Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (GÜSAM) güvenlik uzmanları, Avrupa Birliği ve G-20 Zirvesi gündeminde yer alan 'Suriyeli Sığınmacılar' raporunu tamamladı. Raporda, Suriyeli sığınmacılar konusunda AB-Türkiye Ortak Eylem Planı'nın Türkiye açısında büyük problemler taşıdığına dikkat çekilerek, "AB, sorunun insani boyutuna kalıcı çözümler üretmek yerine, göç krizini Türkiye'de kontrol altına alma refleksiyle hareket ediyor. Türkiye, kalıcı şekilde tampon ülke olma riski ile karşı karşıyadır." denildi.
Mülteci ve sığınmacılar konusunda Türkiye'nin yaklaşımının takdirle karşılanması gerektiği belirtilen raporda, eylem planının bu imaja büyük zarar vereceği, AB'den geri dönecek olan sığınmacılarla birlikte oluşacak mali yükün ise 3 milyar Euro ile telafi edilmesinin mümkün olmadığı kaydedildi.
GÜSAM Suriyeli Sığınmacılar Raporundan dikkat çeken başlıklar şöyle:
TÜRKİYE, EN FAZLA MÜLTECİ BARINDIRAN 3 ÜLKEDEN BİRİ
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin yayınladığı 'Global Trends' verilerine göre 2014 yıl sonu itibariyle dünya genelinde yaklaşık 60 milyon insan zorla yerinden edilmiş durumda. Bunun yaklaşık 15 milyonu mülteci veya sığınmacı. Barındırdığı sığınmacı nüfusuyla Türkiye, Lübnan ve Pakistan ilk üç sırada yer alıyor. Bu üç ülkenin barındırdıkları mülteci veya sığınmacı sayısı toplam sayının yüzde 30'na tekabül ederken, toplam mülteci veya sığınmacı sayısının yaklaşık yüzde 60'ını barındıran ilk 10 ülke içinde hiçbir gelişmiş batı ülkesi ve AB ülkesi bulunmamakta.
AB'DEKİ MÜLTECİ SAYISI 570 BİN
Bin vatandaş başına düşen mülteci veya sığınmacı sayısına bakıldığında Ürdün 232 kişi ile 1'inci sıradayken, Türkiye 21 kişi ile 7'nci sırada yer alıyor. Gelişmiş batılı ülkelerden sadece İsveç'in 15 kişi ile 9'uncu sırada yer aldığı görülmekte. AB ülkesinin de yer aldığı 44 gelişmiş ülkedeki mülteci istatistiklerinin yer aldığı 'Asylum Trends 2014' raporunda, 28 AB ülkesindeki toplam iltica başvurusu sayısı 570 bin 800 olarak gerçekleşmiştir. AB ülkeleri içinde 2014 yılında en fazla başvuru alan ülke ise 173 bin 100 ile Almanya olmuştur.
ORTAK EYLEM PLANI TÜRKİYE İÇİN PROBLEMLİ
Suriyeli sığınmacı krizinin Avrupa sınırlarına dayanması ile harekete geçmek zorunda kalan AB, alışıldığı üzere soruna insani boyutlu kalıcı çözümler üretmek yerine, Avrupa'ya yönelen düzensiz göçü Birlik dışında ve ağırlıklı olarak Türkiye'de kontrol altına alma refleksiyle hareket etmektedir.
Geri kabul anlaşmasıyla AB'ne önemli bir taviz veren Türkiye, sığınmacı krizinde işbirliğine yönelik AB-Türkiye Ortak Eylem Planını mevcut haliyle kabul ettiği takdirde Türkiye, AB'ye yönelmiş ve yönelecek düzensiz göç için kalıcı şekilde bir tampon ülke olma riski ile karşı karşıyadır.
Türkiye'nin AB'ye tam üye olmaksızın üçüncü ülke vatandaşlarını ve vatansızları geri kabule başlaması durumu, Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu ve uzun zamandır kaldırılmasını tam üyeliğe endekslediği coğrafi çekinceyi fiilen anlamsız hale getirecektir.
TÜRKİYE'YE AMELE PAZARI GİBİ BAKILACAK
AB sınırlarına erişimini büyük ölçüde kontrol altına aldıktan sonra Türkiye'deki kamplardan seçerek sembolik sayılarda sığınmacı alacağına işaret etmektedir. Yapılacak seçimin gerçekten uluslararası korumaya muhtaç olanları tespit etmeye yönelik bir seçimden ziyade, seçimi yapan ülkenin ihtiyaçlarına yönelik kalifiye insan gücünü tespite yönelik bir seçim olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Türkiye'ye bir anlamda amele pazarı muamelesi yapmak anlamına gelen bu durumun evrensel insan hakları standardına aykırılığı ortadadır.
TÜRKİYE'NİN KORUMACI İMAJI ZARAR GÖRÜR
Türkiye'nin sığınmacılara şu anda sağlamış olduğu koruma hem uluslararası kuruluşların hem de batılı devletlerin takdirini kazanan yüksek standartlı bir korumadır ve Türkiye'nin bu konuda uluslararası kamuoyu nezdinde ciddi bir kredisi olduğu söylenebilir. Ancak insani bir korumadan, çok daha sert ve sıkı bir sığınmacı rejimi öngören ortak eylem planı hayata geçirildiğinde, Türkiye sığınmacıların AB'ye gitmesini engellemek amacıyla sınır kontrollerini ve kamplardaki disiplini ağırlaştırmak durumunda kalacaktır. Hem koruma standartlarını insani düzeyde tutmak hem de her şeye rağmen gitmek isteyen insanları bir anlamda zorla tutmaya çalışmak, çok kolay dengelenecek durumlar değildir. Bu durumda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların faturası uluslararası kamuoyu tarafından Türkiye'ye kesilecek ve Türkiye mevcut pozitif imajını hızla yitirecektir. Neticede AB hem sığınmacı yükünden, çok fazla külfet altına girmeden önemli ölçüde kurtulmuş olacak, hem de şimşekleri üzerine çekmemiş olacaktır.
TÜRKİYE'NİN İÇ GÜVENLİĞİNİ TEHDİT EDECEK
Eylem planının ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan barındırdığı riskler ve belirsizlikler yanında, Türkiye'nin iç ve dış güvenliği konusunda meydana getirdiği açık, her geçen gün daha hissedilir hale gelen Suriyeli sığınmacılar krizini derinleştirecektir. Eylem planında öngörülen yükümlülüklerin üstlenilmesiyle güvenlik riskleri daha da ağırlaşacaktır. Gelenler arasında radikal unsurlarla ya da istihbarat örgütleri ile irtibatlı bulunanlar açısından durumun kontrol altında olmadığı da ortada. Çok yakın zamanda sınır aşan terör eylemlerinde yüzlerce vatandaşın hayatını kaybettiği ülkemizde bu denli yoğun ve kontrolsüz sığınmacı trafiğinin çok ciddi bir güvenlik açığı oluşturacağını da akıldan çıkarmamak gerekir.
CİHAN