New York Güney Bölge Savcılığı, İran'a uygulanan yaptırımların delinmesinde rol oynadığı gerekçesiyle Halkbank hakkında bir iddianame hazırladı ve yargılama süreci başlatıldı.
Davanın bir sonraki duruşmasının 3 Mayıs'ta yapılması öngörülüyor. Ancak Halkbank, Türkiye ile eşdeğer dokunulmazlığa sahip olduğu gerekçesiyle davanın düşürülmesi için Temyiz Mahkemesi'ne başvurdu.
Temyiz Mahkemesi'nden henüz karar çıkmış değil. Kararın Pazartesi'ye kadar çıkmaması halinde duruşmanın ertelenmesi ihtimali bulunuyor.
Ekim 2019'da hazırlanan 45 sayfalık iddianamede, hisselerinin büyük çoğunluğunun Türk devletine ait olduğuna dikkat çekilen Halkbank'a aralarında dolandırıcılık ve kara para aklamanın da olduğu altı farklı suçlama yöneltiliyor.
İran'a yönelik yaptırımların delinmesi için kurulduğu iddia edilen sistemin Türk hükümetinin üst düzey yetkilileri tarafından da desteklenip korunduğu öne sürülüyor.
Savcılık, Halkbank hakkında hazırlanan iddianame ve dava sürecinin, eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılanma sürecinde ortaya çıkan bilgilere dayandırıldığını söyledi.
Halkbank hakkında hazırlanan iddianame ve başlatılan yargı süreci hakkında bilinenler derledik:
Halkbank hakkında neden iddianame düzenlendi?
Başlatılan yargı süreciyle ilgili yapılan yazılı açıklamada, Halkbank'ın ABD'nin nükleer programı nedeniyle İran'a uyguladığı yaptırımların delinmesi amacıyla yıllarca süren ve toplam boyutu milyarlarca dolara ulaşan bir düzenin parçası olduğu iddia edildi.
İddianamede, İran'a uygulanan ve ABD finans sistemine erişimini kısıtlayan yaptırımların farklı ülkelerde kurulan paravan şirketler üzerinden yapılan işlemlerle delindiği öne sürülüyor.
Ayrıca kurulduğu iddia edilen sistemle, İran hükümetinin petrol ve doğalgaz satışlarından elde ettiği ancak yaptırımlar nedeniyle ülkesine sokamadığı gelirin de başta altın olmak üzere çeşitli ticari işlemlerle İran'a aktarıldığı belirtiliyor.
İddianamede, "Halkbank, bilerek kurulan bu düzene yardımcı oldu, ABD'li düzenleyici kurumları ve yabancı bankaları aldatmayı amaçlayan hileli işlemlerin tasarlanmasına dahil oldu ve bu süreçlere katılımıyla ilgili ABD'li düzenleyici kurumlara yalan söyledi" denildi.
Halkbank'ın Hazine Bakanlığı başta olmak üzere ABD'li kurumlara konuyla ilgili yanlış bilgi verdiği de iddianamede yer alan bir başka iddia.
Yapılan açıklamaya göre, konuyu araştıran FBI Direktör Yardımcısı William F. Sweeney, iddiaların temelinde Halkbank'ın ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını delmek için tasarlanan hileli faaliyetlere katılmasının yattığını söyledi.
Sweeney, "Halkbank, İran'ın faydalanması için milyarlarca dolarlık yasadışı para transferine yasadışı bir şekilde yardım etti ve hem banka hem de yöneticileri yaptıklarının herhangi bir incelemeye tabi olmaması için uzun süre yalan söyledi" dedi.
İddianamede hangi suçlamalar yöneltiliyor?
İddianameyi hazırlayan isimlerden biri olan New York Güney Bölge Savcısı Geoffrey Berman, "Halkbank Genel Müdür Yardımcısı'nın Ocak 2018'de suçlu bulunduğu eksiksiz, adil ve şeffaf yargı sürecinde ortaya çıkan gerçekler, Halkbank yönetiminin ülkemizin İran'a yönelik yürürlüğe soktuğu yaptırımları delmek için geliştirilen bu yüz kızartıcı planın bir parçası olduğunu ortaya koydu" dedi.
Geoffrey Berman, hazırlanan iddianamede, milyarlarca dolara ulaşan petrol gelirlerinin yasalara aykırı bir şekilde İran'a aktarılması sürecine Halkbank'ın sistemli bir şekilde dahil olduğunu ve bu düzenin bankanın üst düzey yetkilileri tarafından desteklenip korunduğu iddiasına yer verildiğini belirtti.
Halkbank'ın İran'ın çıkarına olacak şekilde, ABD yasaları uyarınca yaptırımlara tabi olmasını gerektiren bazı işlemler yaptığı vurgulandı.
