Oy birliği ile kabul edilen
iddianamede 35'i
tutuklu 50
şüpheli yer alıyor. 890 sayfalık iddianamenin bir numaralı sanığı
avukat Mehmet Nuri Deniz. İddianamedeki en çarpıcı bölüm ise “30 yıldır en fazla zararı
Kürt halkı gördü” diyerek itiraflarda bulunan ve etkin pişmanlıktan faydalanmak isteyen Abdullah
Öcalan'ın avukatı
İrfan Dündar'ın ifadeleri oluşturdu. Dündar, ifadelerinde
PKK ve
Ergenekon arasındaki bağlantının
Sabri Ok olduğunu öne sürerek, Ok'un Öcalan tarafından korunduğunu ve
örgütte güçlü konuma geldiğini söyledi.
‘Bağlantı Sabri Ok olabilir'
Dündar'ın en dikkat
çekici sözleri ise PKK-Ergenekon arasındaki ilişkiye dair soru üzerine verdiği yanıttı: “2005'te Sabri Ok cezaevinden çıktıktan sonra
Ağrı Eleşkirt'te askerlik yaparken, bir kere ziyaretine gitmiştim. Burada, Sabri Ok'un yakın arkadaşlarından bir şahıs bana, Ok'un askerlik görevini yaparken Jandarma istihbaratından Zeki ya da
Zekeriya isimli bir binbaşı ile sürekli temas halinde bulunduklarını, fikir alışverişinde bulunduklarını, iki askerin Ok'u koruduğunu anlattı.
Askerliği bittikten sonra örgüt içerisinde hızla yükselerek
Avrupa sorumluluğuna geldiğini ve Öcalan tarafından da örgüt içerisinde korunduğunu ve bir keresinde bana ‘Öcalan benim
Türkiye temsilcim' dediğini hatırlıyorum. Dolayısıyla Ok'un Ergenekon yapılanması ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.”
‘Asker Öcalan ile görüştü'
1999'da Öcalan'ın yakalanması sonrasında ‘Soruşturma Komisyonu' adı altında resmi bir
komisyon kurulduğunu anlatan Dündar, Öcalan'ın bütün PKK militanlarını sınırdışına çıkarmak istediğini ancak askerin karşı çıkarak 500 militanın Türkiye'de konuşlanmasına zorladığını belirtti ve şöyle devam etti: “Bu, Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun görevlendirdiği bir komisyondur. Bu komisyon Öcalan ile 2001
Eylül ayına kadar görüştü. Bildiğim kadarı ile ağırlıklı olarak asker kökenli görevliler bulunuyordu. Komisyon ile Öcalan arasında yapılan görüşmelerde PKK'nın silahlı militanlarının büyük bölümünün
Kuzey Irak'a çekilmesi, ancak 500 kadar militanın Türkiye sınırları içinde kalması konusunda anlaşmaya varıldı. Öcalan, görüşmemiz esnasında kendisine askeri yetkililer tarafından 500 PKK militanının Türkiye'de kalmasının
teklif edildiğini, kendisinin de tamamının Türkiye sınırları dışında kalması gerektiğini söylediğini ancak bunun askeri yetkilerce kabul edilmediğini, gerekçe olarak da kendisine askeri yetkililerce ‘Türkiye sınırlarının tamamını PKK'dan arındırırsak bu bölgelerin diğer
terör örgütleri tarafından ele geçirilebileceği'nin söylendiğini ifade etti.”
Dündar, o sıralarda dönemin
Başbakanı Bülent Ecevit'in talimatıyla bir
sivil görevlinin Başbakan adına Öcalan'la görüştüğünü ve ‘Kürt sorununun çözümü noktasında talepleriniz nedir' diye bir liste verdiğini, bu listenin Öcalan tarafından kendilerine verildiğini ve kuryeler aracılığıyla kırsal alana gönderdiklerini de aktardı. Dündar, Öcalan'la görüşen kişinin dönemin MİT
Müsteşar Yardımcısı Emre
Taner olduğunu daha sonra öğrendiklerini; 2005'ten sonra ise
Ahmet Türk ve
Sırrı Sakık aracılığıyla, ‘MİT'te görevli ‘
Afet' isimli müsteşar yardımcısı konumundaki bayan şahısla' görüşmeler başladığını söyledi.
