Adnan Aslan - Samanyoluhaber.com
“Hizmeti Eleştirmenin Dayanılmaz Hafifiliği” yazımıza çeşitli mecralarda hatırı sayılır sayıda eleştiri yapıldı. Münekkitlerime tenkitlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Kendimi yeniden ifade etme fırsatı verdikleri için de ayrıca müteşekkirim. Kendilerini anlamaya gayret ediyorum. Aynı gayreti onlardan beklemem haksız bir talep görülmez umarım. O yazının tezi şuydu: Hizmet hareketini iyi anlamanın yolu onu bir dini tecdid hareketi olarak görmektir. Misyonu dini hayatı tecdiddir. Bugün ortaya konulan eleştiriler misyonundaki başarı ve başarısızlık üzerinden yapılmadığı için isabetli eleştiriler değildir.
Hüküm vermek kolaydır. Anlamak zordur. Asıl zor olan hüküm ile anlayışı birleştirmektir. (G. W. F. Hegel)
Ben Hizmet Hareketi’ni İslam Dünyası’nın son iki yüzyılında vukuu bukmuş en kapsamlı, en derin, en etkili ve en başarılı tecdid hareketi olarak görüyorum. Bu hakikatin bu şekilde tespit edilebilmesi için Hizmet Hareketi’ni kemmiyet ve keyfiyet planında İslam Dünyasın’daki diğer hareketlerle, mesela Mısır’daki Ihvan-ı Muslimin ya da Pakistan’daki Cemaat-i İslami gibi oluşumlarla karşılaştırılması yeterli olacaktır. Hiç bir İslami haraket hem fiziki hem de fikri planda Hizmet Hareketi’nin ulaştığı vus’ata ulaşamadı. Fiziki anlamda Hizmet küreselleşmeyi bir avantaja çevirdi ve bugün dünyanın hemen hemen her yerinde müessese (okul ve şirket) ve insan unsuru (öğrenci, öğretmen ve esnaf) olarak bulunabilmektedir. Fikri alanda ise, Hizmet hareketi “diyalog” kavramıyla diğer dinlere, “gönlünde herkesi ağırlayacak bir sandalye bulunsun” düsturuyla da diğer düşüncelere açıldı. Buna samimi dindarlık, idealizm ve aksiyonla oluşturduğu hayat tarzı ile moderniteyi dönüştürücü gücünü de eklememiz gerekir. İslam dünyasındaki diğer İslami hareketler fiziki ve fikri küreselleşmeyi başaramadılar. Bu ölçekte ne bir düşünceleri oldu ne de faaliyetleri.
Hizmet Hareketi’ni bu vüsata eriştiren amillerden biri belkide en önemlisi hiç süphesiz Hoca Efendi’nin metafizik derinliğidir. Bu derinliğin bir çok sebebi olmalıdır. Ancak ben bu hususta tasavvufi terbiye ve Said Nursi Hazretlerinin önemli rolü olduğu kanaatindeyim. Hoca Efendi’nin Alvar İmam’ından aldığı Nakşi ve Rasim Baba’dan aldığı Kadiri terbiyesi ve özellikle kendi şahsi dini yaşayışı ve ibadet hayatının bu derinliğe önemli katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu derinliğin sebeplerine, diğer dini ilimlere vukufiyetini, Batı düşüncesi birikimini, şairliği ve mevcut modern dünyayı ve dünya siyasetini yakından takip etmesinin kazandırdığı vus’ati de eklememiz gerekiyor. Kalbin Zümrüt Tepeleri isimli kitap derinliğin boyutu ile ilgili bir fikir verdiği kanaatindeyim. Etkisi meselesine gelince, bugün Türkiye siyasetinin en önemli konusu olması tersinden de olsa etkisinin delilidir. Kemmiyette ulaştığı vusat, keyfiyette ulaştığı derinlik ve Küresel dünyada varoluş mücadelesinde aldığı mesafe, Hizmet’in başarısının en önemli delili sayılmalıdır.
