Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısı
Kemal Çetin tarafından hazırlanan 12
Eylül 1980
darbesine ilişkin
iddianame Ankara 12. Ağır
Ceza Mahkemesi'nce kabul edildi. İddianamede dönemin
Genelkurmay Başkanı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan
Evren ile Hava
Kuvvetleri Komutanı Emekli
Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın 765 sayılı TCK'nın "Devlet Kuvvetleri Aleyhinde Cürümlere ilişkin 146. maddesi ile 80. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezasına çarptırılmaları isteniyor. CMK'nın 29'uncu maddesi uyarınca hem Evren hem de Şahinkaya hakkında adli
kontrol uygulaması talep ediliyordu.
YÖNETİME NEDEN EL KOYDUK
Soruşturma kapsamında ifade veren
Kenan Evren'in savunmasında dikkat
çekici ifadeler yer alıyor.
12 Eylül 1980 tarih öncesi
Türkiye'nin ne halde olduğunu detaylı olarak anlatmaya gerek olmadığını dile getiren Evren,
ülkenin o zamanki durumunun herkes tarafından bilindiğini,
terör olaylarının yoğun şekilde arttığını, özellikle sağ sol kavgalarının yoğunlaştığını,
banka soygunlarının arttığını, polisin ikiye bölündüğünü, POL-DER bir tarafta POL-BİR bir tarafta, öğretmenlerin ayrıca bölündüğünü, polisin görev yapamaz hale geldiğini anlattı.
Kahramanmaraş olaylarında 102 vatandaşın,
Çorum olaylarında 80'e yakın vatandaşın
terör olayları nedeniyle can verdiğini, Türkiye sathında her gün 10 ile 15 vatandaşın terör olaylarında hayatını kaybeder hale geldiğini belirten Evren,
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin Türk Silahlı Kuvvetlerine Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi verdiğini, bu kanunun Atatatürk zamanında çıkarıldığını, ülke yönetimine el koymaya ne kendinin ne de Türk Silahlı Kuvvetleri Komuta kademesinin tek başına karar vermediğini iddia etti.
Evren, "Ülkenin kötü gidişatının engellenmesi amacıyla 27
Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk aracılığıyla siyasi parti başkanlarına uyarı mektubu verdiklerini, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün görev süresinin
dolmuş olmasına rağmen
Ağustos ayına kadar Cumhurbaşkanı seçilemediğini, o tarihteki kanunlara göre Cumhurbaşkanı seçilebilmesi için Meclis'in üçte iki çoğunluğunun oyunun gerektiğini, Meclis'in çalışamaz hale geldiğini, Meclis'in çalışamaması nedeniyle ülkede güvenliğin sağlanabilmesi için Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları ve Sıkıyönetin Komutanları olarak bir kısım kanunların çıkarılmasını istediklerini, ancak bu kanunların çıkarılamadığını, kanunların çıkarılmasını ülkede istediklerini, örneğin polise
silah kullanma yetkisin verilmesini istediklerini ancak bunların yapılamadığını, Anayasal kurumların (Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Cumhurbaşkanı,
Bakanlar Kurulu) görevini yapamaz hale geldiğini, ülkenin
felç olduğunu, bu nedenle yönetime el koymak durumunda kaldıklarını" anlattı.
DEMİREL'İN HİSSEDİP HİSSETMEDİĞİNİ BİLMİYORDUK
Meclis'in görevini de yönetime el koyduktan sonra oluşturulan Danışma Meclisi'ne verdiklerini dile getiren Evren, ülke yönetimine el koymayı istemediklerini, bu nedenle uzun süre beklediklerini savundu. Özellikle polisin silah kullanamadığını, ikiye bölündüğünü, hiçbir yasanın çıkmadığını, bir kısım
sıkıyönetim bölgelerine polis ihtiyacının olmasına rağmen yapılan atamaların engellendiğini,
mahkeme kararı ile durdurulduğunu ileri süren Evren, dolayısı ile sıkıyönetim bölgelerinin polis ihtiyacının giderilemediğini, o zaman ülkenin içinde bulunduğu durumun gözeterek Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmetler kanununun 35. maddesinin ülke yönetimine el koyma yetkisi verdiğini kendisini ve diğer komutanlar olarak değerlendirdiklerini, bu yetkinin şartlar itibariyle sahip oldukları kanaatine vardıklarını kaydetti.
