Özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası Hizmet Hareketi özellikle AKtroller tarafından oluşturulan gündemle, terör örgütü PKK'yı desteklemekle itham edildi. Ancak vatandaşın çoğunun bilmediği şey; Hizmet Hareketi'nin yıllardır terör örgütü tarafından Doğu ve Güneydoğu illerinde uğradığı saldırı ve haksızlık karşısında, basına yansıyan bazıları hariç sessiz kalarak kardeş kavgasını körüklemekten çekinmesidir.
Konuyla ilgili 'Cemaati ateşlere atan PKK iken iftiraya bak!' başlıklı bir yazı kaleme alan Samanyoluhaber.com yazarlarından Gürhan Savgı çarpıcı örneklerle meselenin gerçek yüzünü deşifre etti.
İşte Savgı'nın o yazısı:
"Demokratik bir memlekette güvenlik ve istihbarat örgütlenmelerinin devlet içinde millete hizmet etmesi beklenir. Bu sebepledir ki; Milli Savunma Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Güvenlik Kurulu gibi kurum ve kuruluşların isimlerinin önünde özel bir vurgu vardır. Diktatörlüğe kayan ülkelerde bu yapılar lidere ya da iktidar partisine biat eder, hizmet etmeye başlar.
Türkiye’de son senelerde ne yazık ki; bu kurumların lidere ve partiye hizmet ettiği iddiaları gündeme geliyor. Bu yöndeki kanaatler giderek güç kazanıyor. Güvenlikle ilgili kurum ve kuruluşlarda siyasi hesaplarla tayinlerin tavan yapıldığına dair haberler yayılıyor. Mesleki yeterlilik değil de iktidara yakınlık kıstas olunca hizmet kalitesi düşüyor. Dolayısıyla güvenlik bürokrasinin yetersizliğini ortaya çıkaran üst üste gelen şoke edici vakalar mesleki yetersizliğe yoruluyor.
32 gencimizin hayatını kaybettiği Suruç ve 2 ton patlayıcı ile gerçekleştirilen 2 şehit verdiğimiz Ağrı-Doğubayazıt saldırıları son misaller. 2011’deki Uludere’de hatalı istihbarat sebebiyle savaş uçaklarının bombalayarak öldürdüğü 34 kişi ile 2013’te 52 kişiyi kurban verdiğimiz Reyhanlı saldırısı gibi önceki acılar da hafızalarda…
İvedi olarak teröre karşı verilen bu büyük açıkları kapatması gereken hükümet hala algı operasyonlarıyla meşgul oluyor. Artık inandırıcılığını kaybeden algı operasyonlarından biri de cemaatin, PKK’ye destek verdiği hezeyanı! Acemi istihbarat merkezlerinde pişirilen, binlerce Aktroll tarafından servis edilen bu iftira sistemli bir şekilde sürdürülüyor. Oysa PKK ve başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Ak Parti’nin, cemaatin güneydoğudaki eğitim faaliyetlerine yönelik tutumu birbirine paralel olarak eş zamanlı değişti. Sanki aynı merkezden yönetilir gibi… Bu konuda da şüpheler Dolmabahçe’de 2007’de gerçekleşen Büyükanıt-Erdoğan görüşmesi üzerinde yoğunlaşıyor.
Oysa insaflı vicdanlar dönüp arkalarına bir baktıklarında hakikatin tam tersi olduğu görüyor. PKK’nın Güneydoğu’daki hedefleri arasında karakollardan sonra cemaate yakın vatandaşların kuruluşuna öncülük ettiği eğitim yuvaları vardı. Senelerce acımazsızca sürdürülen saldırıları cemaat duyurmak istemedi. Acısını içine gömdü. Kamuoyuna saldırılardan çok azı yansıdı.
Örgütün Kandil’deki en üst düzey isimleri dershaneleri birçok kez hedef gösterdi. 2012’de PKK’nın silahlı kanat sorumlusu Fehman Hüseyin, “Gülen dershanelerinde Kürt çocuklarını devşiriyorlar” diyerek açıkça saldırı emri verdi.
Otomatik tüfekle tarama, bombalama, molotof kokteyli, darp gibi terörün tüm araçları kullanılarak gerçekleşen bu saldırılardan en fazla akılda kalanı Cizre’de 27 Mayıs 2012’de İmam Hatip’te okuyan öğrencilerin kaldığı yurda yapılan saldırıydı. Saldırıda biri ağır üç öğrenci yandı. 17 yaşındaki hayatının baharındaki Fehmi Fidan hayati tehlikeyi atlattıktan sonra uzun seneler tedavi görmek zorunda kaldı. Yanıklar içinde büyük acılar çekti.
Belki de yaşanan acıları tıpkı Sivas’taki Madımak Oteli’nde yaşanan trajedi gibi yıl dönümlerinde ve her fırsatta gündeme getirmek isabetli olacak.
Daha da acısı daha çok Kürt genç ve çocuklarına yönelen bu acımasız terörün yine ırkdaş genç ve çocuklara yaptırılmasıydı. Örgütün gençlik yapılanması Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDGH) sayısız kez eğitim kurumlarına molotofkokteyli ve bombalarla saldırdı.
Eğiteme yönelen sadistliklerden biri de Hakkâri’de 23 Ağustos 2010’da sabah ezanını okumak üzere camiye giderken imam Aziz Tan’ın katledilmesiydi. Mahkemede İmam Tan’ın, gençleri sokak eylemlerinden uzaklaştırdığı, camiye gelen gençlere taş atmamaları, okumaları gerektiği, örgütten uzak durmaları gibi öğütler verdiği için öldürüldüğü ortaya çıkmıştı.
Cemaate yakın eğitim kurumlara yönelen yüzlerce saldırı, şehadetler, yaralanmalar ortadayken tam tersi bir algı oluşturmaya çalışanlar milletin hafızasıyla dalga geçiyor. Ahirette, yakılan gençler, şehadet şerbetini içen İmam Efendiyle nasıl yüzleşecekler?
Zaten bu dünyada da artık onlara ‘kargalar’ bile gülüyor!"