Eğer bu ifadelerim doğruysa, o zaman İslam dünyasının bu muazzam olgusunu anlamak her Müslüman entellektüel için bir vazifedir. Biz de bu vazifeye binaen Hizmet Hareketi’ni bir izah modeli geliştirerek açıklamaya gayret edeceğiz. Bu model en uygun ve en geçerli model olmayabilir. Fakat şimdilik buna güç yetirebildik.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Hizmeti anlamanın önünde birçok engeller bulunmaktadır. Bunların başında iyi düşünülmemiş ve acele verilmiş hükümlerimiz gelir. Ne demiştik: hüküm vermek kolay anlamak zordur. Hükümle anlayışı birleştirmek ise zorların en zoru. Hizmet’i anlama eksikliğimiz diğer taraftan bizim kapasite darlığımıza delalet eder. Kendi epistemik sığlığımızın haricinde Hizmet Hareketi’ni anlamanın asli ve konjoktürel olmak üzere iki önemli zorluğu bulunmaktadır. Konjoktürel zorluk, Türkiye’deki siyasi aktörlerin Hizmeti ve onun Lider’ini şeytanlaştırması ve bu sürecin ortaya çıkardığı zehirli havadan kaynaklanır. Bugün Türkiye’de yaşayan entellektüellerin Hizmeti anlama imkanı neredeyse kaybolmuştur. Burada önemli bir prensibi hatırlatmakta fayda var: Bir fikri, bir ideolojiyi, bir cemaati anlamk için evvela o fikir, o ideoloji ve o cemaat mensuplarının kendileri hakkında söyledikleri ve yazdıklarını mütalaa etmek lazım. Sosyalizmi öğrenmek için sadece kapitalistlerin sosyalizm hakkında yazdıklarını okumayacaksınız. Eğer böyle yaparsanız kapitalistlerin sosyalizm düşüncesini öğrenirsiniz sosyalizmi değil. Bunun gibi Hizmet düşmanlarının ifadelerinden Hizmet’i değil Hizmet düşmanlarının Hizmet hakkındaki görüşlerini öğrenirsiniz. Bu sebeple şu an Türkiye’de Hizmetle ilgili söylenenler gerçeğin ortaya çıkması için söylenmemekte aksine Hizmeti mahkum etmek için söylenmektedir. Bu sebeple benim gözümde onların hiçbirinin hiç bir değeri yoktur. Bütün bunların ötesinde, Hizmeti anlayamamanın asli zorluğu ise, perspektif yetersizliği, İslam düşüncesi ve İslami ilimlere yeterince vukufiyet olmaması ve dava şuuru eksikliğinden kaynaklanır. Bütün bu eksikliklerin farkında ve bu eksikliklerle malul biri olarak yine anlama gayretimi ortaya koymaya çalışacağım.
Mahiyet Oluşumu
Hizmet Hareketi’nin mahiyeti nedir? Nasıl oluşmuştur? Onu oluşturan unsurlar nelerdir? Burada mahiyetten kasdımız Hizmetin tabiri caizse genlerini, DNA ve RNAsını oluşturan unsurlardır. Şimdi bunu daha detaylı bir şekilde ortaya koymaya gayret edeceğim. En geniş manasıyla Hizmet Hareketi’nin mahiyetini, var oluş ve bilgi kaynağı olarak Kuran-ı Kerim, Efendimiz (as), Sahabe Efendilerimiz, Risalyi Nur Külliyatı ve Said Nursi Hazretleri ve özellikle Tasavvuf Geleneği ve bir bütün olarak İslam Düşünce Geleneği ve Batı Düsüncesi oluşturur. Bunlara ilaveten Hoca Efendi’nin Türkiye ve dünya siyasetine vukufiyeti ve Batılı müesseseleri derinden tanımasını eklememiz gerekir.