Ülke yönetimine el koymadan önce Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koyabileceğini
Başbakan olan Süleyman
Demirel ve Anamuhalefet Partisi liderinin hissedip hissetmediklerini bilmediğini ancak konuşmalarında sıkıntıları birçok kez dile getirdiğini dile getiren Evren, Milli
Güvenlik Kurulu toplantılarında da bu hususların kendinin ve
kuvvet komutanları tarafından ifade edildiğini ancak açıkça kanunlar çıkarılmadığı takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yönetime el koyacağı konusunda gizli ya da açık bir şey söylenmediğini söyledi.
Bazı yapılan konuşmalardan ve gelişmelerden siyasilerin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülke yönetimine el koyabileceğini tahmin etmeleri gerektiğini savunan Evren, hatta bazı senatörler ve milletvekillerinin kendisiyle görüşerek bu Meclis'in artık çalışmadığı, ülke yönetimine el koymaktan başka çıkar yol olmadığını söylediklerini belirtti.
'TERÖR VE ANARŞİ EYLEMLERİ BİRDEN ÖNLENDİ' İDDİASINI DEMİREL İLERİ SÜRDÜ
"
11 Eylül 1980'de devam eden terör ve anarşi eylemleri
12 Eylül 1980 tarihinde birden önlenmiş, suçlular yakalanmıştır" iddiasının
Süleyman Demirel'in ileri sürdüğünü ifade eden Evren, bunun doğru olmadığını, 12 Eylül günü
sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini, devam ettiğini, herkesin şaşkınlık yaşadığını, 1 hafta boyunca herhangi önemli olayın olmadığını, ancak ardından olayların tekrar başladığını iddia etti.
6 ay kadar olayların devam ettiğini, olayların ancak 6 ay içerisinde kontrol altına alınabildiğini ileri süren Evren, 12 Eylül 1980 tarihinde ülke yönetimine el koyduktan sonra
terör örgütü mensuplarının tümünün adres ve kimliklerinin bilinmediğini, daha sonra Milli
İstihbarat Teşkilatı ve Jandarmanın beraber çalışması ile bunların ortaya çıkarılarak yakalandığını söyledi.
Kenan Evren'e 19-26 Aralık 1978 Kahramanmaraş olayları için dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in "Bazı çevreler biz ısrarla ve sistemli olarak sıkıyönetim ilanına zorluyorlardı. Kahramanmaraş olayları CHP'nin kurduğu hükümeti sıkıyönetime zorlamak isteyenlerin tahriklerinin sonucuydu. Nitekim zorlanmış olduk. Kahramanmaraş olaylarında hükümetin sorumluluğu olduğunu düşünemem. Bir hayli askeri birlikler yardıma çağrılmıştı. Fakat güvenliğin sağlanmasına doyurucu bir katkıları olmamıştı. Geniş ölçüde pasif kalmışlardı." diyerek orduyu suçladığı; dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in ise "Efendim sıkıyönetim ilan edilmiş, sıkıyönetim komutanlarına yetkiler verilmiş, hükümet olarak bizim yapacak bir şeyimiz yok ki. Askerler isteselerdi anarşi ve terör önleyebilirlerdi, nitekim 12 Eylül günü bıçakla kesilir gibi kesildi. İdareye el koymaya kararlı oldukları için bilerek aranşinin üzerine gitmediler" şeklinde Türk Silahlı Kuvvetlerini suçladığı hatırlatıldı.