüşmeden çıktım. ‘Biraz gıda yapın’ diyor. ‘Bir buçuk ay sonra durduracaklar altını, gıda yap, bilemedin iki ay, üç ay uzatayım’ diyor. ‘Gıda yapın’ diyor hep.”
O ZAMAN İYİYDİ TABİİ, ŞİMDİ HESAP ZAMANI
FBI raporunda yine 2 Temmuz 2013 tarihli bir tapeye atıf var. Bu konuşma ise Hakan Atilla ile Süleyman Aslan arasında. Yine ‘CC-2’ olarak kodlanmış. Genel Müdür Yardımcısı Atilla, telefonda Reza Zarrab’ın hayali gıda ticareti için verdiği sahte evrakların tutarsızlığından şikâyet ediyordu. CC-2 ise kahkaha ile karşılık veriyordu. Bu konuşma da 17 Aralık fezlekesinde sansürsüz olarak yer alıyor. Meşhur ‘5 tonluk gemi ile 150 bin tonluk mal sevkiyatı’ belgeleri idi söz ettikleri.
Dediğimiz gibi, Süleyman Aslan artık çıkışı kaçırmıştı. Kendisine parti parti yeşil dolarcıklar akıyordu Reza’dan. O da kuryenin anlatımına göre ‘havalara uçuyordu’. Yeni lüks daireler alıyor, artanını da ayakkabı kutularına ve banyo liflerine istifliyordu. “Mama vermeden olmaz”dı. Bu 2 Temmuz 2013 tarihli, kahkaha attığı konuşmadan 8 gün sonra yine evine para teslimatı olmuştu. Kuryeler gittikten sonra eşini arayıp sevincini paylaştı. Eşi, “Nasıl?” diye sordu. “İyi iyi” cevabını verdi.
“S¸eyler yes¸il mi?” diye sordu karısı. O hala “İyidir iyidir” diyordu.
O zaman iyiydi tabi Sayın CC-2 Süleyman. Şimdi artık Amerika’dan bekleniyorsunuz. Hesap vakti. Ee, bıldır yediğin ‘mamalar’…