Hoca Efendi bütün bu kaynakları yerinde kullanarak bunlardan bir öz, bir çekirdek oluşturdu. Bu çekirdeğin temel unsurları şunlardır: Türkiye ve İslam dünyası standartları üzerinde samimi dindarlık, fedakarlığa dayanan idealizm ve aksiyon. Hizmette dindarlık geleneksel dindarlığı yeniden yorumlanması ve üzerine yeni dindarlık formlarının eklenmesiyle mahiyet değiştirdi. Beş vakit namaz, Ramazan orucu ve zekat gibi farzların ifası zaruret planında görülmekte, buna ilaveten nafile namazlar, teheccüd namazı, Pazartesi-Perşembe nafile oruçları ve infak teşvik edilmektedir. Bu dini pratikler dini kimliğin ve dindarlığın özünü oluşturur. Bir kişinin cemaat içinde yükselişinde nafile ibadetlerle oluşan ekstra dindarlığın bir katkısı olduğu muhakkaktır. Hizmette dindarlık sırf gaye değil, fedakarlığa dayanan idealizmin ve aksiyonun vesilesidir. Bir başka ifadeyle dindarlık idealizm ve aksiyonun motorunu teşkil eder; dindarlaştıkça aksiyon ve idealizm artar. Geleneksel dindarlıkta mesela tasavvufta manevi terakki nafile ibadetlere ilaveten, zikir, murakabe, tefekkürü mevt ve rabıta gibi ekstra temrinlerle katedilmeye dayanırken, Hizmette manevi terakki aksiyona bağlanmıştır; terakki etmek için modern dünyanın ortasında ve modern dünyayı dönüştürecek eylemde bulunmak gerekir. Bu terakki davranışla olur. Hizmetteki konumuna göre herkes için Lider tarafından belirlenmiş ve fakat Lider’e bağlı olmayan davranış modelleri bulunur. Diyelim öğrenci, öğretmen, esnaf ya da bürokratsınız. Herbiriniz için belirlenmiş davranış modelleri vardır ve bu davranışlarla manevi terakkinin yollarını aramak durumundasınız. Bu davranışların, kanaati acizanemce, en nihayetinde hem modern dünyada Hizmet’e alan açmakta ve hem de moderniteyi dönüştürücü etkisi bulunmaktadır.
Eğer bizim ortaya koymaya gayret ettiğimiz tahliller doğruysa Hizmet’i bir fikir (entellektüel) değil de özü manevi pratiklere dayanan varoluşsal (egsiztansiyel) hareket olarak tanımlamak doğru olacaktır. İslami varoluşun merkezinde derin dini yaşayış bulunur ve bu dini yaşayış imana, iman da Allah’a bağlar sonra bu da Varlık, kainat ve insanla ilgili var oluşsal bir tavra dönüşür. Bir başka ifadeyle, Hizmetin kazandırdığı dindarlıkla Hizmet mensupları Allah’a, Ahiret’e, insanlığa ve dünyaya karşı bir duruş geliştirir; bu silsilede modern dünya aksiyon alanı, aksiyon manevi terakkinin vesilesi, manevi terakki Hak rızasına ulaşmanının yolu, Hak rızası da Cennet ve Cemalullah’a erişmenin yegane sebebi olarak görülür. Meseleye bu açıdan bakıldığında Hizmet fikri değil manevi bir harekettir ve bu hareket içinde var olabilmek fikri birikimden daha ziyade aksiyonla kazanılmış manevi halle alakalıdır. Hizmeti Liberalizmle karşılaştırdığımızda ne demek istediğimizi daha da iyi anlaşılacaktır. Ciddi liberal bir kimliği taşımak için, Liberalizmin mahiyetini ve tarihini bilmek, onun önde gelen düşünürlerinin düşüncelerine vakıf olmak, değerlerini benimsemek ve savunmakla mümkün olur. Zorunlu bir varoluşsal konum gerektirmez. Liberal kimliği taşımak için Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, agnostik ya da ateist olabilirsiniz. Bir başka ifadeyle dini kimliğin bir önemi yoktur; herhangi bir dini kimlikle ya da dini bir kimlik olmaksızın liberal olmak mümkündür. Hizmet için elbette böyle bir şey sözkonusu olamaz. Liberalizm bir “izm” dir, Hizmet “izm” değildir; ona “izm” muamelesi yapmak haksızlıktır. Bütün “izm”ler gibi Liberalizm özü itibarıyla rasyonel bir inşa olduğu için, bu inşaya rasyonel katkı ve eleştiri gerekir; zaten Liberalizmin gelişmesi elbette bu rasyonel katkı ve eleştirilerle mümkün olmakta ve daima kendini yenilemektedir.
