Cihan Haber Ajansı(Cihan) Muhabiri'ne konuşan Miroğlu, yeni
Anayasa ve
Kürt sorununa ilişkin açıklamalarda bulundu. Kürtlerin talebinin
Kürt meselesinin yeni anayasada daha görünür hale gelmesi olduğunu dile getiren Miroğlu, Türk dostlarının ise "her şeyi bu çerçevede tanımlamanın
toplum açısından bazı riskler doğurabileceği" yönünde endişeleri bulunduğunu ifade etti. Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde
Kürtçenin tıpkı
Türkçe gibi
resmi dil muamelesi görmesinin istendiğini vurgulayan Miroğlu, Anayasa yapım sürecinin en zayıf karnının Kürt meselesi olacağını savundu.
"ANADİLDE EĞİTİM OLMAZ DA OLMAZ DEMEK, ZORLAYICI OLABİLİR"
15 milyon civarındaki bir halkın kendi diliyle eğitim almasının başlı başına bir
teknik sorun olduğuna dikkat çeken Miroğlu, Kürtçe anadille eğitime geçilmesi halinde 200 bin öğretmene ihtiyaç olacağını ifade etti. İlk adım olarak Kürtçe'nin seçmeli
ders olması gerektiğini belirten Miroğlu, kendisinin buna çok daha yakın olduğunu kaydetti.
Seçmeli ders olması konusunda hem toplumun hassasiyetleri hem de Kürt toplumunun kabul ölçülerinin önemli oranda birbiriyle örtüştüğünün altını çizen Miroğlu, seçmeli derse hiç kimsenin bir itirazının olmayacağını kaydetti.
Bunun anadilde eğitim koşullarını da önemli oranda kolaylaştıracağını dile getiren Miroğlu, "Dolayısıyla ilk etapta 'anadilde eğitim olmazda olmaz' gibi bir koşulun belki biraz zorlayıcı olabileceğini düşünüyorum. Bugünkü
Türkiye şartlarında seçmeli ders olması bir
ilk adım olarak çok önemlidir. Kaldı ki Anayasada seçmeli ders veya öyle bir şey olması da gerekmiyor. Kürtçeye ve diğer dillere bir saygı ifadesi bile çok önemli olacaktır." dedi.
Yeni Anayasanın demokratik muhtevasının siyasi kopuşu, Kürt meselesinde bundan sonraki süreçte şiddet temelinde mesafe almak isteyenleri olumlu etkileyeceğini anlatan Miroğlu, çok mükemmel bir Anayasa ile bunun hayata geçirilmesinin çok farklı şeyler olduğunu belirtti.
Hem Kürtleri hem Türkleri geçmişe dair ağır hafızayı hatırlatacak ve ağlatacak bir Cumhurbaşkanı istediğini vurgulayan Miroğlu, 2014 seçimlerinin de böyle olacağını savundu. Miroğlu, "Kürtçe anadil konusunda Türk halkının da ikna olması gerekir. Ama Kürt halkınında Türk toplumu içerisinde 'anadil eğitimi olursa birkaç yıl sonra Türkçe yasaklanacak' gibi bir korkunun, endişenin yersiz olduğunu siyasetiyle,
sivil toplumuyla Türk halkına göstermesi gerekir." diye konuştu.
"KCK-PKK CENAHINDA OLUP BİTENLER BDP'NİN SİYASETİNİ BELİRLEYECEK"
BDP'nin tek başına hareket kabiliyetinin bir yıl öncesine göre çok daha daraldığını düşündüğünü ifade eden Miroğlu, KCK-PKK cenahında olup bitenlerin BDP'nin siyasetini belirleyeceğinin altını çizdi.