Şüpheli listesinde yok
Öcalan'ın avukatı İrfan Dündar, Kürtlerin en çok zarar gören taraf olduğunu belirterek, etkin pişmanlıktan faydalanmak istediğini söyledi ve şöyle devam etti: “Ben
Dicle Üniversitesi'nden
mezun olduktan sonra,
gençlik heyecanıyla Öcalan'ın avukatlığını yaptım, fakat hiçbir eyleme katılmadım. Bana bir fırsat daha verilmesi halinde hayatımdan örgütü çıkartarak yeni bir başlangıç yapmak istiyorum. Yakalanmadan 3 ay önce zaten Asrın Hukuk Bürosu'ndaki görevimi ve örgütteki konumumu terk ederek normal hayata dönmeye çalışıyordum. Yakalanmam benim için bir şans oldu.” Dündar'ın iddianamedeki şüpheliler arasında yer almaması da dikkat çekti.
Kandil'le, şifreli e-
mail trafiği
İrfan Dündar, Öcalan'la yaptıkları görüşme notlarının Kandil ve Avrupa'ya nasıl ulaştırıldığını ise şöyle anlattı: Ortak kullandığımız bir e-mail adresinin ‘taslaklar' kısmına notları kaydediyorduk. Kullandığımız e-mail şifreleri rutin olarak 2 ayda bir değişiyordu. Bu şifreler kuryeler aracılığı ile bize iletiliyordu ve Avrupa, Kandil ve Türkiye'deki üst düzey örgüt mensuplarından başka kimse tarafından bilinmezdi. Notların, Kuzey Irak'taki kamplara
Beyoğlu İstiklal Caddesi'ndeki Omeyra isimli internet kafeden gönderilmesine şahit oldum. Murat Karayılan'a bırakılan notlarda ‘Sait' şifresi kullanılıyordu, Asrın Hukuk Bürosu'nun şifresi ise ‘Hasan'dı. Hasan'dan Sait'e dendiği zaman Asrın Hukuk Bürosu'ndan Murat Karayılan'a bir not bırakıldığı anlaşılıyordu.
Diğer mahkûmlar unutulunca...
Davadaki bazı sanıklarının kurucusu olduğu Asrın Hukuk Bürosu ile ilgili bir bölümün de yer aldığı iddianamede, “Şüpheli avukatların örgütsel faaliyetlerini gizlemeye çalıştığı Asrın Hukuk Bürosu'nun,
KCK Önderlik Komitesi bünyesinde örgütsel yapı içerisinde yer aldığı belirlenmiştir” denildi. Ayrıca, İmralı'daki diğer hükümlülerin avukat görüşmelerinin
kayıt altına alınmadığı, bu sayede, Öcalan'ın talimatlarının kayda alınmadan avukatlara ve onlar aracılığıyla PKK yöneticilerine aktarıldığı, bunun fark edilmesi üzerine diğer
mahkumların da avukat görüşmelerinin kayda alındığı belirtildi.
Oslo'da ses kaydını
Karasu yaptı
Dündar'ın Öcalan-MİT görüşmeleri ile ilgili ifadesi şöyle devam etti: “2008'de Öcalan'la, ‘Heyet' olarak tabir ettiği devlet görevlileri görüşmeye başladı. Bu süreçte yeniden ateşkesler başladı ve bu görüşmeler 2011'deki
Silvan saldırısına kadar devam etti. Bu süreçte MİT başkanı Emre Taner ve MİT'de görevli PKK uzmanı olarak bilinen Afet
Güneş ile üst düzey PKK'lar olan Sabri Ok, Adem Uzun,
Mustafa Karasu, Zübeyir Aydar, Nuriye Kespir arasında toplam 12 değişik yer ve tarihte görüşmeler yapıldı. Sızdırılan kayıtların Mustafa Karasu tarafından yapılmış olabileceğini tahmin ediyorum.”
RADİKAL