Hizmeti var kılan aksiyon ve idealizm kendine özel Hizmet dindarlığına dayanmaktadır. Hizmetin yenilenmesini isteyenler Hizmet kimliğinin çelik çekirdeğini oluşturan bu dindarlığı tahlil etmeli ve varsa burada bulduğu hataları öne çıkarmalı ve daha farklı bir dindarlık önermelidirler. Hizmette istedikleri değişimin yolu budur. Ancak bu mevcuttan daha nitelikli manevi yaşayışla ve bu yaşayışın sağladığı daha derin ve daha samimi düşünceyle mümkündür. Bugünlerde karşılaştığımız eleştirmen ve münekkidlerin meseleye bu açıdan yaklaştıklarını söylemek oldukça zor. Dolayısıyla bize göre, Hizmetteki pratikleri esas alarak ortaya konan ya da Hizmet’in hiyerrarşik yapısının mahzurlarını dile getiren rasyonel eleştiriler, Hizmeti rasyonel yapı, yani “izm” olarak tasavvur ettiklerinden ve özü dindarlık olan bu çelik çekirdeği yeterince anlamadıklarından dolayı, hep harici ve arızi kalma mecburiyetindedir.
Hizmet’in mahiyetini teorik planda dindarlık, fedakarlığa dayanan idealizm ve aksiyon olarak belirlemiştik. Şimdi bu mahiyet nasıl bir varlığa ve varoluşa kaynaklık ettiği meselesini ele alalım. Nasıl oldu da bu mahiyetten bir cemaat ve bir hareket doğdu? Bunu ancak her bakımdan yetkin bir lider başarabilirdi. Hoca Efendi bunu başardı. Hizmet’in kırk-elli yıllık tarihi, oluşturulan bu mahiyetin cemaate ve oradan bir harekete dönüştürülme tarihidir. Hizmet’in mahiyetini ve geleceğini anlamak için bu tarihin çok iyi incelenmesi gerekir. Bu tarih bize gösteriyor ki, eyleme geçilmeden önce her şey en ince teferruatlarına kadar düşünülmüş ve muhtemel gelişmenin seyri üzerinde defalarca zihin eksersizi yapılmış ve hangi durumda nasıl davranılacağına dair çok ciddi stratejiler oluşturulmuş olmalı. Bu durumda, Hoca Efendi İzmir’e geldiğinde hemen hemen herşeyin zihninde net olarak belirlediğini söylemek abartı olmasa gerektir. 1970lerde İzmir’de “dünyanın dört bir yanında Hizmet okullarının olacağını” söylediğinde muhatabı Hoca Efendi’nin hayal perest olduğunu düşünüyor. Bu ifade o zamanki zihin durumunu ele veriyor. Ancak bu misyon hiç de kolay bir misyon değil kişiliklerin yoğrulması ve karakterlerin oluşturulması gerekiyordu.
Karakter Oluşumu
Alasdair MacIntyre kültürleri ve ahlaki standartları rol modellerin yani karakterlerin belirlediğini iddia eder. Ona göre, Kraliçe Victoria dönemi İngiliz kültürünü “Lise Müdürü”, “Kaşif” ve “Mühendis” karakterleri belirlerken, Wilhelm dönemi Almanya kültürünü “Prusya Subayı”, “Professor” ve “Sosyal Demokrat” karakteri tayin etmiştir. MacIntyre modern dünyayı ise “Menejer”, “Terapist” ve “Estetik Zevki Hayata Düşkün Zengin” karakterlerinin oluşturulduğu iddiasını dile getirir. Biz MacIntyre’ın bu tespitine dayanarak Hizmet kültürünü oluşturan karakterleri belirlemek ve tahlil etmek istiyoruz. Hizmet Karaketerlerini bir başka ifadeyle rol modelleri kabaca “Talebe,” “Öğretmen,” “Abi,” “Abla,” “Esnaf,” “Doktor” ve “Bürokrat” olarak belirlemek şimdilik bana makul geliyor. Elbette Hizmetteki Karakterleri bunlarla sınrlamak mümkün değil. Fakat Hizmet’i anlama hususunda önemli gördüğümüz için bu Karakterle kısaca değinmeyi uygun gördük.
