Avcı'nın bugünkü köşe yazısından ilgili bölüm
...Özel
yetkide üst düzey
bürokrasi ve
generallere
soruşturma izni şartı getirmek ve sadece silahlı
terör örgütleriyle görevi sınırlamak şeklinde iki değişiklik inisiyatifi ön plana çıkıyor. Dahası da var tabii ki. Özel yetki değişikliğiyle ırmak at üstünde değil de yürüyerek geçilmek isteniyorsa yaşanması mukadder tehlikeleri bilmek gerekiyor.
Özel yetkinin en önemli özelliği, hiçbir makamın iznine gerek kalmadan doğrudan soruşturma yapılabilmesidir. Çünkü organize suç örgütleri, cunta ve
terör örgütleri ancak
deliller ve kabarık sayıda şüphelilere süratle ulaşılabildiği ölçüde soruşturulabilir.
Sıkıyönetim hali bir tarafa bırakılırsa, mevcut
250. maddede
Anayasa Mahkemesi ve
Yargıtay'ın yargılayacağı kişiler zaten istisna edilmiş durumdaydı. Hatırlarsanız özel savcılar
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt'ü bu istisna sebebiyle soruşturamamış ve konuyu Anayasa Mahkemesi'ne
havale etmişti.
Yargıtay 8.
Ceza Dairesi üyesi
Hamdi Yaver
Aktan, yine bu istisna sebebiyle özel savcılarca soruşturulamamış, tefrik dosyası Yargıtay'a gönderilmişti. Dikkat ederseniz bu konular nisyana terk edilmiştir. Hatırlanacağı gibi MİT Kanunu'nun 26. maddesinde yapılan değişiklikle özel yetkiye bir istisna daha getirilmiş, MİT mensuplarının terör saikiyle dahi olsa soruşturulabilmeleri başbakan iznine bağlanmıştır. Bu özel yetkiyi delen 3. istisna olmuştur.
Hal böyleyken soruşturma izni şartını,
generaller ve üst düzey bürokratlar için de öngörmek, zaten yaralı CMK. 250'nin iğdiş edilmesi, esasen sonlandırılması demektir. Cuntalar özellikle general kademesinde kurgulanan yapılardır. Ama cuntadan sorgulamak istediğiniz her general için soruşturma izni istemek zorunda kalmak, süratle yürütmeniz ve delil toplamanız gereken böyle bir soruşturmayı yapamamak demektir. Bu halde CMK. 250 var görünür, hakikatteyse yoktur.
Düşünebiliyor musunuz, bu kadar çok sayıda general ve üst düzey bürokratın soruşturulduğu davalarda aşama aşama her dalga için soruşturma izni istenildiğini? Böyle bir soruşturmanın baştan ölü doğacağını söylemek kehanet değildir.
Soruşturma izni, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne aykırı
Bir önemli nokta ise soruşturma izni yelpazesinin genişletilmesiyle tarihi önemde ve büyüklükte bu davalarda yürütme yani hükümetin, bu davaların bir manada belirleyicisi ve etkileyicisi olacağıdır. Hem de resmen.
Ergenekon,
Muhsin Yazıcıoğlu, KCK soruşturmaları da bitmemiş, bulunacak yeni delillere göre üst düzey bürokrasiye uzanma istidadı taşıyan soruşturmalardır. 28
Şubat soruşturmasında daha askeri bürokrasi içindeki şüphelilerin toplanması bile bitmedi. Bu soruşturmanın dönemin üst düzey
sivil bürokratlarına ve siyasilerine de uzanması kaçınılmaz.
Eldeki deliller savcıların 28 Şubat'ın üst düzey sivil bürokratlarını ve siyasilerini 3-5 dalgada toplamasını gerektiriyorsa, her dalgada ayrı ayrı soruşturma izni istenecek.
İzin verilmeden zanlılara yönelik arama/el koyma/yakalama/gözaltı yapılamayacak. İzin istenildiğinde soruşturmanın hedefi olan kişiler listesinin kimler olduğu büyük ölçüde açığa çıkacak. Sonuçta izin verilse bile geçen sürede aramada bulunabilecek tüm deliller uçmuş olacaktır. Belki zanlılar da...
Bu da İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 2 ve 3. maddelerinde belirtilen etkili soruşturma prensibine tamamen aykırıdır.
AİHM Türkiye'deki soruşturma izni sistemini, İHAS 2 ve 3. maddeler minvalinde, sözleşmeye aykırı bularak bu sistemi mahkûm etmiştir. 1998 tarihli Ergi v. Türkiye kararında
mahkeme "Bu durum sadece her türlü hiyerarşik veya kurumsal bağın bulunmamasını değil, aynı zamanda soruşturmayı yürütenin pratikte de bağımsız olmasını gerektirmektedir" diyor.
Soruşturma izninin genişletilmesi, devletin uhdesindeki etkili soruşturma yapma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve soruşturma yapanın bağımsızlığını engellemesi demektir. İç hukukumuzun da üzerinde olan İHAS, Türkiye'yi AİHM'nin sözleşmeyi yorumladığı manada bağlamaktadır.
Konu cunta ve terör örgütleriyse, insanların
yaşam hakkı ve işkence söz konusu olduğundan, savcıyı soruşturma iznine bağlamak açıkça sözleşmeye aykırıdır. Modern demokrasilerde ve olgun hukuk devletlerinde doğrudan soruşturma esas, izne tabi soruşturma istisnaidir.
Yürütmenin tekelindeki soruşturma izniyle, tüm toplumun hatta dünyanın yakından takip ettiği bu tarihi soruşturma ve davaların hepsi siyasallaşmış olacaktır.
Bundan sonraki soruşturma dalgalarında hükümet birisine soruşturma izni verip de ötekine vermediğinde esasen kendini ciddi bir cenderenin içine sokmuş olacak. Dahası soruşturma ve davalar soruşturma izniyle siyasetin müdahale etmesini getireceğinden çok ciddi bir prestij kaybına uğrayacak.
Ergenekon, darbe ve KCK mahfillerinin başından beri gayesi, bu davaların prestijini kırmak ve sulandırmaktı unutmayalım. Bu da bir manada 250. madde değişikliğiyle sağlanmış olacaktır.