Öcalan'ın görüşmeme meselesinin bir sorun olarak sürdüğünü dile getiren Miroğlu, şöyle devam etti: "Belki bu tabloyu olumlu biçimde okuyabilir diye düşünebiliriz. Fakat her geçen günde aslında kendisi ve partisi arasındaki mesafenin de biraz açıldığını görüyorum. Örneğin işte son
açlık grevleri meselesinde, 'açlık grevine gerek yok' dedi ama Murat
Karayılan, bu grevlerin, grevi yapan insanların inisifiyatifi içerisinde olduğunu çok açık biçimde olduğunu ifade etti. Bunlar olacak diye düşünüyorum. Öcalan'ın da artık deyim yerindeyse biraz cesur davranması ve PKK'nın o hiyeraşik yapısındaki niyet ve amaçlar ne olursa olsun, mesajlarını buraya değil, ama mesajlarını ona inanan insanlara, yani Kürt toplumu içerisinde bu insanlar az değil, PKK'yı siyasi olarak destekleyen, olumlayan hatta BDP'yi olumlayan insanlara yönelik söylemesi gerekir diye düşünüyorum. Çünkü PKK'ya söyleyeceği bir çok şeyin bir karşılığının olmadığı gibi bir kanaate sahibim. Dolayısıyla bir lider olarak bence Öcalan da bir yol ayırımındadır. Yani PKK'nın hiyeraşik yönetimiyle PKK'nın Ortadoğu'nun jeopolitiğine göre kendisini konumlandırma gayretiyle ilgili bir Öcalan değil ama bu hareketi siyasi olarak destekleyen ve aslında gidişattan da çok memnun olmayan, siyasi kitlesine yönelik belki bu söylediğimiz riskleri bir ölçü de de olsa bertaraf edebilir diye düşünüyorum."
"PKK VE KÜRT TOPLUMU İÇ İNFAZLARLA YÜZLEŞMEYE HAZIR DEĞİL"
Terör örgütü PKK'nın iç infazlarına yönelik soruşturmayı da değerlendiren Miroğlu, PKK'nın geçmişi ile yüzleşmesi gerektiğine dair bir tartışmanın sessiz biçimde sürdüğünü ifade etti. Devletin PKK içerisinde de tıpkı JİTEM'in içerisinde olup biteni bildiği gibi ne olup bittiğini bildiğini savunan Miroğlu,
faili meçhul cinayetlere ilişkin Diyarbakır'da görülen davalarda
zaman aşımı riski bulunduğunu belirterek, Meclisin herhangi bir çalışma yapmadığını ifade etti.
PKK'nın içindeki infazların hak ettiği biçimiyle sorgulanabileceğini, toplumun bunu anlayabileceğini ve sorgulayabileceğini çok düşünmediğini anlatan Miroğlu, Kürt toplumunun ve PKK'nın henüz böyle bir yüzleşmeye hazır olmadığının görülmesi gerektiğini kaydetti. Silahsızlanma sürecinden sonra bunların hesabının sorulabileceğini vurgulayan Miroğlu, çok derin ve köklü meseleler olduğunu ifade etti.
Hikmet Fidan'ın PKK tarafından öldürülmesinin ardından yapabileceği tek şeyin partiden
istifa etmek olduğunu dile getiren Miroğlu, "Onu göze alamadım açıkçası. Orda olmamın belki bir işe yarayabileceğini düşünerek göze alamadım. Çünkü şuanda Kürt hareketi ve PKK'yla ilgili malumatlarım, bilgilerim, kanaatlerim o dönemde çok farklıydı.
Ergenekon sürecinden sonra ortaya çıkan o belgeler, Kürt hareketiyle ilgili olarak ortaya saçılan malumatlar, yine o
karakol baskınları 2007-2008'den sonra meydana gelen,
Ordu içerisindeki Ergenekon güçleriyle gerçekleşen işbirlikleri; bunlar artık mahkemelere de yansıdı. Bütün bu konularda bir bilginiz yoktu. Benim gerçekten yoktu, birçok insanın yoktu." dedi.
"KÜRT AYDINININ DURUMU İÇLER ACISI"
PKK'dan gelen tehditlere Kürt aydınlarının sessizliği konusunda ise Miroğlu, bunun çeşitli sebeplerinden bir tanesinin Kürt aydınının siyasi beklentileri olduğunu ifade etti. Bunun BDP'nin bölgedeki etkin gücüyle örtüştüğünü dile getiren Miroğlu, şöyle devam etti: "PKK'yı olumlamak, PKK tarihiyle ilgili herhangi bir araştırma yapmamak Kürt aydınının genel bir karakteri. Olanı sorgulamadan kabul etmek. PKK'ya hiçbir zaman siyaseten sıcak bakmamış insanlar, bugün Diyarbakır'da toplantılar yapıyorlar ve toplumda hiçbir anlamı ve karşılığı olmayan ulusal deklarasyonlar yayınlıyorlar. Maalesef Kürt aydınının durumu biraz öyle içler acısı."
Miroğlu, PKK'nın iç infazlar ve muhaliflere yönelik tavrının ise ittihatçı geleneğin bir özelliği olduğunu vurguladı.