İlk okuldan Üniversiteye kadar öğrenciler Hizmet hareketinin en zengin insan kaynakları hazinesini oluşturur. Hizmet Hareketi dinamiğinde dindar, fedakar ve idealist ve aksiyonla iradesi çeliklenmiş öğrencilerin çok önemli yeri bulunmaktadır. Zihni idealizmle şekillenmiş, kalbi ve ruhu maneviyatla beslenmiş ve iradesi aksiyonla çeliklenmiş bu talebeler “öğrencilikten” “şakirdliğe” terfi ettiği zaman kaabiliyitine göre bir üst karaktere, yani Öğretmen, Bürokrat, İş Adamı ya da Abi ya da Abla olma sürecine girerler. Bundan sonra Hizmet misyonun gerçek taşıyıcısı ve bel kemiği, fedakarlığın ve diğergamlığın timsali, idealizmin mümessili, ahlaki ve manevi keyfiyetle donanmış Öğretmen karakteri gelir. O genelde halim, yumşak huylu, çalışkan, kendi alanında yetkin, olağanüstü fedakar ve yılmayan çelik iradeye sahiptir. Hizmeti dünyanın dört bir yanında o temsil eder, misyonu en ücra köşelere o taşır. Tesirlidir. Öğrenciler öğretmenlerine bakarak Hizmeti benimserler ve ileride onlar gibi olmak isterler. Bundan sonra Bürokrat gelir. O Hizmet kültürü içinde kazandığı samimi dindarlık, fedakarlığı ve idealizm ve aksiyonuyla devlette iki önemli şeyi başarmıştı: Birincisi devletin daha sağlıklı işlemesini sağlamış, diğeri ise millet değerleriyle devlet değerlerini buluşturmuştur. Ancak Bürokrat bu iki büyük “günahının” bedelini çok ağır ödedi ve ödemeye devam ediyor. Bir başka karakter de Esnaf ve İş Adamı karakteridir. Samimi dindarlık, idealizm ve aksiyonla birlikte destani infak kültürünü benimsemiş Esnaf ya da İş Adamı ise Hizmet motorunun çalışması ve yol katetmesini sağlayan benzini, yani parayı temin eder. Hizmet kültürünü oluşturan bu Karakterler üzerine cildlerce kitap yazmak mümkündür. İleride bu karakterler daha detaylı tahlil edilecektir. Ancak biz burada mahiyetin varlığa tahavvülündeki rolleri bakımından Karakterleri kısaca ifade etmeye çalıştık.
Burada kısaca tadat ettiğimiz Karakterler Hizmet’in en temel yapı taşlarıdır. Hizmette her şey bu Karakterler üzerine bina edilir. Ana okulundan üniversiteye bütün eğitim kurumları, hastaneler, dernekler, yardım kurumu, banka ve Hizmet’e ait şirketler, yani bütünüyle Hizmet müesseseleri, sohbetlerden diyalog toplantılarına kadar bütün Hizmet faaliyetleri bu Karakterler tarafından gerçekleştirilir. Felsefi dille ifade etmek gerekirse, bu Karakterler cevherse, onun etrafında oluşan ilişkiler ve bu ilişkilere dayalı müesese ve faaliyetler arazlardır. Cevherler kalıcı arazlar değişken ve geçicidir. 15 Temmuz meşum hadisesi arazları yani müesseseleri, okulları, üniversiteleri, dershaneleri ve bütünüyle faaliyetleri yok etti. Ancak cevherler bu cevher olmaklıklarından dolayı kendilerini muhafaza ettiler. Bu hadiseler cevherde hiç tahribat yapmadı demek fazla iyimserlik olur. Müsadenizle burada Ryan Holiday’den bir pasaj iktibas etmek istiyorum. O şöyle diyor: “Intel’in sabık CEOsu Andy Grove kargaşa döneminde iş aleminde neler olduğunu tasvir ederken şu meselenin özellikle altını çizmektedir: ‘Kötü şirketler krizlerde ağır yara alırlar. İyi, yani orta şirketler hayatta kalmayı başarırlar. Ala, yani mükemmel şirketler krizi avantaja çevirirler.’ Büyük şahsiyetler, mükemmel şirketlere benzeler daima zaafı güce çevirmenin bir yolunu bulurlar.” (Obstacle is the Way, s.3).
