"Dolar dış piyasalarda değer kazandığı için, bize benzer başka ülkelerde de milli paralar değer kaybediyor. Ama bizde doların değer kazanmasına ek olarak, dolar fiyatını artıran “ek ve önemli” riskler var.
- PKK terörü. Komşulardan gelen IŞİD tehlikesi. Hükümetin kurulamaması. Yeni bir seçim zorunluluğu. Geçmiş dönemin uzantısı olarak Türkiye’nin ABD, AB, İsrail, Rusya, Almanya, Fransa, Mısır, İran gibi ülkelerle politik ilişkilerindeki gerginlik. Politikacıların sadece kendilerini düşünmeleri. Ekonomideki durgunluk. Üretimde döviz girdisinin yüksekliği. Duran, yavaşlayan ekonomi... Bütün bunlar Türkiye’nin “riskini” artırıyor.
- Doların dışarıda değer kazanmasına ek olarak “Türkiye’nin risk primi” fiyata eklenince dolar fiyatı dur durak bilmiyor.
3.00 TL’de durur mu?
Bu tabloda, “Dolar fiyatı 3.00 TL olur da... Sonra orada durur. Dengeler ona göre kurulur” demeye imkân yok. Dolar fiyatının nerede duracağı belirsiz. İşte bunun için de;
- Ülkeden dolar çıkışı var.
- Dolar girişi yavaşladı.
- Dolar talebi arttı. Arz, talebi karşılayamıyor.
Dolar çıkışının artması, dolar girişinin yavaşlaması, ekonominin çarklarının dönmesini zorlaştırıyor. Bırakınız yeni borçlanmaları, eski borçların yenilenmesi bile güç hale geliyor. Dolar fiyatının artması öncelikle döviz borcu olanların risklerini artırıyor.
Faturayı halkımız ödeyecek
Ayşe Hanım Teyzem ile Ali Rıza Bey Amcam gibilerin, “Bizim dolarla işimiz yok. Dolar borcumuz yok... Bize ne?” deme şansları yok.
- Bırakınız, otomobil, TV ve cep telefonu fiyatlarını, en basit gıda maddelerinde, buğdayda, yumurtada, sütte, ayçiçeği yağında maliyetin önemli bölümü ithal girdi. Döviz fiyatı artınca, dolmuş fiyatı, gaz, elektrik fiyatı artıyor. Tencere daha pahalıya kaynıyor.
- Sarsılan ekonomide işyerlerinin durumu bozulunca, bundan çalışanlar da etkileniyor. Ücretler artmıyor. İşten çıkarmalar başlıyor."
(...)