Türkiye,
İran Genelkurmay Başkanı'nın bu ifadesine, iki
ülke arasındaki yakın ilişkiler de dikkate alındığında, son yılların en sert açıklamasıyla
yanıt verdi. Türkiye ile İran arasında,
Suriye restleşmesine yol açan süreç şöyle gelişti:
Cumartesi başladı
Cumartesi günü, Şam yakınlarında kutsal mekanları ziyaret eden 48 kişilik İranlı hacı kafilesi kaçırıldı.
Özgür Suriye Ordusu'nun bir kesimi İranlı hacıların Esed'e
destek vermek için Şam'a geldiklerinin anlaşıldığını ve bu nedenle kaçırıldıklarını iddia etti. Ancak Özgür Suriye Ordusu resmi açıklamasında bu iddiayı yalanladı. Buna rağmen İran, hacıların muhaliflerce kaçırıldığından hareketle, muhaliflerle temas halinde olan Türkiye ve
Katar'dan
yardım istemeyi kararlaştırdı. İran
Dışişleri Bakanı Ali Ekber
Salihi, cumartesi gecesi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu telefonla arayarak yardım istedi.
Pazartesi 2. acil telefon
Pazartesi gecesi Salihi'nin özel
kalem müdürü, Davutoğlu'nun özel kalem müdürünü telefonla arayarak, İranlı Bakanın acilen
Ankara'ya gelmek istediğini bildirdi.
Tahran'dan gelen bu acil ziyaret talebine Ankara olumlu yanıt verdi.
Dünkü gelişmeler
09.30 Ankara bu kritik ziyareti öğle saatlerinde duyurmayı planlarken, İran sabah saatlerinde Salihi'nin Türkiye'ye gideceğini açıkladı.
Dışişleri Bakanlığı, bu bilgiyi doğruladı.
11.00 Davutoğlu, İran'dan gelecek mevkidaşıyla konuşacağı konulara hazırlanırken,
Genelkurmay Başkanı Firuzabadi'nin İran
Devrim Muhafızları resmi internet sitesine yaptığı “Suriye'ye komşu bazı ülkeler ‘büyük
şeytan' Amerika'nın hedefleri doğrultusunda hareket ediyor. Bu doğru bir yaklaşım değil. Bu ülkeler bu yaklaşıma devam ederlerse
Suriye'den sonra sıranın Türkiye ve onlara geleceğini bilmeliler. Suriye'de akan kandan Türkiye, Katar ve Suudi
Arabistan sorumludur. Dostlarımızı uyarıyoruz. Sakın ki bu üç ülke
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide terörizminin yayılma kurbanı olmasınlar” açıklaması,
Ankara'da soğuk duş etkisi yaptı.
Öğleden sonra
Davutoğlu, İran'dan gelen bu açıklamaya yanıt için kurmaylarıyla biraraya gelerek, İran'a yazılı olarak verilecek yanıtın metniyle ilgili
hazırlık yaptı. Davutoğlu bu arada Baş
bakan Tayyip Erdoğan'ı bilgilendirdi, İran Genelkurmay Başkanı'nın açıklamasının perde arkasıyla ilgili bilgi almak için de Türkiye'nin Tahran Büyükelçiliği ile irtibatta kaldı.
17.00 İran Dışişleri Bakanı Salihi'yi Türkiye'ye getiren
uçak Türkiye hava sahasına girdikten sonra, Dışişleri Bakanlığı İran Genelkurmay Başkanı ile diğer İranlı bazı yetkililerin son dönemde açıklamalarına yanıt verdi. “Yakışıksız ve asılsız itham” ifadelerini içeren, İran'ı Suriye'deki katliamın vebalini taşımakla suçlayan ve Türkiye'nin nükleer konusunda BM
Güvenlik Konseyi'nde yapılan oylamada çekimser kaldığını hatırlatarak adeta
“Nankörlük yapma” mesajı içeren sert bir açıklama yapıldı. Açıklamada “Firuzabadi'nin açıklaması başta olmak üzere, bazı İranlı yetkililer tarafından ülkemizle ilgili asılsız ithamlarla dolu açıklamaları ve son derece yakışıksız tehditleri şiddetle kınıyoruz” denildi.
18.30
İran Dışişleri Bakanı Salihi, Ankara'ya ayak basar basmaz, Türkiye Dışişleri'nin açıklamasının şokunu yaşadı. Salihi, “Ben konuşmalarla ilgili görüş bildirmek için burada değilim. Pek çok açıklama yapılıyor. İran'a karşı açıklamalar yapıldı burada da. Ama ben bundan bahsetmeyeceğim. Farklı şeyleri konuşuyor olacağız” demekle yetindi. Salihi, Türkiye ‘nin Suriye'deki muhalefetle temasları bulunduğuna işaret edip, “Bu nedenle Türkiye‘nin bizim Suriye'ye hac amaçlı giden İran vatandaşlarımızın kurtarılmasında büyük bir rol oynayacağını düşünüyoruz” diyerek, ziyaret amacını açıkladı.
19.30 Dışişleri Konutu'nda Davutoğlu-Salihi görüşmesi başladı. Davutoğlu
Türkiye'nin tepkisini bir kez de sözlü olarak Salihi'ye iletti. İki bakan ve beraberindekiler başta Suriye olmak üzere bölgesel konuları
iftar yemeğinde de konuşmaya devam etti.
20.40
Başbakan Erdoğan da Ak Parti Ankara İl Teşkilatı'nın düzenlediği iftarda İran'a yüklendi: “Ne yazık ki İran Genelkurmay Başkanı'nın
devrim muhafızlarına ait bir siteden Suriye'deki bu kanlı gelişmelerin sorumlusunun Türkiye,
Suudi Arabistan ve Katar olduğunu açıklaması düşündürücüdür, üzüntü vericidir. Dünyada yanında hiç kimsenin kalmadığı bir dönemde İran'ın yanında her şeye rağmen bulunan ülke Türkiye'ydi ve bunu
nükleer enerji konusunda sonuna kadar savundu. Ama Suriye'de tüm kardeşlerini ki, şu anda 25 bine ulaştığını zannediyorum, öldüren bir rejimi savunmanın bizim değerlerimizde, inancımızda acaba yeri var mıdır? Bunu ben İranlılara daha önceki gidişimde sormuştum, yine soruyorum. Şu anda 250 bini aşkın, 300 bine yakın Suriyeli
Müslüman eğer ülkesini terk ediyorsa, Ürdün'e kaçıyorsa, Lübnan'a kaçıyorsa, Türkiye'ye kaçıyorsa bunun hesabını sormak İran'a düşmez mi? Ve hesaba çekilmeden önce İran yönetiminin de kendini hesaba çekmesi lazım. Biz her an kendimizi hesaba çekmenin idraki içerisindeyiz.”
Hürriyet