Bu işlemler, "İran'ın petrol ve doğalgaz satışlarından elde ettiği ve Halkbank'ta tuttuğu paraların yapılan altın alımlarıyla İran Hükümeti'ne aktarılması, aynı paraların 'ikili ticaret' kurallarına aykırı bir şekilde İran'a satılması yasak olan altının ihraç edilmesinde kullanılması ve İran'a sokulması yasak olan malların ihracatı için yaptırım kapsamı dışında kalan ilaç ve gıda alımı yapılmış gibi gösteren sahte işlemlere aracı olunması" olarak sıralandı.
İddianamede, "Bu yöntemlerle, Halkbank kısıtlamalara tabi olan 20 milyar dolarlık fonun İran'a yasadışı bir şekilde aktarımını yaptı" dedi. İddianamede Halkbank'a yöneltilen suçlamalar şunlar oldu:
ABD'yi dolandırmak için komplo kurmak
Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası'nı ihlal etmek için komplo kurmak
Bankacılık dolandırıcılığı
Bankacılık dolandırıcılığı yapmak için komplo kurmak
Kara para aklamak
Kara para aklamak için komplo kurmak
Suçlu bulunması halinde, Halkbank için usulsüz yaptığı ve para akladığı iddia edilen işlemlerin finansal boyutuna denk gelecek kadar para cezası kesilmesi talep edildi.
Halkbank'la ilgili davaya da daha önce Atilla'nın hüküm giydiği davaya bakan Yargıç Richard Berman bakacak.
İddianamede, sanık olarak herhangi bir kişinin adı geçmiyor. Ancak Halkbank, kurumsal kimliğiyle sanık olarak tanımlanıyor.
Ayrıca, "İran ve Türkiye'deki üst düzey yetkililer bu düzenin bir parçası oldu ve bu düzeni korudu. Bazı yetkililere, düzeni desteklemeleri, katılanları korumaları ve ABD'li düzenleyici kurumların incelemelerine karşı bu düzene kalkan olmaları için kurulan bu düzenden elde edilen gelirin içinden on milyonlarca dolarlık rüşvet verildi" denildi.
Halkbank'ın İran'a petrol ve doğalgaz gelirlerini yaptırımların etrafından dolaşarak aktarılmasında iş adamı Reza Zarrab ile yasadışı bir düzen ve komplo kurduğu öne sürülüyor. Halkbank'ta usulsüz olduğu iddia edilen işlemleri onayladığı ya da gerçekleştirdiği iddia eden yetkililerden eski Genel Müdür Süleyman Aslan, Atilla ve Levent Balkan'ın isimleri geçiyor. İddianamede bu üç isim "komplonun ortakları" olarak tanımlanıyor.
Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan da "komplonun ortağı" olarak tanımlanan bir diğer isim. İddianamede, "2012-2013 yıllarında, Zarrab, Çağlayan'a bu altın ticareti düzeninin uygulanmasına verdiği destek karşılığında ABD Doları, Euro ve Türk Lirası cinsinden nakit ödemelerin yanı sıra lüks saat ve diğer eşyalarla en az 70 milyon dolar civarında rüşvet verdi" denildi.
Hazırlanan iddianamede, Türkiye'de aralarında Çağlayan'ın da bulunduğu dört bakanın yakınlarıyla ilgili 17 Aralık 2013'te düzenlenen yolsuzluk operasyonuyla ilgili soruşturmada elde edilen bulgular da yer alıyor.
İddianamede, o dönemde yapılan teknik takip sonucu elde edilen telefon görüşmelerinin ve e-posta yazışmalarının bir kısmı da bulunuyor. Aslan'ın evinde ele geçirilen ayakkabı kutularının içinde yaklaşık 8,5 milyon dolarlık nakit para bulunduğu belirtiliyor. Aslan'ın evinde yapılan aramada Zarrab'ın şirketlerinin Halkbank'tan aldığı belgeler ve ticari işlemlerin nasıl yapıldığını gösteren bir şemanın da ele geçirildiği öne sürülüyor.
İddianamede, "Zarrab, avukatı aracılığıyla kendisinin ve birlikte yargılandığı kişilerin serbest kalmasını sağlamak amacıyla ve daha sonra da davanın düşmesi için rüşvet verdi" denildi. Aralık'ta tutuklanan Zarrab'ın Şubat 2014'te serbest bırakıldığı, davanın da Ekim 2014'te düştüğü hatırlatıldı. İddianameye göre, Zarrab, serbest kaldıktan sonra benzer işlemlere tekrar başlamak istedi ancak o dönemin Halkbank Genel Müdürü buna sıcak bakmadı.
İddianamede, "Ancak Zarrab'ın talebi üzerine dönemin Türkiye başbakanı ve aralarında ileride kabinede bir görev alacak olan bir akrabasının da bulunduğu kendisine yakın isimler, Halkbank'a bu işlemlere tekrar başlamaları talimatı verdi ve Halkbank da buna uydu" denildi.
Halkbank ve Türkiye bu iddialar karşısında ne diyor?
Hem Halkbank hem Türk hükümeti, tüm iddiaları reddediyor.
