Dünya gazetesi yazarı H. Bader Arslan, 'Mutluluğun resmini TÜİK çizdi' başlığıyla yayımlanan yazısında Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) Türkiye’de Yaşam Memnuniyeti Araştırması'nın 2020 sonuçlarını aktardı.
"Bu araştırmanın sonuçlarını ilgi çekici bulmamın nedeni, ekonomi, eğitim, sosyal hayat, aile hayatı, bireysel tecrübeler gibi pek çok alanda insanlarımızın algısının adeta bir bilançosu olması" diyen Arslan, TÜİK'in bu araştırmanın temel amacını "Bireyin genel mutluluk algısını, toplumsal değerlerini, temel yaşam alanlarındaki (sağlık ve sosyal güvenlik, eğitim, çalışma hayatı, gelir, kişisel güvenlik ve adalet hizmetleri, kişisel gelişim, geleceğe yönelik umut) genel memnuniyetini ve kamu hizmetlerinden memnuniyetini ölçmek ve bu memnuniyet düzeylerinin zaman içindeki değişimini takip etmek" diye tanımladığını anlattı.
Arslan, şunları paylaştı:
"Yapılan anketlerde elde edilen sonuçlar şöyle: 2020 yılı için,
1- Çok mutluyum diyenlerin oranı yüzde 8.8
2- Mutluyum diyenlerin oranı yüzde 39.4
3 -Ortadayım diyenlerin oranı yüzde 37.3
4- Mutsuzum diyenlerin oranı yüzde 10
5- Çok mutsuzum diyenlerin oranı yüzde 4.5
Araştırma sonucunda 1 ve 2 toplanarak 'mutluyum' diyenlerin oranı yüzde 48.2; 4 ve 5 toplanarak 'mutsuzum' diyenlerin oranı yüzde 14.5 olarak açıklanıyor."
'2019'da mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 52.4'tü'
Arslan, yazısında araştırmanın sonuçlarına dair görüşlerini de dile getirdi.
"Bir önceki yıl, yani 2019 sonuçlarına göre mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 52.4 ile araştırmanın başladığı 2003 yılından bu yana en düşük seviyesine inmişti. Mutsuz olduğunu söyleyenlerin oranı ise yüzde 13.1 ile 2008-2009 küresel krizinden sonraki en yüksek düzeyine çıkmıştı. Benzer şekilde 'ortadayım' diyenlerin oranı da yüzde 34.6 ile şimdiye kadarki en yüksek düzeye ulaşmıştı" hatırlatmasında bulunan Arslan, şöyle devam etti:
"2020’de Kovid-19’un neden olduğu sosyal kısıtlamalar, salgının özellikle hizmet sektörlerinde getirdiği ekonomik durgunluk, döviz kurundaki sıçrama ve benzeri gelişmelerin mutluluk düzeyinde olumsuz etkiler yaratması kaçınılmazdı. Öyle de oldu.
Genel olarak mutlu olduğunu söyleyenler yüzde 48.2 ile şimdiye kadarki en düşük düzeyine indi. Genel olarak mutsuzum diyenlerin şimdiye kadar aldığı en yüksek oran yüzde 14.6 ile küresel kriz yılı 2009 olmuştu. 2020’de oran yüzde 14.5 ile 2009’dan sonraki en yüksek düzeyine çıktı. 'Aradayım, ne mutluyum ne mutsuz' diyenlerin payı da yüzde 37.3 ile en yüksek düzeye ulaştı.
'Dikkat çeken sonuçlardan biri, kadınların erkeklerden daha mutlu olması'
Elbette toplumsal olayları, değerleri ve algıları tek bir sebeple açıklamak mümkün değil. Yani, her ne kadar ciddi bir bozulmaya neden olduğunu bilsek de; bu sonuçları sadece Kovid-19 ve onun etkilerine bağlayamayız. Dikkat çeken sonuçlardan biri kadınların erkeklerden daha mutlu olması. Aslına bakarsanız sonuç neredeyse her yıl kadınların lehine çıkıyor. Ama bu defa hem erkeklerde hem kadınlarda mutluluk oranında gerileme var.
Mutlu olduğunu söyleyen erkeklerin oranı yüzde 43.2 ile şimdiye kadarki en düşük seviyeye indi. Kadınlarda mutluluk oranı ise yüzde 53.1. Burada en dikkat çekici husus, kadınlar ve erkekler arasındaki mutluluk oranı farkının şimdiye kadarki en yüksek düzeye çıkması. 2020’de iki grup arasında neredeyse 10 puan fark var."
'Gelecekten umutluyum diyenlerin oranı yüzde 69.6 ile 2009’dan beri en düşük düzeyine indi'
Arslan, araştırmanın belediye hizmetlerinden, genel kamu hizmetlerinden, adli sistemden, sağlık sisteminden duyulan memnuniyet, umut düzeyi ve bir yıl sonrası için genel yaşam beklentileri gibi pek çok alt başlığının olduğunu belirtti.
Arslan, geleceğe yönelik umut ile ilgili sonuçları kısaca şöyle aktardı:
"2017, 2018 ve 2019’da gelecekten umutluyum diyenlerin oranında hafif bir gerileme yaşanmıştı. 2020’de bu eğilim devam etti. Gelecekten umutluyum diyenlerin oranı yüzde 69.6 ile 2009’dan beri en düşük düzeyine indi. Bu gerilemeye rağmen gelecekten umutlu oranların yüzde 70 civarında olması memnun edici diye düşünüyorum.
Yaşam memnuniyeti araştırması, toplumun algıları üzerine ışık tutan ve iktisatçıların, sosyologların, kamuoyu araştırma şirketlerinin, belediyeler ile diğer kamu kurumlarının yakından izlemesi gereken bir çalışma. İncelemenizi öneririm."