15 Temmuz meşum hadisesi Karakterleri çok ağır bir sınavdan geçirdi. Cevheri zayıf olanlar, varlıklarını arazlar, yani müesseseler ve ilişkiler üzerine inşa edenlerin cevherleri ağır hasar gördü, iç bütünlükleri, kristalleri tuz-buz oldu? (Herne kadar bu bir fikri tespit olsa da, diğer yazımızda olduğu gibi, bununda “faşizan bir niyet okuma” diye nitelenme ihtimalinin beni endişeye sevk ettiğini itiraf etmeliyim). Hizmet’e bağlıklıları ağır yara aldı. Çoğu Hizmet’le arasına mesafe koydu. Bu sebepten dolayı onların Hizmet’i tamamen başarısız görmeleri gayet doğaldır. Orta seviyeli Karakterler varlıklarını ve Hizmet’e bağlılıklarını devam ettiriyor; ancak önceki kıvamda değil. Büyük Karakterler, tıpkı ekonomik krize maruz kalan mükemmel şirketler gibi, krizi avataja çevirdiler ve çok değerli ahlaki ve manevi nitelik kazandılar. Hizmeti asla başarısız görmüyorlar. Bunların cevherleri, yani şahsiyetleri daha da güçlendi, çile ve ibadetle çeliklendiler ve ileride Cenab-ı Hakk’ın lutf edeceği yeni imkan ve fırsatlarda destanlar yazacaklarından benim kıl kadar şüphem yok.
Hizmet’in geleceğine yön vermek isteyen entellektüeller ve mevcut uygulamaları doğru bulmayan kalem erbabının meseleyi sosyal bilimler yüzeyselliğinde ele alma alışkanlığından vazgeçmelerini öneririm. Kanaatimce, metafizik ve ahlaki prensipleri değilde olayları esas alarak sonuçalara ulaşmaları sebebiyle kendilerini zamanın aldatıcılığından kurtaramıyorlar. Bu tür şahıslar rüzgarın önündeki yaprak gibi hadiselerin kendilerini oraya buraya savurmasına da engel olamazlar. Eğer prensip ve ilke bazında Hizmetin yapılanmasına ya da Abi karakterine karşı iseler, itirazlarını dile getirmek için Hizmet’in kırk-elli yıllık tarihinde niçin 15 Temmuz hadiselerini beklediler çok daha önceden itiraz etmeleri gerekmezmiydi? Hizmete çeki düzen vermek isteyen entellektüeller gerçekten bu konuda muaffak olmak istiyorlarsa, kanaatimce Hizmet’in mahiyetine, dindarlık, idealizm ve aksiyona yeni unsurlar teklif etmeleri gerekir. Ya da mevcut unsurları yeniden tanımlamalarını öneririm. Ancak bu da yeterli değil, aynı zamanda Karakterleri yeniden yapılandırmaları ve ya da yeni Karakterler icad etmeleri yerinde olur. Mesela diyelim Abi karakterinin miadını doldurduğuna inanıyorlar ve bu yeni dönemde Hizmet yapılanmasında bir yeri olmaması gerektiğini düşünüyorlar, o zaman ondan daha iyi mahiyette ve mevcuttan daha mükemmel çalışacak bir Karakter teklif etmeleri ve bunun daha başarılı olacağını göstermeleri gerekir. Olayların etkileyici izlerinden kurtulamayanlar bugün felaketin faturasını Abi’ye keserler, yarın başka olaylar karşısında faturayı Öğretmen’e keserler. Mahiyet ve Karakter üzerinde köklü revizyon düşünemeyenler “havadisin evlatları” olmaktan kurtulamazlar.