Halkbank'tan kamuyu aydınlatma platformuna (KAP) yapılan açıklamada söz konusu iddianamede yeni bir bilgi bulunmadığı, Hakan Atilla davasında gündeme gelen iddiaların tekrarlandığı ve konuyla ilgili bankanın tüm uluslararası yasal haklarını kullanacağı belirtildi.
Halkbank açıklamasında, iddiaların Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusunda yürüttüğü Barış Pınarı Harekâtı'na karşılık olarak başlatılan yaptırımların bir parçası olduğu da ifade edildi ve "Söz konusu iddialara ilişkin Bankamız masumiyetini ortaya koyan bağımsız inceleme sonuçlarının, kanıtları ile birlikte ABD Adalet Bakanlığı ile paylaşılmasına rağmen iddianame hazırlanarak dava açılması manidardır" dendi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise partisinin Meclis grup toplantısında yaptığı konuşmanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı ve Halkbank iddianamesi hakkında "Bu işlerin ne kadar duygusal olduğunun ayrı bir ifadesi. Güya bu iş kapatılmıştı. Şimdi bunu yeniden açmak suretiyle hukuk dışı çirkin bir adım attılar. Onların alacağı kararı göreceğiz. Ona göre de biz tabii tedbirlerimizi olgunlaştıracağız" dedi.
Erdoğan daha önce Hakan Atilla davasını, "siyasi içerikli bir darbe girişiminin adresi" olarak nitelendirmişti.
Halkbank daha önce, Hakan Atilla davası sürcinde yaptığı açıklamalarda ise İran'ın başka ülkelere sattığı malların para transferini Halkbank üzerinden transfer ettiği yönündeki iddialara şöyle yanıt vermişti:
"İlgili döneme ilişkin yapılan denetimlerde dış ticaret işlemleri de dahil bankacılık hizmetlerimizin hiçbirisinde uluslararası bankacılık kurallarına ve hukuka aykırılık tespit edilmemiştir. Herhangi bir ülkeyle ilgili olarak mahiyeti belirsiz ve hukuksuz hiçbir ticari işleme taraf olunmamış, kaynağı ve mahiyeti belirsiz hiçbir transfer işlemi gerçekleştirilmemiştir.
Açıklamada bankanın "herhangi bir yasaklı tarafın, kişinin veya mal ya da hizmetin dahil olduğu işlemlere" aracılık etmediği vurgulanmıştı.
Hazırlanan iddianame sonrası Türkiye'de hangi adımlar atıldı?
İddianamenin hazırlanmasının ardından Borsa İstanbul bu sabah işlemlerin başlamasından önce BIST 30 endeksindeki yedi bankada açığa satış işlemlerinin geçici olarak yasaklandığını duyurdu.
Açığa satış işlemi nedir? Yatırımcıların bir varlığın gelecekte değer yitireceği öngörüsüyle yaptıkları yatırım, açığa satış olarak niteleniyor. Yasal bir işlem olan açığa satış, sahip olunmayan bir finansal varlığın satılması olarak da tanımlanıyor. Bir varlığın fiyatının düşeceğini varsayan yatırımcı aracı kurumuna verdiği talimatla, söz konusu varlığı geçici bir süre ödünç alabiliyor ve varlık fiyatı beklenen seviyeye indiğinde de satış işlemi gerçekleştiriliyor. Açığa satış işlemleri spekülatif piyasa işlemleri arasında kabul ediliyor.
Daha önceki davada neler yaşandı?
Zarrab, 2016 yılında, Atilla da 2017 yılında gittiği ABD'de haklarında yürütülen soruşturma nedeniyle tutuklandı.
Daha sonra aralarında Zarrab ve Atilla'nın da bulunduğu dokuz kişi hakkında dava açıldı. Zarrab, savcılık ile anlaşarak, davada tanık olarak yer aldı ve herhangi bir cezaya çarptırılmadı.
Böylece Atilla, davanın tek tutuklu sanığı olarak yargılandı. Atilla'ya "ABD Hazine Bakanlığı'nı dolandırmak için kumpas kurma", "IEEPA yasasını delmek için kumpas kurma", "bankacılık sisteminde sahtekarlık yapma", "bankacılık sisteminde sahtekarlık yapmak için kumpas kurma", "kara para aklama" ve "kara para aklamak için kumpas kurma" suçlamaları yöneltildi.
Zarrab, tanık olarak verdiği ifadede, yapıldığı iddia edilen altın ticaretinin ayrıntılarını anlattı ve aralarında Çağlayan'ın da olduğu bazı Türk yetkililere rüşvet verdiğini öne sürdü.
Yargılamanın sonucunda, Atilla, kara para aklama haricinde kendisine yöneltilen suçlamaların tamamından suçlu bulundu. 32 ay hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklu geçirdiği süre de mahsup edilince Temmuz 2019'da serbest bırakıldı.
Atilla, Türkiye'ye gelişinde ailesiyle, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından karşılandı.