Liberal Ben
Son zamanlarda Hizmette temayüz etmiş Liberal Ben’in Hizmet’i bir bütün olarak ihata edip anlamada ve Hizmet’in geleceğine dair sağlıklı vizyon geliştirmede ciddi problemler yaşadığını müşahede ediyorum. Mesela, Hizmet mensuplarının ahlaki duruşunun önemini kavramakta güçlük çekmekteler. Bugün bunca yalan ve iftira ile yapılan haksız ithamlara, kendilerine reva görülen zulme ve işkenceye rağmen, değil herhangi bir terör hadisesi, Hizmet mensupları hiç bir kimsenin tavuğuna kış bile dememiştir. İleride destanları yazılacak bu muazzam ahlaki tavrı “Liberal Ben” niçin takdir etmekte başarısız olmaktadır? Bu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husustur. Bu düşüce sığlığı ve vizyon yetersizliğinin elbette önemli sebepleri olmalı. Bunların başında Akademik rasyonellik ve Hizmet hareketi ve Hoca Efendi’nin dini boyutuna yeterince nufuz edememe ve sosyal bilimler yüzeyselliğine bağlı kalma gelmektedir. Bu arkadaşların akademik rasyonelliği gereğinden fazla ciddiye aldıklarını müşahede ediyorum. Hatta onu hakikatin ölçüsü olarak görüyorlar. Halbuki, akademik rasyonellik İslami epistemolojide bilginin sadece belli bir safhasını teşkil eder. Mesela akademik rasyonellik bilginin ve bilenin hiyerarşik konumunu kabul etmez. İslam dünya görüşünde bilginin ve bilenin hiyerarşik yapısı kaçınılmazdır. İlim ile marifet aynı olmadığı gibi alimle arif de bir değildir. İlimler de gayesine göre değer kazanır. İslam düşünce geleneğinde Marifetullah’a götüren ilimle, götürmeyen ya da Allah’tan uzaklaştıran ilimin aynı değerde görülmemesi normaldır. Akademik rasyonellikte irfana yer yoktur, ondan irfan beklemek ona kaldıramayacağı yükü yüklemek olur. Kuran-ı Kerim’de Kehf Süresinde anlatılan Hızır (as) ile Hz. Musa kıssasında Hz. Musa ilmi, Hızır (as) ise marifeti temsil eder. İlim hadiseleri ilk sebepleri bakımından değerlendirir, marifet ise hadiseleri neticeleri açısından bakar ve Müsebibül Esbab’la ilişkisini esas alarak değer verir. Marifet olmadan, sadece ilimle Hizmeti anlamak kanaatimce mümkün değildir.
Burada hadiselerin travmatik etkisiyle Hizmet ve Hoca Efendi’yi anlama kaabiliyeti büyük hasar gören bu “Liberal Ben”in üç önemli özelliğini zikretmeden geçemeyeceğim. “Liberal Ben”in birinci ve en ciddi problemi güven kaybıdır. 15 Temmuz meşum hadisesi doğal olarak cemaat mensuplarında büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Bu hayal kırıklığı ve güven bunalımı insanların varoluşsal durumlarına göre şekil aldı. Kimileri için Hizmet tamamen bitti. Diğer bazıları için Hizmet Türkiye’de artık bir daha ayağa kalkamaz hale geldi; ancak yurtdışında eğer yeniden yapılandırılırsa yaşama şansı bulunmaktadır. Kimilerine göre Hizmet ne Türkiye’de ne de yurtdışında bitmiştir. Ancak Hizmet içinde bu vahim hataya sebep olanlar hesap vermeli ve hatalarının bedelini ödemeliler. Kimilerine göre bu kutlu yolun kaderi budur. Kim ne yaparsa yapsın Hizmet’in başına gelecek şeyler başına gelecekti, yaraları saralım ve yola devam edelim. Bu son gruba göre, Hizmetin geleceği hem Türkiye’de hem de dünyada parlaktır ve küresel planda ahlaki ve dini misyonu da devam etmektedir.
15 Temmuz hadisesi neticesinde ortaya çıkan en derin güven bunalımı Hizmet’i faaliyetler, müesseseler yani arazlardan ibaret görenlerde oldu. Bu kimselerin maalesef varoluşsal konumları değişti. Olaylar bunlarda fikri (epistemik) ve imani (ontolojik) olmak üzere iki boyutta derin kırılmalara sebep oldu. Bunların bir kısmı güven kaybını sadece Hizmetle sınırlamayı başarabildi ve onun yeniden yapılanmasıyla bir tür yaşayabileceğini düşünüyor. Ancak bunlara göre Hizmet büyük vizyonunda tamamen iflas etmiş ve idealizmi fiyaskoyla neticelenmiştir. Bazılarının ise güven kaybı daha derinlere ulaşmaktadır; onlara göre sadece Hizmet değil İslam dünyası maddi ve manevi büyük bir iflasın eşiğindedir. Ancak, bunlara göre, problem İslam da değil bir bütün olarak İslam geleneğindedir. Bazıları burada da durmadılar ve problemin kökünü İslam içinde aramaya koyuldular ve “İnsan İslam’dan önemlidir” noktasına ulaştılar.
İkinci olarak “Liberal Ben” dünyevidir. Müslüman’ın var oluş merkezi uhrevi ve ahiret merkezlidir; her şey ahiret içindir. Varlığımız, inançlarımız, faaliyetlerimiz hep ahiret noktayı nazarından değer kazanır. Dünya ve içindekiler ancak öbür dünya hayatımızı kurtarmaya yönelik olduğu kadarıyla değerlidir. Yaşadığımız bu elim hadiseleri ahiret hayatımız açısından değerlendirdiğimizde mesele oldukça farklı görünür. Eğer bu hadiseler Hizmete olan güvenimizi perçinlemiş, imanımızı kuvvetlendirmiş ve dini yaşayışımızı daha da derinleştirmiş, ihlasımızı artırmışsa ahiret açısından zararda değil kardayız demektir. O halde bu hayıflanma ve bu yakınma niye. Eğer tersi söz konusu ise, Allah korusun, o halde büyük bir ziyandayız demektir. Meseleye bu açıdan baktığımızda, Hizmet’i misyonunu kaybetmiş, idealleri fiyaskoyla neticelenmiş, başarısız ve “ölümü bekleyen ağır hasta” olarak görmemiz mümkün değil. “Liberal Ben”in meseleye bu açıdan bakmadığı aşikardır. Meseleye dünyevi zaviyeden bakanların, Hizmet’in dünyevi yapılarını, müesseselerini, siyasi gücünü kaybettiğini görerek Hizmet’in bittiğini düşünmeleri gayet normaldir.
Üçüncü olarak “Liberal Ben” bir nevi Oryantalist bakış açısına sahiptir. (Acaba yerli oryantalist mi deseydim). Oryantalizme göre, Doğu Batı’nın her bakımdan geri kalmış, az gelişmiş öteki halidir. Doğu kendi kıymeti harbiyesini ölçme hakkına da sahip değildir onu ölçecek kriterleri yoktur. Bu sebeple onun kıymetini Batı kendi kriterlerine göre belirler. Hizmette temayüz etmiş bu “Liberal Ben’e” göre Hizmet ve belki de bütün bir İslam dünyası ancak Batı’nın ilerlemecilik, özgürlük, sivil toplum ve rasyonelite standartları ölçüsünde değer kazanır. Hizmet bu açıdan değerlendirildiğinde Batı standartlarının gersinde kaldığı açıktır. Mesela, bu anlayışa göre, Hizmette totaliter ve otoriter hiyerarşik bir yapı vardır. Bu yapını şeffalaşması ve demokratize olması zorunludur. Hizmette İslam geleneğinin hurafeye dayalı tortuları bulunmaktadır ve sahısların yüceltilmesi geleneği hakimdir. Bunlar behemal terk edilmelidir. Bu anlayışın bu kadar savrulmasının sebebi İslami epistemoloji yeterince içselleştirememiş olmasıdır. O sadece Hizmet’i tenkit etmekle yetinmez aynı zamanda bütün İslam dünyasını da bu perspektiften eleştirir ve onların ekonomik, bilim, teknoloji, sanat bakımından Batılı standartları yakalayamadıkları için tenkit eder. Yine bu perspektiften bakıldığında orada yaşayan insanların Allah’a ahiret gününe, Efendimize imanlarının, dindarlıklarının Batılı değerler skalsında önemli bir yeri yoktur. Mesela bu zihniyet mensupları İslami kıymet ölçülerine göre Batı’yı değerlendirmeyi aklının ucundan bile geçiremez. Bunlara göre, özelde Hizmet, ve genelde İslam geleneği rüştünü ispat edebilmesi için Batı rasyonelitesi, ve sosyal bilimlerin ölçme ve değerlendirme kriterleri, liberal değerler sınavından geçmeli ve onlara buradaki başarı ölçüsünde değer verilmelidir.
Şimdi böyle bir zihniyetin Hizmet’i ve Hoca Efendi’yi anlayabilmesi ne kadar mümkün olur kararı okuyucularıma bırakıyorum. Son söz:
Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş
Yavuz Sultan Selim